Yazar Puanı
Puan - 75%
75%
Cohen, laboratuvar ortamında komik ya da provokatif şakalar üretmiyor; Amerika'nın dehlizlerinde saklananları görünür kılıyor ve komedi bu saçmalıkların görünür kılınmasıyla ortaya çıkıyor.
Bu yazının odaklanacağı Borat 2 – Borat Subsequent Moviefilm filminin yaratıcısı konumundaki Sacha Baron Cohen, geçtiğimiz yılın Kasım ayında yaptığı bir konuşmada “[…] Ama ne zamanki, Borat, Arizona eyaletinde koca bir barı ayağa kaldırarak ‘Yahudi’yi kuyuya at’ şarkısını söyletmeyi başardı, işte o zaman insanların Yahudi karşıtlığını ne kadar umursamadığını gösterebilmiştim. Ya da Bruno’nun kişiliğinde, Avusturyalı kafes dövüşündeki erkeği öpmeye çalışan eşcinsel moda gazetecisi olarak, neredeyse bir isyan başlattığımda, homofobinin şiddete ne kadar yaklaştığını gösterdim. Ve başka bir sefer kırsal alanda bir cami inşa etmeyi teklif ettiğimde de, orada yaşayanlardan bir kişi kalkıp, gururla ‘Ben ırkçıyım, Müslümanlara karşıyım’ dediğinde Batı’daki Müslümanlık korkusunu gösterebildim.” diyor ve ekliyordu: “Paylaşılan hakikatlere dayalı demokrasi gerilerken, yerini hızla, paylaşılan yalanlara dayalı otokrasi alıyor.”
Seneler önce bir cuma günü yayınlanacağı söylenen ve bazı gazetecilerin izlediklerini iddia ettikleri Kabataş “saldırısı” görüntüleri hâlâ yayınlanmış değil. Siyahlara yönelik polis şiddetini eleştiren birçok klasik şarkıya imza atmış rapçi Ice Cube, Trump’la aynı projenin çatısı altında bir araya gelebiliyor. Trump’ın avukatı Rudy Giuliani, Borat Subsequent Moviefilm’de açıkça görünmesine rağmen 15 yaşındaki bir genç kız karşısında elini pantolonunun içine soktuğu anın “üretilmiş” olduğunu iddia edebiliyor -ve hatırı sayılır sayıda insan muhtemelen buna inanıyor. Kısacası hakikatin, tekrarlanan yalanlar karşısında hakikat olma özelliğini yitirdiği, bu tekrar edilenlerin akla hayale gelmeyecek olguları normalize ettiği bir çağda yaşıyoruz. İşte bu çağda, post-truth çağında Cohen, mockumentary formunu, yani sahte belgeseli kullanarak -bu formu yer yer performans sanatına da yaklaştırarak- içinde yaşadığımız saçmalık sirkinden, hem komikliği hem de gerçekliğiyle iz bırakan detaylar damıtıyor.
Borat 2: Amerika’nın Dehlizleri
2006 tarihli ilk filmde Kazak gazeteci Borat Sagdiyev, “dünyanın en iyi ülkesi” hakkında bir haber hazırlamak üzere Amerika’ya gidiyordu. Önce bir gişe canavarına dönüşen, zaman içerisinde de kült mertebesine yaklaşan film, bu ülkeyi kötü tanıttığı gibi bir gerekçeyle Kazakistan’da büyük öfkeyle karşılanmıştı. Tam adı Borat Subsequent Moviefilm: Delivery of Prodigious Bribe to American Regime for Make Benefit Once Glorious Nation of Kazakhstan olan yeni Borat filmi de bu noktadan başlıyor ve gerçeklerle bir derdi olduğunu gösteriyor aslında. Ülkesini rezil ettiği için bir gulag‘a gönderilen ve burada 14 yıl çalıştırılan Borat, bu kez yarattığı olumsuz imajı düzeltmesi için görevlendiriliyor. Bu görev de Kazakistan Kültür Bakanı olan Maymun Johnny’nin hediye olarak ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’e ulaştırılması. Böylesi bir çıkış noktasına sahip olan film, Borat’ın gönderildiği gulag‘dan başlayarak ana karakteri ve Maria Bakalova’nın hayat verdiği kızı Tutar’ı yaşadıkları tüm macera boyunca takip ediyor.
