40. İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma bölümünün son günlerinde Dirlik Düzenlik, Sardunya ve Sen Ben Lenin filmleri izleyici ile buluşan yapımlar arasında yer aldı.

Bu yıl 40. kez düzenlenen İstanbul Film Festivali’nin ilgi çekici yapımların izleyici ile buluşmasını sağlayan Ulusal Yarışma bölümü sona erdi ve ödüller dün düzenlenen törenle sahiplerini buldu. 1-13 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen gösterimler boyunca, toplamda 13 film izleyici ile buluştu.

Pandemi döneminin olumsuz koşulları sebebiyle sinemadan ayrı geçirdiğimiz uzun süreden sonra festival bizlere taze bir nefes sundu ancak 14 Temmuz’da gerçekleşen ve festivalin kapanışını yapan ödül töreni, kadın yönetmenlerin temsiliyeti konusunda gözlemlenen yetersizliğin gölgesi altında kaldı. Yalnızca En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Müzik dallarında kadın sinemacıların ve bestecilerin ödüle lâyık görülmesi durumu, özellikle temsiliyet ve cinsiyetler arası eşitliği sağlama konusunda pek çok uluslararası festivalin olumlu yönde attığı ve atmaya çabaladığı adımların gerisinde kaldı. Sinemaya büyük bir özlem duyduğumuz bir dönemde izleyici ve filmleri yeniden hayata döndürürken bir yandan da yaşadığımız ataerkil değerlerin hakimiyeti altındaki toplumda verilen kadın sinemacı olma, kadın sinemacı olarak var olabilme mücadelesinin zorluklarını anımsattı. Ulusal Yarışma son bulmuşken seçkide yer alan filmlerin neredeyse tamamını ele aldığımız günlükleri de gösterilen son üç filmin değerlendirmesiyle kapatıyoruz.

Sardunya

Çağıl Bocut’un festivalden içlerinde Seyfi Teoman İlk Film Ödülü’nün de bulunduğu 3 ödülle ayrılan filmi Sardunya, İstanbul’da yaşayan 19 yaşındaki Defne’nin babasının beyin kanaması geçirdiğini öğrenmesi üzerine apar topar memleketi Urla’ya gidişini ve orada halasının ölümüne şahitlik edişini konu alıyor.

Festivalde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Ilayda Elif Elhih’in canlandırdığı Defne, yaşanan bu travmatik olaydan sonra vicdanı ve özgürlüğü arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi, sinematografisi ile dikkat çekiyor. Görsel anlamda belirli bir yoğunluğu yakalamayı başaran film, oldukça travmatik olayları içeren hikâyesini anlatırken de farklı bir tavır benimsiyor. Defne ve Ali Seçkiner Alıcı’nın canlandırdığı babası Nadir arasındaki ilişki, tüm problemli yönlerine rağmen sakin ve soğukkanlı diyaloglar eşliğinde işleniyor. İzlenen bu yol, filmin hikâye anlatımını farklı kılıyor ve Ahsen Eroğlu’nun canlandırdığı Gizem ile Evren Duyal’ın canlandırdığı Mari karakterlerini de zamanla içerisine çeken olay örgüsünün tonunu melodramatik bir hâl almaktan uzak tutuyor. Film, Defne ile Nadir arasındaki ilişkinin doğasını yalın bir şekilde yansıtmayı hedeflerken büyük ölçüde oyunculuklara bel bağlıyor fakat günün sonunda yardımcı unsurlara ihtiyaç duyuluyor. Sardunya, olayların dramatik boyutunu yükseltmeden anlatırken hikâye akışı konusunda önem taşıyan, bazı kilit anların üzerinden hızlıca geçiyor. Bu sebeple, hikâyenin seyirci üzerinde yaratabileceği etki ve karakterlerin ulaşabileceği katmanlar kaçırılıyor.

50/100

Dirlik Düzenlik

Birbirleriyle olan dertleri bir türlü bitmeyen üç kadının hikâyesine odaklanan Dirlik Düzenlik, Adana Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü kazanan Toz Ruhu‘nun yönetmeni Nesimi Yetik’in ikinci uzun metrajlı filmi. Yakın planların ağırlığında geçen filmde Vildan, Hicran ve Dudu, yaşadıkları evi aralarındaki güçlü sevgi bağına rağmen mütemadiyen birbirlerine dar ediyor.

