Türkiye’de sinema anlayışına yeni bir soluk getiren ve “Bize her gün festival” mottosuyla yola çıkarak kurulduğu günden bu yana sinemaseverleri en iyi filmlerle buluşturan Başka Sinema’nın direktörü Azize Tan ile Başka Sinema’nın dününü, bugününü ve heyecanla beklediğimiz yeni projelerini konuştuk.
Deşifre: Hazal Şen
Fotoğraflar: Emin Akpınar
Utku Ögetürk: İKSV’deki görevinden ayrıldıktan sonra Başka Sinema’nın direktörlüğüne geçtin. O günden bu zamana Başka Sinema’da ne gibi değişiklikler yaşandı. Yolun neresindesiniz sence?
Azize Tan: Ben geldiğim zaman zaten Başka Sinema’nın çok doğru, oturtulmuş bir sistemi vardı. Biz bir parça daha farklı bir yere taşımaya gayret ettik. Başka Sinema aslında sadece Türkiye’de değil, dünyada da pek örneği görülmemiş bir model, bir dağıtım alanı. Sahibi olmadığımız ve birlikte yakın çalıştığımız sinemalar zincirinden oluşuyor. Aslında seyirci tarafından kısa sürede çok beğenilmiş, benimsenmiş, desteklenmiş, kıymetli bir ismi var Başka Sinema’nın ama bunun da en büyük başarısını hazırladığı program ve gösterdiği filmlerin kalitesiyle görebiliyoruz. Aslında, ilk çıkışta seçilen cümlenin ne kadar doğru olduğunu görüyoruz: “Bize her gün festival”. Biliyorsunuz festivallerde biletler tükeniyor, kuyruklar oluşuyor, orada seçilen kaliteli filmlerin ve daha fazlasının Başka Sinema’da da devam edeceğini izleyiciler artık biliyor. Biz de her cuma Başka Sinema’da vizyona yeni bir film girmeye çalışıyoruz. Neredeyse programa bakmadan “Bu Cuma Başka Sinema’ya ne gelmiş, Başka Sinema’daysa iyidir, bu filmi de göreyim.” diyen sinemaseverler var. Bunun yanı sıra gösterim sisteminin de festivale yakın olması; gün içinde arka arkaya farklı filmler seyredilebiliyor olması ve alternatifler sunması da doğru bir model. Benim Başka Sinema’yı getirmek istediğim yer, mümkün olduğu kadar yaygınlığını fazlalaştırmak ve program içeriğini zenginleştirmek. Başka Sinema olarak bizim de en büyük sorunlarımızdan bir tanesi yer kısıtlılığımız. Sonuçta yılda 52 hafta var ve biz her hafta en fazla bir tane film vizyona girebiliyoruz -zaman zaman iki tane yeni film giriyoruz ama bu da bizi zorluyor çünkü filme ayırabildiğimiz yer az oluyor bu durumda da. Ne kadar çok film girersek bir önceki ya da sonraki filmin seansından almak zorunda kalıyoruz. Bu bakımdan, başka alternatif mecralar bularak biz kendi program çeşitliliğimizi nasıl sağlayabiliriz diye düşünüyoruz. Belki tam olarak vizyona giremesek bile bazı filmleri yine de izleyiciyle nasıl buluşturabiliriz, onun yollarını arıyoruz. Bu alternatif mecralar derken mesela, Bomontiada ile çalışmaya başladık. Bizi heyecanlandıran ve sevindiren işbirliklerimizden bir tanesi. Burada alternatif programlar yapıyoruz. Yine örneğin Başka Sinema olarak vizyona çıkmadığımız ama Başka Sinema olarak görmek istediğimiz, izleyicilerimizin de beğeneceğini düşündüğümüz filmlere zaman zaman Bomontiada programında yer vermeye çalışacağız. Açılışımızı da zaten I am not Your Negro ile yaptık, Raoul Peck’in filmiyle. Hepimizin çok sevdiği bir filmdi, festivalde de gösterildi ve çok beğenildi.
Türkiye’de sinemaya dair çok eksikliklerimiz var.
Utku Ögetürk: Bu yukarıda bahsettiğin gösterimleri bir Başka Sinema merkezinde göstermeyi planlıyor musunuz, bir Sinematek düşünceniz var mı örneğin?
Azize Tan: Türkiye’de sinemaya dair çok eksikliklerimiz var. Bunların hepsine Başka Sinema olarak cevap vermemiz çok istesek de mümkün değil. Sinematek çok ciddi ve üzerinde çok çalışılması gereken, kaynak yaratılması gereken bir mesele. Ciddi bir arşivi olmalı, bir çeşit sinema kütüphanesi gibi işlev görmeli, film gösterimlerinin yanı sıra sergiler, eğitim programlarıyla desteklenmeli.
