56. Antalya Altın Portakal Film Festivali Günlükleri’nin ikinci bölümünde Leyla Yılmaz’ın yönettiği Bilmemek ile Maryna Er Gorbach ve Mehmet Bahadır Er ikilisinin imzasını taşıyan Omar ve Biz filmleri var.

Bilmemek

Yönetmen Leyla Yılmaz’ın 2011 tarihli Bir Avuç Deniz’in ardından çektiği, ikinci filmi Bilmemek’in merkezinde günümüz Türkiye sinemasında pek alışık olmadığımız şekilde orta sınıf bir aile var. Baba Sinan, bir deniz taşımacılığı şirketinde genel müdürlüğe yükselmesine rağmen genç patronunun yukarıdan tavırlarına katlanmakta zorlananırken, anne Selma sosyal sorumluluk projelerinde görev alan bir doktor olarak karşımıza çıkıyor. Çiftin ilişkisi duygusal anlamda çoktan bitmiş olmasına rağmen, oğulları Umut’un geleceği için birçok orta sınıf ailenin yaptığı gibi evliliklerini sürdürmeye çalışıyorlar. Liseden üniversiteye geçme aşamasındaki Umut ise gelecek vadeden bir su topu oyuncusu. Ailesince evdeki gergin ortamdan uzak tutulmaya çalışılmasına rağmen, bu genç hakkında takım arkadaşlarınca eşcinsel olduğuna dair bir söylenti çıkartılıyor. Bu durum, üç karakterin de yolunda gitmeyen hayatlarında ciddi kırılımlara neden oluyor. Yönetmen ve senarist Leyla Yılmaz Bilmemek’te, anlatısındaki birçok unsuru “bilmiyor olma hâli” üzerinden şekillendirerek oldukça cesur bir hamle yapıyor aslında. Orta sınıfa mensup bireylerin her şeyi bildiğini düşünmelerine rağmen aynı çatı altında yaşadığı aile fertlerinin hayatlarına dair bile çok az şeyden haberdar oluşunun altını çiziyor bu tercih. Selma duygusal anlamda yeni arayışlara yelken açarken Sinan bundan habersiz; hatta konunun kaynağı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan yaşananları gündelik hayatta neredeyse hiç karşı karşıya gelmediği ama nedensiz bir öfke duyduğu Suriyelilerle ilişkilendiriyor ironik bir yerden de olsa. Bilmemek’te, bu türden örneklerin olay örgüsüne yedilmesiyle derli toplu bir sınıf portresi çizmek amaçlansa da bu olguların filmde var olma biçimi birçok noktada özensiz görünüyor. Umut’un eşcinsel olma ihtimalini masaya yatırırken ise Türkiye sineması özelinde özgün bir yol seçtiğini görüyoruz. Umut’un, takım arkadaşlarının uyguladığı zorbalıklara karşı çıkarken kullandığı yöntem, bu ülkeden çıkan yapımlarda daha önce örneğini pek görmediğimiz bir seviyede: Umut çevresindekilere bu konuda açıklama yapmak zorunda olmadığını açık açık ifade ediyor. Anlatısını ve çatışmasını bilmeme durumu üzerinden kuran bir film için oldukça işlevsel bir karar bu. Gelgelelim, Bilmemek metinsel tercihlerindeki cesarete rağmen özellikle oyunculuklar konusunda sınıfta kalıyor. Temelde üç karakterin duygusal çatışmaları üzerinden akan hikâyenin seyirciye geçmesi noktasında Sinan’a hayat veren Yurdaer Okur’un ve Umut’u canlandıran genç oyuncu Emir Özden’in başarılı performanslar sergilediklerini söylemek maalesef güçken, Selma rolündeki Senan Kara bu ikilinin arasında sivriliyor diyebiliriz. Görüntü yönetimi ve görsel tercihler konusunda da yakın zamanda izlediğimiz Lukas Dhont imzalı, Kız – Girl filminden esintiler taşıyor Bilmemek. Tüm bunlar ışığında çıkış noktası ve anlatı tercihleriyle çıtayı yüksek bir yere koyan filmin, bir takım senaryo zaafları ve oyuncu performanslarıyla vadettiklerini karşılamakta zorlandığını söyleyebiliriz.

50/100

Omar ve Biz

2009 yapımı Kara Köpekler Havlarken ile dikkatleri üzerilerine çeken Maryna Er Gorbach ve Mehmet Bahadır Er ikilisinin yeni filmi Omar ve Biz dünya prömiyerini Varşova Film Festivali’nde yaptıktan sonra 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Türkiyeli seyircilerle de buluştu. Filmin merkezinde uzun süre sınır görevi yaptıktan sonra emekli olup Çanakkale’de yaşamaya başlayan İsmet yer alıyor. Bu karakterin sivil hayata uyum sağlama noktasında yaşadıklarına odaklanırken son yılların Avrupa sinemasının en gözde konularından mülteci sorununa doğru genişletiyor anlatısını film. Mültecilerin Avrupa’ya kaçmak için kullandıkları rotanın üzerindeki bir kasabada yaşayan İsmet ve eşinin yolu bir şekilde mültecilerle kesişiyor ve iki mülteci ansızın İsmet ile çevresinin hayatına dâhil oluyor. Böylesi bir çıkış noktasıyla iyiden iyiye basmakalıp bir hâl alan mülteci filmleriyle farklı bir noktadan ortaklık kuruyor Omar ve Biz. Olaylar ilerledikçe filmin, mültecilerden çok, İsmet karakteri üzerinden ırkçılık ve militarizm konularıyla ilgilendiği görünür olmaya başılıyor. Bu, kağıt üzerinde çalışabilecek, doğru işlenmesi durumunda ilginç bir sonuca varabilecek bir çıkış noktası olarak görülüyor. Lakin filmin yönetmenleri karakter kurulumlarından, olay akışına kadar her unsuru kolaylıkla tahmin edilebilecek düzeyde yerleştiriyorlar filme. Hâl böyleyken yeni bir şey söylemesi çok zor olan Omar ve Biz, fikrini açık açık bağıran diyaloglarla sinematik anlamda da zayıflıyor. İsmet’in, ırkı, ailedeki konumu gibi sebeplerle “altında” gördüğü herkese karşı olan olumsuz tutumu tekrar tekrar dile getiriliyor bir yerden sonra. Bu hâliyle metinsel anlamda oldukça kaba, yer yer de didaktik bir noktaya savrulan yapım, yönetmenlik anlamında da birçok zaaf barındırıyor. Özellikle Omar ve -adının neden filmin isminde yer almadığı bir muallak olarak kalan “diğer” kadın mülteci- Mariye’nin İsmet’in hayatına dâhil olmasıyla sonuçlanan kaza sahnesi gibi senaryoda kilit konumda yer alan bazı bölümlerin yeterince iyi bir şekilde çekilemediği rahatlıkla görülebiliyor. Omar ve Biz, ilgi çekici olabilecek çıkış noktasına rağmen ırkçılık ve militarizm gibi konuların ne kadar kötü olduğunu tekrar etmekten öteye gidemeyen, teknik anlamda iyi kotarıldığını söylemenin oldukça güç olduğu bir yapım.

35/100

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information