Borat Subsequent Moviefilm’in en dikkat çekici özelliklerinden biri, filme adını veren karakterin yanına genç bir kadın eklemesi. Bu karakter vasıtasıyla Sacha Baron Cohen, eril tahakkümün kadınlar üzerindeki baskısını anlatının her anında görünür kılarak filmin asıl dertlerinden biri hâline getirdiği gibi, bu söylemi coğrafyadan bağımsız bir konuma da yerleştiriyor. Kızların çocuktan dahi sayılmadığı Kazakistan’daki kafa yapısıyla, “uygar” Amerika’daki kürtaj karşıtlığının ya da Tutar’ın “denk geldiği” cumhuriyetçi kadınlar arasında çok bir fark olmadığını, hepsinin dünyayı şekillendiren aynı bakış açısının izdüşümleri olduğunu vurguluyor. Tutar’ın Borat’ın macerasına gizlice dâhil olması ve filmin enfes final bloğu birlikte düşünülürse tüm filmin kadına yönelik problematik bakışına dair bir parantezin içinde sürdüğü de pekâlâ söylenebilir. Jason Woliner’ın yönetmen koltuğunda oturduğu Borat 2, bu tercihle olduğu kadar bu parantezin içini doldurma biçimiyle de değer kazanıyor.
Borat’ın; kılık değiştirerek söylediği ırkçı şarkıyla sağcıların gönlünü kazanması, Ku Klux Klan kostümüyle Mike Pence’in konuşma yapacağı bir toplantıya sızması, Holocaust’un sadece bir masal olduğunu Facebook’tan “öğrenmesi”, iki Trump destekçisiyle karantinaya girdiğinde maruz kaldığı akıl almaz fikirler… Tutar’ın bir gazeteci olarak röportaj yaptığı Rudy Giuliani’nin cinsel tacizine uğraması, bir influencer‘dan zayıf bir kişilik sergilemesi yönünde aldığı öğütler… Baba-kızın, genç kadınların sosyeteye tanıtıldıkları bir gelenek olan kotilyon balosunda yaşadıkları… Seyircinin film boyunca birbiri ardına maruz kaldığı ve iyi bağlanmış olay örgüsü sayesinde skeç şovunun parçası değil de; bir noktadan sonra, hâlihazırda tüm dünyanın gözleri önünce cereyan eden saçmalıklar silsilesinin kanıtları olduklarına dair bir his yaratan bu anlar, tüm dünyanın ama özellikle de Borat ve Tutar’ın içine düştükleri Amerika’nın nasıl bir cehennem olduğunu aynalıyor. Sacha Baron Cohen, girişte alıntıladığımız konuşmasında ifade ettiği garabetin sağlaması olarak da işlev gören bu an, durum ve fikirlerin izini, yarattığı ve ilkin ciddiye almanın pek de mümkün olmadığı iki karakter aracılığıyla sürüyor. Ve Giuliani’nin iddiasının aksine, laboratuvar ortamında komik ya da provokatif şakalar üretmiyor; Amerika’nın dehlizlerinde saklananları görünür kılıyor ve komedi bu saçmalıkların görünür kılınmasıyla ortaya çıkıyor. İşte Borat Subsequent Moviefilm’in komedi, mockumentary ve performans sanatının kesişim kümesinde yer aldığı ve günümüzde üretilen herhangi bir mizah ürününden farklılaştığı nokta da burası. Bir karşılaştırma üzerinden düşünürsek, Cohen’in Borat’ta Amerikan siyasi iklimi ve kültürü hakkında ortaya koydukları, Ulrich Seidl‘ın belgesellerinde Avrupa’ya dair saptadıklarından daha az gerçek olmadığı gibi; Borat filmleri de usta yönetmenin eserlerine kıyasla daha az dikkate değer değil.
Türlü saçmalıkların toplumların dizayn edilmesi için politik argümanlara dönüştüğü ve bunun için yeni medya aygıtlarının etkin şekilde kullandığı bu dönemde Borat Subsequent Moviefilm’in, filmlere dair gelenekselleşmiş değerlerin altındaki zemini tehdit etmeye başlayan dijital yayın platformlarından birinde, Amazon Prime’da -hem de Amerikan başkanlık seçimlerine 10 gün kala- yayınlanması da kendi içinde bir anlam üretiyor ister istemez. Eski olana, köhneleşmiş olana doğrudan savaş açan bir komediyi tamamen yeni bir biçimde yaratan Cohen’in, yine yeninin yanında saf tutan bu tercihi, filmin “üretilen” gerçekleri aynalama girişimi ve biçimine bir katman daha katıyor.
Kaynak