Merkez meselesine gelince, ilerleyen zamanlardaki hedeflerimizden bir tanesi de bir merkezimizin olması. Başka Sinema Merkezi’ni açmak ve orada istediğimiz alternatif programları gerçekleştirebilmek. Buranın sinema için referans bir yer haline gelmesi. Başka Sinema’nın geniş dağıtımını yaptığı filmlerin yanı sıra dağıtıma çıkamayan alternatif filmlere de yer vermek, söyleşiler düzenlemek, yerli yabancı konuklar ağırlamak, kafesi ve kütüphanesiyle herkesin vakit geçirmek isteyeceği bir yer haline getirmek amaçlarımızdan biri. Belki bahsettiğin gibi bir sinematek değil çünkü ağırlıklı olarak güncel filmler gösterilen bir yer olacak ama bir sinema merkezi olarak, görüntü ve ses kalitesiyle izleyicinin tercihi olacak ve bir buluşma noktası haline gelecek bir mekan yaratmak arzusundayız. Şimdilik o merkez yokluğunda alternatif partnerler ve mekanlar ile bu programları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Belli ticari kaygılarımız da var tabii, dediğim gibi yılda 52 hafta var, olabildiğince işbirliği yaptığımız sinemaları da seyirci sayıları açısından memnun edecek bir program oluşturmaya gayret ediyoruz. Biliyorsun artık Beyoğlu Sineması ile yani sizinle de bir ortaklığımız var ve benzer konuları aramızda da konuşuyoruz. Çok sevdiğimiz, vizyona sokmak istediğimiz filmler oluyor ama onların seyirci kapasitesinin genel vizyona uygun olmadığını düşünüyoruz. Yine de bu filmlerin izleyiciler tarafından görülmesinin, izlenmesinin uygun olacağını düşündüğümüz için bu tür alternatif mecralar ya da gösterimler yaratmaya çalışıyoruz. Mesela bu yaz yaptığımız ve çok iyi geçen Açıkhava Film Festivali de bu anlamda bizim için güzel bir fırsat oldu. Üç buçuk ay sürdü, 1 Haziran’da başladık, 16 Eylül’e kadar devam ettik. Haftada üç gün sürekli film gösterdiğimiz, başından sonuna çok güzel içeriği olan bir festival yarattık. Daha önce de açıkhava film gösterimleri oluyordu, hala devam ediyor; farklı yerlerde de devam ediyoruz ama festival ruhunu yaratabilmek, kataloğuyla, içeriğiyle çok başka bir perspektif getirdi. Örneğin tatile gidiyorsun, dönüyorsun, hala gösterimler devam ediyor. Sezonda kaçırdığın filmler olabilir, sadece festivallerde gösterilmiş, hiç vizyona girmemiş filmleri programa almaya gayret ettik. Mesela kapanışımızı Sürü ile yaptık, Tarık Akan’ın ölüm yıldönümünde. Land of Mine vizyona çıkmadığımız filmlerden bir tanesi oldu ama mümkün olduğu kadar bu tip alternatif programlarda yer veriyoruz. İlk, Oscar’ın Yabancıları programında göstermiştik, Açıkhava Film Festivali’ne de dahil ettik, o da İstanbul Modern ile işbirliği yaptığımız bir çalışma. Yabancı dilde Oscar’a aday olan filmler arasında bir seçki yapıyoruz, bunların hepsi vizyona girmese bile –bazıları giriyor- Oscar’ın Yabancıları programı ile hem İstanbul Modern, hem de biz seçtiğimiz Başka Sinema salonlarında bu filmlere yer veriyoruz. Bu sene Oscar’ın Yabancıları’nın çapını genişlettik ve şehirlerini artırdık, sadece İstanbul’da değil, Ankara’da gösterdik, İzmir’de bir program yaptık. UNIQ Açıkhava Film Festivali’nden bahsettik, Bomontiada’da geçen yıllarda da Başka Sinema ile açıkhavada film gösterimleri oluyordu. Bu yaz yine çarşamba günleri devam etti. Bomontialt’ta da kışın pazar günleri yapacağımız iki seanslık gösterimler ile de bu işbirliğini devam ettiriyoruz. Bu tip etkinliklerin sürekliliğine çok önem veriyoruz. Şimdiden gelecek yıl UNIQ Açıkhava Film Festivali’nin devamı için görüşmelerimize başladık. Bomontialt ile ilişkilerimiz devam ediyor, yazın tekrar açık havaya taşıyarak devam etmeyi umuyoruz. “İyi ve kaliteli filmi nerede seyrederim? Başka Sinema’da seyrederim.” “Başka Sinema’nın yaptığı etkinlikleri takip etmeliyim.” “Bu filmi, vizyona girmese bile Başka Sinema’da yakalayabilirim.” düşüncesini yaratmaya çalışıyoruz. Ayrıca Başka Sinema’nın seyircisi ile çok organik bir bağı var. Sosyal medyada çok iyi bir takipçi kitlemiz var.
Başka Sinema ve kaliteli film izleme algısı da Türkiye genelinde giderek oturuyor.
Utku Ögetürk: Başka Sinema’nın çok iyi bir kitlesi var ama bir de henüz ulaşmadığı veya ulaşamadığı bir kitle var. Başka Sinema’nın tam olarak ne olduğu sence yeteri kadar biliniyor mu?
Azize Tan: Biraz onu da anlatmaya çalışıyoruz aslında. Başka Sinema’nın az önce dediğim gibi en büyük hedeflerinden bir tanesi, “İyi film Başka Sinema’da izlenir.” hissini ve fikrini ulaştırmak ve bu algıyı Türkiye genelinde yaymak. Başka Sinema’nın şu anda beş şehirde sürekli gösterim yaptığı salonları var: İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Eskişehir. Kars ve Lüleburgaz’da düzenli gösterimlerimiz var. Toplamda 7 şehirde toplam 22 salonda gösterimlerimiz devam ediyor. Vizyona girdiğimiz filmleri bu salonlarda gösterime sokuyoruz, ama onun dışında çok çeşitli işbirlikleri ile bunları yaygınlaştırmaya da çalışıyoruz. Ne kadar çok salonda, ne kadar çok şehirde olursak o kadar iyi olur. Gidemediğimiz şehirlerde bir filme talep gelirse orada özel gösterimler düzenlemeye gayret ediyoruz. Kedi’yi örneğin bu şekilde vizyona girmediği birkaç şehirde gösterebildik. Başka Sinema ve kaliteli film izleme algısı da Türkiye genelinde giderek oturuyor sanıyorum çünkü çok fazla şehirden Başka Sinema’yı kendi şehirlerinde de görmek istediklerine dair talepler alıyoruz. Biz bu filmlerin bir alıcısının olduğuna inanıyoruz. Bu filmlere ulaşmanın kolay hale getirildiği zaman filmlerin izleyicisiyle buluşacağına da inanıyoruz. O yüzden Başka Sinema markası olarak bunların arkasında durmak ve sürekliliği sağlamak istiyoruz. Her zaman, her şehirde ticari salonlarla yıllık anlaşmalar yapamayabiliyoruz, çok çetin bir rekabet söz konusu ve özellikle kış döneminde vizyona giren film sayısı çok fazla. Ama