“Sana büyük bir sır söyleyeceğim, korkuyorum senden”
Aşkın dili yok gerçekten. Ne duymak gerekir aşk için, ne konuşmak, ne de görmek. Hayatı duymazlıktan gelmeye öyle alışkınız, kendimizden başkasını önemsememeye öyle kaptırmışız ki kendimizi, çevremizdeki sorunlara ilgisiz kalmak sıradanlaşmış. Birbirimize yardım etmeyen, en büyük sorunun kendi sorunumuz olduğunu düşündüğümüz bir topluma dönüşmüşüz. Bu şartlarda Başka Dilde Aşk filminin yarattığı farkındalık kafamızı gömdüğümüz kumdan bir an olsun çıkartıp etrafa bakmamızı sağlıyor.
“Korkuyorum ikindilerde seni pencerelere götüren şeyden
Korkuyorum davranışlarından, söylenmedik sözcüklerden”
İşi sesiyle iletişim kurmak olan bir kızın sessizce kurduğu iletişimle mutlu olduğu bir aşk bu. İşitme engelli bir gencin, engellerini yıkarak, seslerini duyuramayanların sesi olduğu ve bunu yaparken kendine güvenini tazelediği bir aşk. Onur ve Zeynep, birbirlerini beklemedikleri bir anda bulup beklemedikleri bir anda hayatlarının aşklarına kavuştuklarında her şey onlar için güzel başlar. Ancak Zeynep’in çevresi “sıra dışı” bir ilişki yaşamasını kabullenemez. Onur’u tanımadan hakkında fikir sahibi olmuşlardır. O, Zeynep’i hak etmiyordur. Çünkü Zeynep’in çevresindekilere göre eksik bir insandır. Onu dışlamak, onu sevmekten daha kolaydır. Onur ve Zeynep’in aşkları çevrelerindeki baskıyı yenecek kadar güçlü müdür?
“Hızlı ve usul geçen zamandan, korkuyorum senden”
Başka Dilde Aşk toplanabilecek çoğu ödülü toplamış, oyunculuklarıyla, senaryosuyla, yönetmenliğiyle ve tüm ekibiyle başarılı bir iş. Sade bir anlatımla işitme engellilerin hayatına konuk ediyor bizi, sonra da telefonla iletişim kurmak zorunda olan çağrı merkezi çalışanlarının sorunlarını sunuyor önümüze. Çekingen bir misafir edasıyla konuk olduğumuz hayatta, bir parça alıyoruz önümüze koyulan sorundan. Ancak bir parça yetmiyor. İçine girdikçe taraf oluyoruz. İşitme engelli bir adamın çabasını sahipleniyoruz.
“Sana büyük bir sır söyleyeceğim ört kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten”
Bu filmin başarılı olmasında en büyük paylardan biri de Mert Fırat’ın elbette. Hikayesini yönetmen İlksen Başarır ile senaryolaştıran Mert Fırat hem senaryosuyla, hem oyunculuğuyla takdiri hak ediyor. Senaryo yazımı sırasında işitme engellilerle görüşen, araştırmalar yapan oyuncu, henüz filmde kendisinin oynayacağı belli olmadan ve farkında olmadan role de hazırlanmış oldu. İşaret dili bilmesem de vücudunu kullanışı o kadar başarılıydı ki, kendisine herhangi bir kusur bulmak oldukça zor. Filmin diğer başrol oyuncusu Saadet Işıl Aksoy’un oyunculuğu Mert Fırat’la karşılaştırdığımızda sönük kalsa da iyi bir çift olduklarını söyleyebilirim. Anlatmak istediklerini seyirciye anlatabilen, sıcak bir çift. Lale Mansur’un tecrübesiyle iyi bir anne seçimi olduğu da kesin. Anne-oğul arasındaki sevgiyi de, anlaşmazlığı da en iyi şekilde görmemizi sağlayan Lale Mansur oldukça doğru bir tercih. Emre Karayel, Tuğrul Tülek, Şebnem Köstem de yan rollerde filmin kalitesini arttıracak oyunculuk performansları sergilemişler.
Başka Dilde Aşk, izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor. Özellikle filmde bir ağlama sahnesi var ki, akıllardan çıkmayacak, kült olacak bir sahne. Yönetmen İlksen Başarır’ı tüm film için ama özellikle de bu sahne için kutluyorum.
Engellilere, yaşamayı hak etmiyorlarmış gibi davranan insanlara nazaran tüm engelleri aşmayı başaran Başka Dilde Aşk’ı izlemediyseniz, daha fazla vakit kaybetmeyin derim.
İyi seyirler.
“Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam sevgilim.”