Sonbaharın en güzel heyecanı Filmekimi bu sene de dopdolu bir programla geliyor. Yılın merak edebileceğiniz ne kadar ödüllü ve başarılı filmi varsa hepsini çatısının altında toplamayı başaran Filmekimi 16. senesinde de unutulmaz seyir anlarına ev sahipliği yapacak. Öncesinde Filmekimi’nin resmi sosyal medya hesaplarından tek tek açıkladığı filmlerin haberlerini alır almaz sizlerle paylaşmıştık. Bu kez Filmekimi’nin heyecanla beklediğimiz programı tam anlamıyla belli oldu ve bu sebeple sizler için 16. Filmekimi’nde kaçırılmaması gereken 20 film başlıklı keyifli bir liste derledik.
16. Filmekimi’nde Kaçırılmaması Gereken 20 Film!
The Shape Of Water
2006 yılında seyircinin beğenisine sunduğu Pan’s Labyrinth filminden sonra Akademi Ödülleri’nin kapılarını aralayan Guillermo Del Toro başarılı bir beyazperde kariyeri çizeceğinin sinyallerini verdi. Fantastik dünyanın bilinmezliğini ve Meksika kültürünü birleştiren yönetmen Hellboy gibi farklı projelere imza attı. Yönetmenin yeni yapımı The Shape of Water göz alıcı bir hikâyenin başlangıcı. Bununla birlikte muazzam bir oyuncu kadrosu vaat eden yapım Sally Hawkins, Michael Shannon ve Octavia Spencer’ı bir araya getirdi. Venedik Film Festivali kapsamında yarışan ve Altın Aslan’ı kazanan film Del Toro’nun bugüne kadarki en iyi işi olabilir. Zira filme yönelik eleştiriler hayli olumlu.
Thelma
Joachim Trier imzalı Thelma; Norveç’in Oscar aday adayı olmasıyla son zamanlarda gündemde olan ve Toronto Film Festivali’nde de adından övgüyle söz ettiren bir film oldu. Oyuncu kadrosunda Elli Harboe, Okay Kaya, Ellen Dorrit Petersen ve Henrik Rafaelse‘nin yer aldığı Thelma, korkutucu güçlere sahip olan bir kadının bunu keşfetmesini ve ardından gelişen olayları mercek altına alıyor. Film, konusu itibariyle Brian De Palma’nın, psişik güçleri olan bir kızın hikayesinin anlatıldığı muhteşem filmi Carrie’yi akıllara getiriyor. Bununla beraber daha önce yayınlanan fragmandan hareketle film, bir kadının büyüme ve cinselliğini keşfetme öyküsünü bilimkurgu türünün ekseni altında inceliyor.
Borg/McEnroe
Tenis tarihinin en büyük rekabetlerinden biri olarak kabul edilen John McEnroe – Björn Borg çekişmesini konu alan Borg/McEnroe, 1978 ve 1981 yılları arasında 14 kez karşı karşıya gelen John McEnroe – Björn Borg arasındaki çekişmeyi anlatıyor Bu çekişme tenis tarihinin en büyük rekabetlerinden biri olarak kabul edilir. Bu rekabetten hareketle Borg/McEnroe, 1980 yılında Borg ve McEnroe arasında gerçekleşen Wimbledon finalini odak noktasına alıyor. Yönetmenliğini Armadillo belgeseliyle tanınan Danimarkalı Janus Metz Pedersen’in üstlendiği filmde Shia LaBeouf, John McEnroe’yi, İsveçli oyuncu Sverrir Gudnason ise Björn Borg’u canlandırıyor.
Loveless
İlk uzun metraj filmi Vozvrashchenie / The Return ile 2003 senesinde tanıştığımız Andrey Zvyagintsev, her filmiyle festivallerde büyük beğeni topladı. Izgnanie ve Elena filmleriyle sinema sektöründeki yerini daha da sağlamlaştıran usta yönetmen, 2014’te gösterime giren Leviathan ile bu başarısını inanılmaz bir seviyeye taşımıştı. Cannes’da aldığı En İyi Senaryo Ödülü’nün yanı sıra, Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar’a aday gösterilen film, bundan sonra Zvyagintsev imzasını gördüğümüz her film için heyecanlanmamız gerektiğinin sinyallerini verdi. Loveless ile boşanma aşamasındaki bir çiftin aniden kaybolan çocuklarını arama sürecine odaklanan yönetmen adından yine övgüyle söz ettiriyor.
Battle of the Sexes
Yönetmenliğini kendilerini Little Miss Sunshine‘dan tanıdığımız Jonathan Dayton ve Valerie Faris ikilisinin üstlenip başrollerinde Emma Stone ve Steve Carell‘ın yer aldığı, senaryosu Slumdog Millionaire’yle uyarlama senaryo dalında Oscar kazanıp 127 Hours’la aynı dalda Oscar adaylığı elde eden Simon Beaufoy’a ait olan, yönetmenlerinden senaristine oyuncu kadrosundan hikayesine kadar her şeyiyle dört dörtlük görünen Battle of Sexes, 55 yaşındaki Bobby Riggs’in kadın tenisçilerin vasat olduğuna inanıp kadın oyuncularla dalga geçtiği dönemlerde 29 yaşındaki Billie Jean King ile 1973 yılında gerçekleştirdiği tenis maçına odaklanıyor.