mesela Kars ve Lüleburgaz’da yaptığımız işbirliklerinden bahsetmek istiyorum. Bizi çok heyecanlandıran ve diğer şehirlerde de model olabilecek bir yapı. Kars’ta 8 yılı aşkın süreden beri gösterimlere devam eden bir sinema topluluğu var ve onlarla işbirliğimizi son dönemde giderek sıkılaştırdık. Her Çarşamba günü bir film gösteriyorlar, ciddi bir katılım var. Civar şehirlerden de gelenler oluyor. En aktif sinema gönüllüleri topluluğu olduğunu söyleyebiliriz. Yönetmenleri konuk ediyorlar ve çok ciddi bir kitle oluşturdukları için de giden yönetmen ve oyuncular da çok memnun kalıyor. Biz de bunu kolaylaştırabilmek ve onları desteklemek için Türkiye’den bir film vizyona girdiğinde muhakkak Kars’a ve Lüleburgaz’a da bir söyleşi koymaya gayret ediyoruz. Çünkü o kitleler bu filmleri çok ciddi olarak sahipleniyorlar. Kars’ta her Çarşamba böyle gösterimler yapıyoruz ve böylece belki o film Kars’ta vizyona girmiyor ama bir Çarşamba günü yapılan gösterimle filme giden 200-250 kişi o filmi vizyona soktuğunuzda bir haftada elde edeceğiniz kişi sayısına ulaşmanızı sağlıyor. Aynı şekilde Lüleburgaz Sinema Derneği ile de bir yıldır işbirliği içindeyiz. Onlar da aslında Kars Sinema Derneği’nin yaptığını gördüler ve çok meraklılar, Kars aracılığıyla bizimle tanıştılar. Hemen başladık, çok sıkı takip ediyorlar. Mesela Başka Sinema Klasikleri çıktığında haftada bir Çarşamba günü yaptıkları gösterimlere, Pazartesileri de klasikler için ekstra bir gün eklediler. Sakarya’dan bizimle iletişime geçtiler, onlar böyle bir şey yapmak istiyorlar. Gaziantep’te de Kırkayak Kültür Derneği var, işlevsel olarak bunu nasıl çözebiliriz diye onlarla da konuşuyoruz. Yerel yapıların organize olması bizim işimizi çok daha kolaylaştırıyor. Böyle bir talep olduğunda o şehirde düzenli gösterimler düzenlemek de mümkün hale geliyor.
Üniversiteler ile işbirliklerimiz çok iyi devam ediyor.
Utku Ögetürk: Belki büyük şehirlerdeki kadar dağıtım olmasa bile, filmler bu şekilde her şehre ulaşmaya başlıyor.
Azize Tan: Tabii, bir de şöyle düşünmek lazım, bizim girdiğimiz filmlerin rakamları düşünüldüğü zaman burada yaptığınız tek gösterimde gelen izleyici sayısı ile yani bir seansa 200-300 kişi sokmaya başladığımızda aslında yine küçümsenmeyecek bir rakam olduğunu görebilirsiniz. O yüzden bir parça daha işbirliklerini artırmaya gayret ediyoruz. Mesela üniversiteler ile işbirliklerimiz çok iyi devam ediyor. Boğaziçi Üniversitesi Sinebu ile başlayan işbirliğimizi biraz daha ileri götürdük. Aslında Sinebu’yu biraz alternatif salonumuz gibi programlamaya başladık. Vizyona çıkmadığımız ama özel işbirlikleriyle yaptığımız programları Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü ile de işbirliği yaparak farklı boyutlara taşımak istiyoruz. Ek seanslar koymaya, normal vizyon filmlerinin dışında alternatif programlarla filmler göstermeye de gayret ediyoruz. Koç Üniversitesi ile bir işbirliği başlattık. Geçen gün Kristal Elma’da bir konuşmaya katıldık, orada da Kültür Üniversitesi’ndekiler geldiler, onlar da bir işbirliği başlatmak istiyor. Ataköy kampüsleri ve çok da güzel bir salonları var, şimdi onlarla konuşmaya başladık nasıl orada film gösterimleri yapabiliriz diye. Eskişehir Anadolu Üniversitesi salonuna DCP makine aldı bu sene, Başka Sinema gösterimleri bir süredir Eskişehir’de durmuştu, Eskişehir Anadolu Üniversitesi de sinema ekipmanı alınca hemen birlikte işbirliği yapmamız gerektiğini düşündük. Orada da Başka Sinema’yı uzun süredir takip eden izleyiciler var. Üniversite aynı zamanda film festivalini de düzenlediği için orada da çok oturmuş bir kitle var. Eylül sonu itibariyle orada program yapmaya başladık. Hatta 27 Ekim’de İşe Yarar Bir Şey vizyona girdi, 28 Ekim’de Eskişehir’de Pelin Esmer’in söyleşisi vardı. Bursa’da zaten belediyeyle çok iyi bir ilişkimiz var. Nilüfer Belediye’sinin salonunda olabildiğince gösterimler yapıyor ve konuklu, söyleşili etkinlikler düzenlemeye gayret ediyoruz. İzmir’de Karaca Sineması’nın çoğu zaman iki salonunu birden programlamaya başladık. İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde de gösterimlerimiz oluyor. Bu bakımdan dediğim gibi belki de alıştığımız anlamıyla dağıtım ağını biraz kırarak, genişleterek sinema dernekleriyle, üniversite salonlarıyla işbirliği, gerekiyorsa özel gösterimlerle bu filmlere olan ilginin artması için hakikaten çok ciddi bir çaba sarf ediyoruz. Biz bu tip alternatiflerle filmlerin ömrünü de uzatmaya çalışıyoruz. Bir filmi mümkün olduğunca fazla mekanda ve uzun süreli göstermeye çalışıyoruz. Vizyona çıkan bir filmi azalan seanslarla da olsa bir ay boyunca Başka Sinema salonlarında izleme şansına sahip oluyor izleyicilerimiz. Gösterim çizelgemizi aylık olarak yayınladığımız için de filmi 3 hafta sonra bile hangi gün hangi saatte izleyebileceklerini görüp ona göre program yapabiliyorlar. Festivallerle zaten işbirliğimiz var. Mesela Malatya Film Festivali ile görüştük, festivalden sonra özellikle kışın da orada Başka Sinema gösterimleri devam edebilir mi, onu konuşuyoruz. Malatya’da mesela yazın film gösterimleri yapıldı, onun programını birlikte yaptık ve Başka Sinema filmleri gösterildi. Özellikle film festivali düzenlenen şehirlerde bu sinema kültürünün oluşması için bu tip gösterimlerin yılboyu devam etmesi gerektiğine inanıyorum, festivallerin en önemli işlevlerinden biri de izleyici yetiştirmek olduğu için sadece festival zamanı değil yılboyu bu tip işbirlikleri için ben kendilerine çağrıda bulunuyorum. Bu açıdan da Başka Sinema’yı farklı bir alana taşımaya çalışıyoruz. Bir yandan mevcut salonlarımızda gösterimlerimize devam ederken, hem şehir sayımızı artırmaya hem de alternatif salonlarla alternatif bir dağıtım ağı oluşturmaya çalışıyoruz.