Betül Esener’in canlandırdığı Vildan ve festivalden En İyi Kadın Oyuncu ödülü ile dönen Asiye Dinçsoy’un hayat verdiği Hicran, kardeşlere has kavgalarıyla dünyalarını birbirlerine dar ederken Dudu Yetik’in tüm doğallığıyla canlandırdığı Dudu ise bu bitmek bilmeyen kargaşadan kaçabilmenin yolunu hiç tanımadığı bir adamla gerçekleştirmeye heveslendiği evlilikte buluyor. Bu beklenmedik kararın üzerine üç kadının arasında hâlihazırda süregelen sevgi-nefret çatışmasından doğan ve beslenen gerilim daha ileri bir boyuta çıkıyor. Sinematografisiyle öne çıkan filmdeki karakterler arasında yaşanan gerilim sürekli olarak artıyor belki ama güçlü oyunculuklarla hayat bulan karakterler arasındaki sevgi de daima hissediliyor. Ancak filmin tonu özellikle sonlarına doğru farklı bir yön alıyor ve alınan bu yön, Dirlik Düzenlik’i oyunculuklardan güç bulan, tüm zorlukları, iyi günleri ve kötü günleriyle samimi bir aile ilişkisi olmaktan başka bir yere götürüyor. Yapılan bu değişiklik, hikâyenin duruluğunu bozarak filmi alışılageldik kılıyor ve samimi bir şekilde yansıtılan karakterlerin, hikâyenin aniden aldığı dramatik boyutun ardında kalmasına sebep oluyor.

60/100

Sen Ben Lenin

Tufan Taştan’ın yönetmenliğini üstlendiği ve senaryosunu Barış Bıçakçı ile birlikte kaleme aldığı Sen Ben Lenin, 1990’lı yıllarda Akçakoca kıyılarına vuran Lenin heykelinin hikâyesinden ilham alıyor. Festivalin Jüri Özel Ödülü’nü kazanan film, bu hikâyeyi çıkış noktası olarak alarak, “kim yaptı?” ya da “suçlu kim?” sorularının peşinde akan bir dedektiflik anlatısı kuruyor.

Başrolleri Barış Falay ve Saygın Soysal’ın yanı sıra oyuncu kadrosunda Melis Birkan, Serdar Orçin, Nur Sürer, Salih Kalyon, Hasibe Eren, Özgür Çevik, Binnur Kaya, Serkan Keskin gibi dikkat çekici isimlere yer veren filmde kıyıya vuran Lenin heykeli belediye tarafından meydana dikiliyor fakat bir süre sonra, tam da Başbakan ve Rus heyetinin katılımıyla yapılacak ikinci açılışından hemen önce esrarengiz bir şekilde ortadan yok oluyor. Tamamı tek bir binada geçen filmde, komiser Erol (Barış Falay) ve komiser Ufuk (Saygın Soysal) heykelin nasıl ve kim tarafından yok edildiğini araştırıyor. İfadeleri alınırken şüpheli koltuğunda tanıştığımız her karakter, başarılı oyuncuların da performanslarının yardımıyla kendilerine ayrılan süre içerisinde kişiliklerini kendilerine özgü yollarla anlatıyor. Böylece karakterlerin her biri, süregelen sorgu sırasında hızlıca gidip geliyor olsa da birbirinden ayrıştırılması kolay, akılda kalıcı bir şekilde tanıtılıyor. Mekân konusunda kendisini sınırlandıran hikâyeye güçlü oyunculukların yanı sıra başta karakterlere özgü üslupla yazılmış diyaloglar ve daha sonra kurgu, sinematografi gibi diğer araçlar da yardımcı oluyor. Her ne kadar filmin hikâyesi genel hatlarıyla tahmin edilebilir olsa da Sen Ben Lenin, izleyicisini gidişatından ziyade kendilerine has kimliklere sahip karakterleri ve bu karakterler geçidinin sunduğu keyifli zaman ile peşine takıyor.

75/100

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information