Call Me by Your Name
Prömiyerini yaptığı Sundance Film Festivali’nde aldığı övgü dolu sözler ile eleştirmenlerin ve izleyicinin dikkatini kısa sürede çekmeyi başaran Call Me by Your Name, İtalyan yönetmen ve senarist Luca Guadagnino’nun son filmi. En son Tilda Swinton, Matthias Schoenaerts, Ralph Fiennes, Dakota Johnson’ın yer aldığı yıldız kadrolu A Bigger Splashile hatırı sayılır bir başarı yakalayan Guadagnino, son filmi ile yine dikkatleri üzerine çekecek gibi duruyor. 17 yaşındaki Elio ve staj yapmak için Elio’nun ailesinin evine konuk olarak gelen Oliver’ın arasında doğan sıcak ve bir o kadar erotik aşkın anlatıldığı Call Me by Your Name, eleştirmenler tarafından sevgi dolu ve cesur bir film olarak tanımlandı.
In the Fade
Dünya prömiyerini, Mayıs ayında Cannes Film Festivali’nde yapan, Fatih Akın imzalı “Paramparça” başrol oyuncusu Diane Kruger’ın başarılı performansıyla “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü almıştı. Film, bu kez de Oscar’da “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında aday adayı oldu. Paramparça, Türkiye prömiyerini bu yıl 25 Eylül – 1 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 24. Uluslararası Adana Film Festivali’nde gerçekleştirdikten sonra Filmekimi’nde izleyiciyle buluşacak.
Le Redoutable
“Artist”in yönetmeninin gözünden Jean-Luc Godard: LE REDOUTABLE Filmekimi’nde! Michel Hazanavicius’un yönettiği filmde Godard’ın gençliğini Louis Garrel canlandırıyor. Louis Garrel’in Godard’a ciddi anlamda benzediğini görmek yalnızca yayınlanan birkaç görselle bile mümkün. Bu muhteşem deneyimi kesinlikle kaçırmamak gerekiyor.
“Artist”in yönetmeni Michel Hazanavicius’ın bu yıl Cannes’da ana yarışmada yer alan son filmi LE REDOUTABLE, Filmekimi programında! Efsane yönetmen Jean-Luc Godard’ın eşi ve yıldızı Anne Wiazemsky ile beraberliğini anlatan renkli ve romantik dramın başrollerinde Stacy Martin ve Louis Garrel yer alıyorlar. Gerçek olaylardan esinlenen filmde “Artist” filminin yıldızı Bérénice Béjo da rol alıyor. Stacy Martin, “Bir Liderin Çocukluğu” filmi ile 2015 İstanbul Film Festivali’ne konuk gelmişti.
The Square
Ruben Östlund’un Cannes’da Altın Palmiye kazanan son filmi THE SQUARE Filmekimi’nde! Bir önceki filmi “Force Majeure” (Turist) ile aile kurumunu eleştiren Ruben Östlund Altın Palmiyeli yeni filmi THE SQUARE ile bu kez sanat dünyasını tiye alıyor. Östlund’un “görselliği ve hikâyesiyle izleyiciyi kışkırtıp eğlendirecek zarif bir taşlama” olarak tanımladığı THE SQUARE, Cannes ana yarışma jüri başkanı Almodovar’a göre “siyaseten doğruluğun tahakkümünü” ele alıyor. Müzeler ve sergi alanlarının steril ortamını mekân alan THE SQUARE stilize görselliği, sivri yaklaşımı ve kavramsal sanatı ele alışıyla hem çok çarpıcı hem de gerilimli. Ruben Östlund’un 2014’te yine Cannes’da Jüri Ödülü kazanan filmi “Force Majeure” de Türkiye prömiyerini Filmekimi’nde yapmıştı.
Housewife
Türkiye’de kaliteli korku sineması dendiğinde sayabileceğimiz nadir isimlerden biri olan Can Evrenol, ilk uzun metraj filmi Baskın ile güzel bir başarı yakalamıştı. Evrenol’un merakla beklediğimiz yeni filmi Housewife, Filmekimi’nde kesinlikle kaçırılmaması gereken filmlerden bir diğeri! Holly adlı karakterin, henüz 7 yaşındayken annesinin kardeşini ve babasını öldürmesine şahit olmasının ardından gün yüzüne çıkan kabuslarını konu alan film oldukça gergin bir atmosfere sahip. Filmin senaryosunu Can Evrenol ve Cem Özüduru birlikte kaleme almış. Clementine Poidatz, David Sakurai, Alicia Kapudağ, Defne Halman ve Ali Aksöz ise filmin başrollerinde yer alıyor.