Utku Ögetürk: Başka Sinema önceden dağıtım yapmıyordu sanırım.
Azize Tan: Yapıyordu, M3 vardı. M3 üzerinden dağıtım yapılıyordu. Ocak ayından beri yeni bir şirketimiz var ve Başka Sinema olarak dağıtım yapıyoruz. Bazen farklı dağıtım şirketleriyle de işbirliği yaptığımız oluyor. Programımızda görmek istediğimiz filmlere yer vermeye çalışıyoruz. Ama çıktığımız çoğu filmin dağıtımını da aslında biz yapıyoruz. Başka Sinema salonları dışında da bu filmlere talep geliyor, özellikle yaz aylarında biraz daha fazla sinemada yer bulmak mümkün oluyor ama kış aylarında ağırlıklı olarak Başka Sinema’nın daimi salonlarında gösteriliyor filmlerimiz. Dediğim gibi bu alanda ciddi bir yer sıkıntısı var kış aylarında. Bu durum biraz filmine göre değişiyor, ödüllü ve tanınmış oyuncu kadrosu olan filmlerde daha kolay.
Utku Ögetürk: Cinemaximum gibi sinema zincirlerinden de talep oluyor mu?
Azize Tan: Tabii tabii. Mesela Genç Karl Marx, Başka Sinema dağıtımlı bir filmdi. Nereden baksan 30.000 kişilik izleyiciye ulaştık. Manifesto da 15.000 kişiye ulaştı. Filmlerimiz vizyona çıkacağı zaman önceden sinemacılara duyurusunu da yapıyoruz, tanıtım yapıyoruz, fragmanlarını gösteriyor, karşılıklı konuşuyoruz. Potansiyeline inandığımız filmlerimiz için savaşıyoruz. Tabii dediğim gibi kış ayları dağıtım açısından çok zor geçiyor. Ne yazık ki bizde sinema sezonu hala kısa. Mesela Amerika’da en büyük beklentiler yaz aylarında olur ama bizde niyeyse vizyon takvimi Eylül ve Mayıs arasında sıkışmış vaziyette. Bu aralıkta her hafta çok fazla film vizyona giriyor ve o sırada salonlar da programlarına bazı filmleri almak istiyor ama salonları yetmiyor. Bir de yüksek bütçeli filmler Türkiye’de tüm salonlarda aynı anda gösteriliyor, getirecekleri gişe beklentisi yüksek olduğu için bu filmlere öncelik tanınıyor, aynı film sekiz salonlu bir sinemada, 3 ya da 4 salonda birden gösterilebiliyor. Ama özellikle yaz aylarında Nisan, Mayıs itibariyle biz filmlerimize kendi salonlarımız dışında da daha rahat yer bulabiliyoruz ve filmler gayet iyi sonuçlar alıyor. Az önce örneğini verdiğim Genç Karl Marx, Kedi, Manifesto hep bizim Mayıs – Eylül arasında vizyona girdiğimiz filmlerdi. Farklı salonlardan da talepler geldi. Girdiğimiz Türkiye yapımız filmler özellikle diğer salonlardan talep alıyor. Zaten Başka Sinema potansiyelinde en fazla Türkiye yapımı filmler kendini gösteriyor. Sanat filmlerini özellikle seyirciye olabildiğince geniş bir şekilde sunabilmeliyiz. Sunalım ki bu kaliteli filmlere ilgi artsın. Mesela ben Manifesto gibi bir filmin bugün Türkiye’de 13.000-14.000 seyirciye ulaşmasını başarı olarak görüyorum. Bir sürü insan Manifesto’yu vizyona sokmayı bile düşünmeyebilirdi. Hakikaten Başka Sinema gibi bir platformda vizyona girmiş olması, onun daha sonra diğer salonlar tarafından da destek görüp alınması belki sinemacıları da bu alanda daha cesur olmaya itecektir. Alternatif filmlere de yer vermek gerektiğini ve cesaret gerektiğini göreceklerdir. Çok farklı illerden talepler geliyor, şimdi Antakya’da Konak Sineması açılıyor, uzun vadede onlarla çalışmaya başlayacağız. Farklı şehirlerde olabildiğince işbirlikleri yapmaya çalışıyoruz mesela Diyarbakır’da bir salonumuz olmasını çok istiyoruz ve bununla ilgili çalışıyoruz. İzleyicilerden de “Neden burada salonunuz yok?” gibi sorular geliyor, emin olsunlar ki biz bu çabayı her zaman gösteriyoruz. Ama ne yazık ki ticari beklentiler bazen bizim hızımızın önüne geçiyor ama biz bunun çabasını gösteriyoruz.
Utku Ögetürk: Özellikle sosyal medyada çok fazla soru geldiği için sormak istiyorum; Başka Sinema, filmlerini gösterime sokarken festival mantığı devam ediyor. Örneğin ara verilmemesi gibi prensipler var. Fakat, özellikle ticari salonlarda Başka Sinema filmi olsa dahi kendi kurallarıyla oynatılıyor filmler değil mi?
Azize Tan: Ticari sinemalar kendi kurallarıyla devam ediyorlar.
Utku Ögetürk: Peki sizin önerileriniz oluyor mu “Bizim filmimizi şu şekilde gösterin.” gibi?
