Yazar Puanı
Puan - 47%
47%
Ne yazık ki Susanne Bier imzalı Bird Box, izleyiciyi karakterle özdeşleşeceği ve ekrana bakmanın da ötesinde gözlerini açık tutmaktan dahi gerilebileceği bir anlatının içine sürükleyemiyor.
The Night Manager adlı Emmy ödüllü dizinin yönetmenliğini yaptıktan sonra Susanne Bier’ın bir sonraki projesi Bird Box oldu. 6 bölümlük dizinin ardından yönetmenin takvimindeki iki yıllık boşluğu dolduran Bird Box, temelinde yatan fikriyle ve gerilimi artırabilecek teknik detaylarıyla başarılı bir seyir deneyimi vadetse de bunun altını ne yazık ki tam olarak dolduramıyor. Josh Malerman’ın romanından yola çıkan Eric Heisserer’ın kaleme aldığı senaryoyu beyazperdeye aktaran Susanne Bier, hem açık mekânları hem de karakterlerin güvende hissedebileceği tek yer olan kapalı mekânları tekinsiz alanlara dönüştürüyor.
Trevante Rhodes, Sarah Paulson ve John Malkovich’in de oyuncu kadrosunda yer aldığı filmin başrolünde ise Sandra Bullock’u izliyoruz. Bullock aynı zamanda filmin yapımcıları arasında da yerini alıyor. Ocean’s Eight’in ardından yeniden bir arada izlediğimiz Sarah Paulson ve Sandra Bullock bu kez abla kardeş rolünde. Filmin yayın haklarının Netflix’te olması sebebiyle Bird Box’ın 21 Aralık’ta Netflix ekranlarında izlenebileceğini de hatırlatalım.
Bird Box: Görmenin Ölmekle Eş Değer Olduğu Bir Anlatı
Don’t Breathe ve A Quiet Place’in izinden gittiğini ve belki de öykündüğünü söyleyebileceğimiz Bird Box, gizemli bir güç tarafından zihinleri ele geçirilen insanların bir anda intihara meyletmesini konu alıyor. Genellikle bir rüzgar ve yaprakların uçuşması şeklinde tanımlanan ancak film boyunca görünmeyen güç, görme eylemi aracılığıyla bireylerin zihnini ele geçiriyor. Bu yüzden güvenli bir alanda olmadıkça hiçbir şekilde görmemek, bakmamak sağ kalabilmek için gerekli olan en mühim önlem. Bakış aracılığıyla zihni ele geçirilen insanlar aniden başkalaşarak olabilecek en hızlı şekilde kendilerini ölümün kollarına atıyor. Bu durum da elbette dünya çapında bir panik hâli yaratıyor ve olayların kontrol altına alınma ihtimali ortadan kalkıyor. Birkaç korunaklı alanda toplu hâlde hayatını sürdürmeye çalışan insanlar olsa da, ortaya çıkan bir başka grup gördüklerinin güzelliğini -ya da kötülüğün güzelliğini- herkese deneyimletmek adına bu evlere baskın yapıyor. Hikâyenin bu kısmı sıklıkla Purge serisini andırırken bir duyuyu mecburi bir biçimde kullanamama hâli de A Quite Place’in anlatı yapısını akıllara getiriyor. A Quite Place’te konuşmak, ses çıkarmak tehlikeliyken Bird Box’ta tehlike arz eden duyu görmeye dönüşüyor. Ancak A Quite Place, ses çıkarmama konusunda izleyicisini ne denli gerebiliyorsa Bird Box bu konuda o derece başarısız kalıyor. Ne yazık ki Susanne Bier imzalı Bird Box, izleyiciyi karakterle özdeşleşeceği ve ekrana bakmanın da ötesinde gözlerini açık tutmaktan dahi gerilebileceği bir anlatının içine sürükleyemiyor. Bunun sebepleri üzerine düşünmek gerekirse, senaryonun sıklıkla ilk akla gelen yolu tercih etmesi ve karakterlerin derinleştirilmemesi olduğunu söyleyebiliriz. Tamamen bu şartlar altında büyüyen iki küçük çocuğun böyle yaşamasının normalleşmesi noktasına değinmeyen ya da bu beş yıllık süreç içerisinde bir şekilde hayatta kalan insanların nasıl bir yaşam pratiği geliştirdiğini oldukça yüzeysel geçen Bird Box, izleyiciyi anlattığı evrene dahil etmekte zorluk çekiyor.
***Yazının bundan sonraki bölümü Bird Box ile ilgili keyif kaçırıcı detaylar (spoiler) içerebilir.***
Lineer bir zaman akışıyla ilerlemeyen filme öncelikle her şeyin büyük ölçüde olup bittiği ve Malorie’nin iki küçük çocukla birlikte bir nehir boyunca görmeden kurtulabilecekleri bir alana ulaşmaya çalıştıkları bir zaman diliminde başlıyoruz. Ardından her şeyin başladığı döneme yaklaşık beş yıl öncesine geri dönüyoruz.
Bir tür post-apokaliptik bir anlatı kurgulayan Bird Box’ın ulaştığı sonda insanlığın devamında doğal seçilimin ne denli büyük bir rol oynadığını görmemiz açısından film, sonuyla anlatısına bir katman daha eklemiş oluyor. Böyle bir felaketle karşı karşıya kalındığında hayatta kalabilenlerin büyük çoğunluğunun görme engelli olması, bundan sonraki süreçte yeni doğumlarda da görme engelli olmayanların yeni yaşam şartları tarafından elenmesiyle dünya üzerinde yaşayanların tamamen görme engelli olabileceğini varsayabiliriz. Filmin bu noktaya açılması, filmin sonunu vurucu bir hâle büründürmekten ziyade daha derinlemesine işlenerek ve bu konu, olayları birbirine bağlama güdüsü bir kenara bırakılarak sebepleri ve neticeleri değerlendirilerek verilseydi Bird Box’ın son dakikalarında hikâyesine eklemlenen bu katmanın işlevine ulaştığını söyleyebilirdik. Ancak bu şartlar altında, karakterlerden olaylara, gerçekleşen ölümlere ve en nihayetinde karakterin vardığı “cennet”e kadar filmin anlatısına dahil ettiği her detay, anlamını bilmediğimiz sözleri ezberleyerek duygudan yoksun bir biçimde şarkı söylemeye benziyor.