Azize Tan: Bu tamamen salonla ilgili bir durum. Her ay 20.000 adet ücretsiz dağıttığımız broşürümüz var. Orada Başka Sinema salonlarının listesini görebilirler. Ayrıca baskasinema.com sitesinden de Başka Sinema salonlarının hangileri olduğunu görebilirler izleyicilerimiz. Bu salonlarda senin de söylediğin gibi filmleri ara vermeden gösteriyoruz. Reklamdan çok filmlerin fragmanlarının dönmesi için çalışıyoruz. Normal dağıtım ağının dışına çıkan farklı bir programlama biçimimiz var. Her seans farklı film gösteriliyor. Az önce senin de söylediğin gibi filmlere ara verilmemesi, sosyal medya üzerinden verdiğimiz destek, her ay yayınladığımız broşürümüz, aylık seans çizelgemizle izleyiciye farklı bir deneyim sunmayı hedefliyoruz. Ancak bizimle yıl boyu anlaşması olmayan ticari salonlarda bu tip etkinlikleri hayata geçirmemiz mümkün olmuyor. Ama örneğin Kars’ta ve Lüleburgaz’da normal Başka Sinema gösterimleri nasıl olacaksa öyle devam ediyorlar. Ama ticari salonların kendi içerisinde farklı bir düzeni var, sürekli çalışmadığımız ve zaman zaman film girdiğimiz salonların farklı planlamaları, büfe satış kaygıları olduğu için çok fazla müdahale şansımız olmuyor. Uzun vadeli işbirlikleriyle devamlı bir salonumuz olduğunda bu tip uygulamaları hayata geçirmemiz daha münkün.
Utku Ögetürk: Kullanışlı bir web siteniz var ama yenilemeyi planladığınızı da biliyorum.
AzizeTan: Evet, yenilemeyi düşünüyoruz, biraz daha dinamik olmasını istiyoruz ve özellikle altyapısının bizim kullanımımız için daha kolay hale getirmek istiyoruz. Çalışmaları devam ediyor, özellikle arka planımızı çok daha rahat kullanıp işleyebileceğimiz, istediğimiz değişiklikleri yapabileceğimiz, izleyicilerin birinci elden bilgilere rahatlıkla ulaşabileceği bir site haline gelecek. Çok fazla yeni etkinlik düzenliyoruz, bu yeni etkinlikleri, söyleşilerimizi, mekanlarımızı, yaptığımız festivalleri de çok daha kolay görebilecekleri, seansları çok daha kolayca takip edebilecekleri daha renkli, altyapısal olarak da daha uygun bir site yapmayı umuyoruz. Aralık ayında bitirmeyi planlyoruz.
Kaf Dağı’ndan Filmler, Parajanov’un Aşık Garip’inden Atıf Yılmaz’ın Aaahh Belinda’sına ve hatta Miyazaki’nin Ruhların Kaçışı’na kadar çok ilginç bir program oldu.
Utku Ögetürk: Başka Sinema ilk çıktığında özellikle reklamlarıyla oldukça gündemdeydi, tekrardan duyurmak için böyle bir kampanya çalışmanız ya da yenilenmek, güncellenmek gibi bir düşünceniz var mı?
Azize Tan: Bir parça bunların üzerinde de çalışıyoruz. Biz aslında çok küçük bir ekibiz ve çok fazla şey yapmaya çalışıyoruz. Bunların hepsi aslında hem zaman hem bütçe meselesi. Web sitemizle böyle bir yenilenmemiz olacak, Başka Sinema kimliği üzerinde de yenilenme çalışmaları yapıyoruz. Belki bir hamlede değil ama yavaş yavaş Başka Sinema’yı sürekli taze tutmak her zaman düşüncelerimiz arasında. Açıkçası şu sıralar önceliğimiz içerik ve onun alternatiflerini sağlamlaştırmak ve güçlendirmek. Ama dediğim gibi web sitemiz ile bunun ilk adımını atmış olacağız, web sitemizde çok ciddi bir takipçimiz var, ayda 175.000’den fazla tıklanmamız oluyor. Yenilenen yüzüyle bu sayının da artacağını düşünüyoruz.
Bunun yanı sıra farklı kültür sanat kurumlarıyla da işbirliklerimizi geliştirmeye devam ediyoruz. Mesela bunlardan bir tanesi Arter ile yaptığımız işbirliği. Arter’in geçen sergisi John Berger’ın Görme Biçimleri adını taşıyordu, ona paralel John Berger Sinemada programını ve gösterimlerini yaptık ve bizim için çok iyi geçti, çok güzel bir ortaklıktı. Bence özellikle bu dönemde kültür kurumlarının el ele vererek bu işleri yapıyor olması çok önemli. John Berger sergisiyle paralel yaptığımız gösterimler çok ilgi gördü şimdi Canan’ın Kaf Dağı’nın Ardında sergisinden yola çıkarak Kaf Dağı’ndan Filmler adını verdiğimiz bir program hazırladık. Sergiyle paralel 8 filmlik bu program 10-17 Kasım tarihleri arasında Beyoğlu Sineması’nda ve Boğaziçi Üniversitesi’nde yer alan SineBu’da gösterilecek. Bu akşam Brazil ve Mad Max: Fury Road gösterimleriyle başlıyor. (Programın tamamına buradan ulaşılabilir.) Parajanov’un Aşık Garip’inden Atıf Yılmaz’ın Aaahh Belinda’sına ve hatta Miyazaki’nin Ruhların Kaçışı’na kadar çok ilginç bir program oldu. Tıpkı sergi gibi. Bu arada görmeyenler için sergi 24 Aralık’a kadar Arter’de devam ediyor. Bu filmleri de tekrar beyazperdede izleyiciyle buluşturmak bizim açımızdan da güzel bir fırsat.
Utku Ögetürk: Fikir olarak çok güzel gerçekten, peki izleyicinin ilgisi nasıl oluyor?
Azize Tan: John Berger filmlerinde yer kalmadı hatta ekstra koltuklar eklendi. Bu da çok ilginç bir seçki oldu, bir Aşık Garip’i kolay kolay tekrar sinemada seyretme şansımız yok. Zamanında Filmekimi’nde gösterilen ama vizyona girmeyen The VVitch’i de kaçıranlar bu sayede yeni bir gözle tekrar izleyebilir. Terry Gilliam’dam Brasil’i de bu kapsamda tekrar göstereceğiz. İyi ve kaliteli filmler olduğu sürece ben izleyicilerin ilgi göstereceğine inanıyorum. Bu tür etkinliklerle birlikte yavaş yavaş bu yönde bir beklenti de oluşacak. Ayrıca 14 Kasım Salı günü saat 19.00’da Sinebu’da sanatçı Canan ve Fatih Özgüven film programı kapsamında bir söyleşi gerçekleştirecek.
Onun dışında Başka Sinema Klasikler adında yeni bir alt marka. Yukarıda sinemateke dair sorduğun soruya da bir cevap aslında, bu eski filmlerin restore edilmiş kopyalarıyla vizyona tekrar sokulması. Hatta yaptığımız şey o kadar ilgi gördü ki, farklı dağıtımcılar da kendi eski tarihli filmlerini vizyona çıkmaya başladılar. Bu bizim açımızdan bizi mutlu eden bir gelişme oldu. Çünkü sinemada da artık ne yazık ki bir tektipleşme var. Sürekli olarak aynı filmler, aynı hikayeler, aynı serinin üçüncü, beşinci, on beşinci filmine giden tektipleşmeyle beraber, insanlar gerçekten kaliteli filmleri büyük ekranda izlemek istiyor. Başka Sinema bunu geçen sene Veronique’in İkili Yaşamı’yla yapmıştı ve film çok büyük ilgi görmüştü. Daha sonra Texas Chainsaw Massacre olmuştu. Groupama ve Başka Sinema’nın ortak çalışmasıyla restore edilen Anayurt Oteli’ni de biz yeniden vizyona soktuk ve gerçekten çok büyük ilgi gördü. Hatta Serra Yılmaz’ın katılımıyla Rexx Sineması’nda bir gösterim yaptık. Sinema ağzına kadar doldu ve çok güzel bir söyleşi gerçekleştirildi Serra’yla.
Nüfusunun yarısı 30 yaşın altında bir ülkede yaşıyoruz. Bu sebeple birçok izleyici bu filmleri beyazperdede görme şansı yakalayamadı. Bir de şöyle bir durum var. Kalitesinden emin oldukları filme gidiyorlar. Klasikleşmiş, sinema tarihine adını yazdırmış filmler bunlar. Yine yazın Kieslowski’nin Renk Üçlemesi’ni vizyona girmesek de Başka Çarşambalarda gösterdik. Çok büyük ilgi gördü. Biz de arkasından kısıtlı da olsa bazı salonlarda vizyona soktuk. Sonrasında Suspiria’yı soktuk. Annem Hakkında Her Şey’i girdik.
Utku Ögetürk: Dünya genelinde de böyle bir uygulama var.
Azize Tan: Tabii tabii, sadece bizde değil dünya genelinde bir durum. Dijitalleşmeyle birlikte, kopyaların restore edilmesi, dijital olarak tekrar vizyona sokulması özellikle filmlerin yıl dönümlerinde yaygın olarak uygulanan bir yöntem. Suspiria, 40. yıl dönümünde yeniden dünya genelinde vizyona girdi mesela.
Utku Ögetürk: Pazarlaması da bayağı etkin bir biçimde çalışılıyor. Yeni fragmanlar üretiliyor.
Aziza Tan: Tabii, günümüz teknolojisiyle ve bu filmlerin kültürel hafızamızda bıraktığı izlere gönderme yapan çok yaratıcı yeni tanıtım kampanyaları düzenleniyor. Suspiria buna çok güzel bir örnek.
“Bize her gün festival” aslında sadece yapılan gösterimlerle değil bu tür aktivitelerle de yerini bulan bir söylem.
Utku Ögetürk: Aslında sürekli olarak bu filmlerin yeniden çevrimlerini çekip efsane filmleri bu şekilde harcamaktansa bu efsane filmleri beyazperdede tekrar göstermek çok daha mantıklı.
Azize Tan: Tekrar keşfetmek aslında. Bu yüzden biz Başka Sinema Klasikler alt markasını oluşturduk. Bu markanın altında, senede nereden bakarsanız üç tane filmi vizyona girmeyi planlıyoruz. Yaygın vizyona giremesek de ara sıra yıl dönümlerinde gösterimlerini yapmak, yönetmenlerini, sanatçılarını ağırlamak ve anmak planlarımız ve isteklerimiz arasında ama bu tip şeylerde de çok farklı yerlere takılıyoruz. Evet, herkesin çok güzel fikirleri var ve bunları hayata geçirmek istiyor ama telif bu engellerden bir tanesi. Malzeme bulabilmek bir tanesi. Eğer uzun vadede vizyona girmiyorsanız eser işletme belgesi almak, filmi salonlarda göstermek sorunlu. Mesela Blade Runner da göstermek istediğimiz filmlerden bir tanesiydi. Yenisi izleyiciyle buluşacakken, ilk film üzerinden bir hatırlamada bulunmak ama filmin 2016 yılında hakları bitmiş. 4K restore bir kopyası 15 Kasım’dan itibaren gösterilebilir durumda. Bunu da göstermek için çalışacağız. Bunlar için de ek bütçeler yaratmaya çalışıyoruz.
Bunların dışında farklı ülkelerle, büyükelçiliklerle de işbirliklerimiz var. Kanada Film Günleri’ni düzenledik mesela. Hint asıllı Kanadalı yönetmen Deepa Mehta Türkiye’ye geldi. 19-22 Ekim tarihlerinde Deepa Mehta’nın filmlerini gösterdik ve Nil Kural’la İstanbul Modern’de bir söyleşi de yaptı. Programın adını İstanbul Modern ile birlikte “Bir Başkaldırı Sineması” olarak belirledik. Deepa Mehta toplu gösterisinin yanı sıra “Kanada Sineması’nın En İyileri” adı altında Denis Villeneuve’den David Cronenberg’e kadar Kanada Sineması’nın bilindik yönetmenlerinden 9 filmi yine Boğaziçi Üniversitesi Sinebu’da gösterdik. Bu tip etkinlikler yapmak, yabancı yönetmenleri Türkiye’ye davet etmek ve onlarla söyleşiler yapmak da Başka Sinema’nın yeni dönem heyecanlarından bir tanesi. Bunun için mümkün olduğu kadar farklı kurumlarla, büyükelçiliklerle farklı misyonlarla işbirlikleri yaratıp hem bütçe çıkarmak hem de bu etkinlikler sayesinde çapımızı daha da genişletmek hedeflerimiz arasında. “Bize her gün festival” aslında sadece yapılan gösterimlerle değil bu tür aktivitelerle de yerini bulan bir söylem.
Utku Ögetürk: Hem İKSV’de hem de Başka Sinema’da görev almış biri olarak, festivalde kuyruklar oluşturan filmlerin vizyona girdiğinde daha düşük bir taleple karşılaşması durumunu nasıl değerlendiriyorsun?
Azize Tan: Çok uzun yıllar festival düzenlemiş biri olarak, festivallerin de zaman zaman eski popülerliklerini yitirdikleri dönemler olduğunu söyleyebilirim. Örneğin ilk DVD’lerin çıktığı zamanlarda ya da dağıtımcıların bağımsız filmleri vizyona sokmaya başlamasıyla festivallerde de böyle bir düşüş olmuştu. Şimdi yeniden trendler tersine çevrildi. Netflix gibi yeni kanallar var. İnsanlar bu tür içerikleri artık evlerine kapanıp seyretmek istiyorlar. Download etmek ve içeriğe ulaşmak çok daha kolaylaştı. Elimizdeki telefonlar, Netflix vb. platformlar… Sosyal medya aslında hepimizi biraz içeri kapatmaya başladı. Çok fazla evdeyiz, çok fazla kendimizleyiz. Bu sebeple insanlarda dışarı çıkmak ve sosyalleşmek ihtiyacı doğmaya başladı. Festivaller bir anlamda bunu sunuyor insanlara. Siz sinemaya gittiğinizde ve o salonlar dolu olduğunda biliyorsunuz ki orada karşılaşacağınız arkadaşlarınızın, sizin sevdiğiniz filmleri seven insanların vereceği bir keyif var. Başlangıcı belli, sonu belli festivallerin. Bir de özellikle sosyal medya aracılığıyla herkes kendini ifade etme çabasında olduğu için “festivalde herkesten önce gördüm, bu film hakkında konuşabilirim” diyebilmek eskisine göre daha fazla önem kazandı. Sadece Türkiye’de değil dünyada böyle durum. Dünya üzerindeki tüm sinema salonları da bu nedenle farklılıklar yaratma peşinde. Bu yüzden filmden sonra söyleşiler düzenleniyor, arkasından partiler yapılıyor, farklı etkinlikler organize ediliyor. Bu arada aklıma gelmişken Eylül ayında iki tane müzik belgeselimiz oldu, onlar da devam edecek. Bu da aslında bizim izleyicimizle ne kadar interaktif bir ilişkimiz olduğunu gösteren etkinliklerden biri. İzleyicilerimizden biri “Lütfen tüm dünya aynı anda 28 Eylül’de, Black Sabbath’ın son turnelerinin son konserinin filmini gösteriyor, siz de göstermez misiniz?” dedi. Biz de bunun üstüne araştırmamızı yaptık. “Black Sabbath’ı gösterirken David Gilmour belgeselinin de çok ilgi göreceğini düşündük. Biz de 13 Eylül’de David Gilmour’un, 28 Eylül’de Black Sabbath’ın konser filmlerini gösterdik. Çok iyi geri dönüşler aldık, o yüzden ilerleyen zamanlarda bunları da devam ettirmek istiyoruz. Bu yüzden biz Başka Sinema ile “nedense insanlar film çıktığında sinemaya gitmiyor.” ruhunu alternatif programlarla, yaptığımız etkinliklerle tersine çevirmeye çalışıyoruz. Siz nasıl şimdi Beyoğlu Sineması’nı yeniliyorsunuz izleyiciler geldiğinde iyi vakit geçirsin diye salonu yeniliyorsunuz, internet bağlandı, insanlar gelip vakit geçirebilsinler, internette işlerini halledebilsinler, film seyredebilsinler diye çalışıyorsunuz, işte biz de insanların dışarı çıktıkları o kısıtlı vakti Başka Sinema ile çekici hale getirmeye çalışıyoruz. Herkes artık çok meşgul, şehirler çok büyüdü, trafik çok karmaşıklaştı. İnsanlar geldiğinde mesela iki tane üst üste farklı film izleyebilsin. Bir günlerini ayırabiliyorlarsa biz insanlara programımızla farklı etkinlikler sunmaya çalışıyoruz. Sosyal medyadaki seyircimizle interaktif iletişimimiz, duyurularımızla da seyircinin tembelliğini kırmaya, evlerinden çıkarmaya, bilgisayarlarından ya da televizyonlarından izlemek yerine salonlara giderek bu filmleri izlemelerini sağlamaya çalışıyoruz.
Tabii hepimizin yaşama alışkanlıkları değişti özellikle elimizdeki akıllı telefonlarla. O bakımdan bunu normal karşılamak lazım. Bu yeni düzen içerisinde biz nasıl farklı bir alternatif sunabiliriz, bunu bulmaya çalışıyoruz. O yüzden mümkün olduğunca ağımızı genişletmeye çalışıyoruz. Her ne kadar en iyi şekilde yapmaya çalışsak da klasik dağıtım kalıplarının dışına çıkmaya gayret ediyoruz. Farklı kurumlarla farklı etkinlikleri olabildiğince hayata geçirmeye çalışıyoruz. Örneğin SineBEBE. Bazen bizi eleştirenler oluyor bunu niçin yalnız kadınlara yönelik bir etkinlik gibi düşünüyorsunuz diye ama özellikle bebeği veya küçük çocuğu olan kadınlar daha çok eve kapanmak durumunda kalıyorlar. Özellikle onlara böyle bir alternatif sunmanın önemli olduğunu düşünüyorum ama SineBEBE gösterimleri sadece kadınlarla sınırlı değil. Çocuğu olan herkesin ya da küçük çocukla sinemaya gitmek isteyen herkesin ayda bir gelebileceği bir film gösterimi. Işıklar tam kapanmıyor, bebeğiniz ağlasa da herkes çocukla geldiği için bu bir sorun olmuyor.
Utku Ögetürk: Önümüzdeki dönem için, bu bahsettiklerin dışında ne gibi planlarınız var?
Önümüzdeki dönemde kısa filmlere daha çok yer vermek istiyoruz. Hayata geçirmek istediğimiz planlarımız var, dediğim gibi aynı zamanda hepsine yetişemiyoruz. Hem sinema sayısını artırmak, hem program sayısını artırmak, arada küçük etkinlikler, festivaller yapmak için 5 ayrı koldan çalışıyoruz ama hepsini aynı anda yapmak zor olabiliyor. Oralarda da işbirlikleriyle ilerlemeyi sağlayabiliriz diye düşünüyorum. Az önce söylediğim gibi böyle farklı etkinliklerle izleyicinin ilgilisini sürekli kılmak, “Başka Sinema’da bu ay ne yapmışlar, neler gösteriyorlar?” hissi yaratmak, web sitemize sürekli girmelerini sağlamak, broşüre sürekli bakmalarını sağlamak, normal her hafta gittikleri salonlardan farklı bir his yaratmak Başka Sinema’nın en büyük hedeflerinden bir tanesi. Türkiye genelinde de Başka Sinema’yı şehrinde görmek isteyen, organize olmak isteyen herkese de işbirliği için kapımız açık. Kendi çabalarımızla da zaten bunu artırmaya gayret ediyoruz. Hazır sen de karşımdayken aslında Beyoğlu Sineması’ndan da bahsetmek istiyorum. Beyoğlu Sineması’nın bugün geldiği durum da çok güzel, Başka Sinema bundan 4 yıl önce başladığında hakikaten Beyoğlu Sineması’nın ömrünün bir 4 yıl uzamasını sağladı. Desteğe ihtiyaç vardı ve sizinle başlayan bu yeni yapı ile çalışmaktan biz de çok mutluyuz. İnsanların bu tip değerlere sahip çıkmaya ne kadar ihtiyacı olduğunu görebiliyoruz. Bu bakımdan Beyoğlu Sineması’nın yaşıyor olması, insanların bu kadar can-ı gönülden bu harekete destek veriyor olması, Cem’in ve senin çok büyük katkılarınızla hayata geçti. Bu kadar farklı bir kesimden böyle destek almak çok da mümkün olmayabilirdi. O yüzden insanların da kendi kültürel değerlerine sahip çıkmaya ne kadar muhtaç olduğunu, sinemanın kendi yerinde devam etmesinin hepimizin, kendi kişisel tarihimiz için ne kadar ihtiyacı olduğunu gösteren şeylerden biri. Başka Sinema olarak Beyoğlu Sineması ile zaten başından beri çalışıyoruz, ilerleyen zamanlarda sizinle daha da farklı projelerle bunu daha ileri götürmeyi düşünüyoruz. Bu heyecanı duymak da çok güzel. Her karşılaştığımızda oturuyoruz ve aklımıza hep yeni fikirler geliyor, mesela geceyarısı sinemasını tekrar hayata geçirme planlarımızdan bahsedebiliriz. Sizin yeniden şöyleşili gösterimler yapma isteğinizden bahsedebiliriz. Bu tarz etkinliklerle seyirciyi canlı tutarak sinemaya dair o belli kalıpların artık kırılması gerektiğini görüyoruz. Geçen hafta yaptığımız Call Me By Your Name gösterimleri de son dönem yaptığımız güzel işlerden biri oldu. Vizyona girmeyecek bu filmi gösterdiğimiz 2 seansta salonun tıklım tıklım olması mutluluk vericiydi. Desteği için Filmekimi’ne de selam gönderelim.
Utku Ögetürk: Seyirci de buna çok güzel reaksiyon veriyor.
Azize Tan: Çok güzel reaksiyon veriyor ve ben şuna inanmıyorum, artık o bildiğimiz klasik dağıtım ile bunun çözülebileceğini düşünmüyorum. Başka Sinema en azından bir kimlik, bir isim olarak kaliteli filmlerin buluştuğu, insanların gidebileceği, sinemaya dair heyecan duyacakları bir adres olmaya çalışıyor. Mesela dün Benim Varoş Hikayem’in Rexx Sineması’nda yönetmen katılımlı gösterimi vardı, 480 kişilik Rexx salonunda boş koltuk yoktu. Bu bizi çok mutlu etti. 480 kişilik salonu bir seansta ağzına kadar doldurduğunuz zaman bu hakikaten ciddi bir başarı demektir. Şunu da gösteriyor, böyle etkinliklere gerçekten talep var. O talepteki seyirciyi sinema salonuna çekmek için bizim alternatif yöntemler bulmamız gerekiyor. O yüzden seyirciyle olan iletişime çok önem veriyorum. Festival zamanında da bu bizim için çok önemliydi. Her zaman gelen her mesaja cevap veremiyorsunuz ama yazılanları muhakkak okuyorsunuz, cevap vermeye çalışıyorsunuz, dikkate alıyorsunuz. Yapabilecekleriniz, yapamayacaklarınız var ama en azından nabzı tutmak, seyircinin nasıl ihtiyaçları olduğunu görmek, ona göre çalışmak önemli. Siz nasıl sinemayı yenilemeye, farklı farklı yenilikler getirmeye çalışıyorsunuz, insanların orada geçireceği 2 saati konforlu hale getirmek için; biz de mümkün olduğunca filmlere dair bilgileri sosyal medya üzerinden paylaşarak, işbirliklerimizle duyurarak bu filmlerin bilinir hale gelmesini sağlamaya çalışmakla Başka Sinema ismini mümkün olduğu kadar kulaklara yerleştirmeye çalışıyoruz. Mesela röportajın başında bana “Başka Sinema’nın ne olduğunu herkes biliyor mu?” diye sormuştun, Başka Sinema’yı sanat sinemasının eş anlamlısı haline getirmek, insanların bunun yıl boyu devam eden bir dağıtım sistemi olduğunu anlamasını sağlamak asıl hedefimiz. Başka Sinema yıl boyu devam eden, kaliteli filmlerin gösterildiği, şu anda 7 şehirde toplamda 22 salonumuzun olduğu, farklı işbirlikleriyle bunu artırmaya çalıştığımız bir yapılanma.
Bu arada Başka Sinema 1 Kasım’da 4 yaşına bastı. İzleyicilere küçük sürprizlerimiz var, Başka Sinema DVD’leri, çantalar ve sinema bileti gibi. Bizi her zaman olduğu gibi sosyal medya üzerinden takip etmeye devam etsinler.
Utku Ögetürk: Çok keyifli bir röportajdı Azize, çok teşekkür ederim.
Azize Tan: Ben teşekkür ederim.