57. Antalya Altın Portakal Film Festivali'ni Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü ile tamamlamasının ardından 40. İstanbul Film Festivali'nin Ulusal Yarışması'ndan da yönetmen ile senaryo kategorilerindeki zaferleriyle birlikte FIPRESCI Ödülü'nü de alarak ayrılan Çatlak, festival turuna 32. Ankara Film Festivali'yle devam ediyor. 2017'de çektiği Sarı Sıcak'la yine İstanbul Film Festivali dahilinde zaferlere imza atan yönetmen Fikret Reyhan'ın ikinci uzun metrajlısı, İngiltere'de çalışmaktayken maddi sıkıntılarını gidermek üzere arkadaşlarından borç alan Fatih'in yıllar sonra bu borcu ödemesi için aile evine gelen alacaklı arkadaşının ziyaretiyle başlıyor. Gerginlik ve gariplik arasında gidip gelen, fazlasıyla rahatsız edici bir görüşmenin ardından bu meblağın geri ödenmesi aynı apartmanda yaşayan kandaşların da meselesi hâline dönüşüyor ve Türkiye'ye has, sınıfa dair bir gözleme de evrilen Çatlak, aile içi çatışmaların arasında "mangal" toplaşmasında sorularına cevap aramaya koyuluyor. Çatlak: Baba Sorunları Resitali Toplumun hangi kesimine mensup olursanız olun, kendi hısmınızdan izler bulabileceğiniz Çatlak'ın marifeti, aile içi hiyerarşisine hâkimiyetinde esasen. Fikret Reyhan'ın bir senarist olarak eli bir hayli kuvvetli. İnancın merkezinde yer aldığı bütün hanelerin erkek egemen kültürü besleyen yapısını kullanarak mercek altına alıyor dertlerini. Daha en başından Türkiye'ye geri dönmüş ve İngiltere'deki "hayatta kalma" macerası sırasında ona eşlik etmiş arkadaşlarıyla yüzleşirken Fatih'in değil de, evin derme çatma bir hayat kuran babasının sözü, emirleri geçerli sayılıyor yalnızca. Evlatları tarafından asla yıkılamayan ve onun izin verdiği ya da layık gördüğü kadarını yaşamayı bir şekilde kabullendiren otoritesi altında evdeki çocuğun nerede ne zaman uyutulacağı, evin yatalak büyüğünün hangi köşede boşluğu izleyebileceği, içilen çayı kimi dolduracağının bile bir kuralı, uyduğu bir kitap var. Belki de atanın ağzından çıkanı kanun bellettiren öğretilerle büyüdüğü için böyle olan kadınları, o kayadan yapılmış gibi duran hükümdarlığı yıkmaya ant içmiş ama bir taraftan aynı güç tarafından da onaylanmaya meyletmiş oğullar ve damatlarıyla cinsiyet kimliğinin toplumsal rollerdeki tesiriyle alakalı dile getirdikleri de bir hayli net Çatlak'ın. Fikret Reyhan'ın filminde ayrıntıların taşıdığı önemi anlatabilmeye yerim yeter mi bilmiyorum. Akrabalar arasındaki dinamiklerin ancak bu coğrafyada yaşayanlar tarafından anlaşılabilecek absürtlüğünde paraya ve eğitime, bir tüccar gibi, insan olmaya dair temel öğretileri hiçe sayarak yaklaşmak hep bize özel bir durummuş gibi geliyor çünkü. Hele ki Çatlak'ın zirveye tırmandığı, pazarlığın kurtuluş için değil de bugüne kadar ebeveynleri tarafından kime neyin hak görüldüğünü düşünerek yapıldığı kısımda ifade edilmesi güç bir hakikatin temsili mevcut. Üç kuruşu birleştirerek, elindekinin de hep az olduğunun altı çizilerek elde edilen servis araçları, dükkanı ve herkesin başını sokabileceği apartmanın içinde basit bir fedakarlıkla halledilebilecekmiş gibi duran borcun büyük bir soruna evrilmesi de tam buradan, Türkiye'nin içinden bir edebiyatla büyüdükçe büyüyor zaten. Yaratılan çıkmazda çözüm değil, zar zor elde edilmiş, karşılığı olmayan statüler için yapılan küçük hesaplar var. Neredeyse her suali "Peki ya ben?" diye bitirmenin mümkün olduğu bir baba sorunları resitali olarak da özetlenebilir. En başa döndüğümüzde bile usulü kendi şartları dahilinde yeterli bulmayan aile reisinin, sırf kişisel bir avantaj sağlamak için göstermelik misafirperverliğiyle, camından rezidans inşaatı izleyen yeni evli çiftin evini gezdirmesi ya da kaçak çıkıldığı her hâlinden belli bir çatıda su deposu yerleştirmesiyle tam da bugünden, tanıdık bir hikâye işte Çatlak. Diyalog yazımında kimi yerlerde tekdüzeleştiğine ve kolaya kaçtığına inansam da "Ne de…

Yazar Puanı

Puan - 70%

70%

Usulü kendi şartları dahilinde yeterli bulmayan aile reisinin, sırf kişisel bir avantaj sağlamak için göstermelik misafirperverliğiyle, camından rezidans inşaatı izleyen yeni evli çiftin evini gezdirmesi ya da kaçak çıkıldığı her hâlinden belli bir çatıda su deposu yerleştirmesiyle tam da bugünden, tanıdık bir hikâye Çatlak.

Kullanıcı Puanları: 3.37 ( 12 oy)
70


57. Antalya Altın Portakal Film Festivali‘ni Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü ile tamamlamasının ardından 40. İstanbul Film Festivali‘nin Ulusal Yarışması’ndan da yönetmen ile senaryo kategorilerindeki zaferleriyle birlikte FIPRESCI Ödülü’nü de alarak ayrılan Çatlak, festival turuna 32. Ankara Film Festivali‘yle devam ediyor. 2017’de çektiği Sarı Sıcak’la yine İstanbul Film Festivali dahilinde zaferlere imza atan yönetmen Fikret Reyhan‘ın ikinci uzun metrajlısı, İngiltere’de çalışmaktayken maddi sıkıntılarını gidermek üzere arkadaşlarından borç alan Fatih’in yıllar sonra bu borcu ödemesi için aile evine gelen alacaklı arkadaşının ziyaretiyle başlıyor. Gerginlik ve gariplik arasında gidip gelen, fazlasıyla rahatsız edici bir görüşmenin ardından bu meblağın geri ödenmesi aynı apartmanda yaşayan kandaşların da meselesi hâline dönüşüyor ve Türkiye’ye has, sınıfa dair bir gözleme de evrilen Çatlak, aile içi çatışmaların arasında “mangal” toplaşmasında sorularına cevap aramaya koyuluyor.

Çatlak: Baba Sorunları Resitali

Toplumun hangi kesimine mensup olursanız olun, kendi hısmınızdan izler bulabileceğiniz Çatlak’ın marifeti, aile içi hiyerarşisine hâkimiyetinde esasen. Fikret Reyhan’ın bir senarist olarak eli bir hayli kuvvetli. İnancın merkezinde yer aldığı bütün hanelerin erkek egemen kültürü besleyen yapısını kullanarak mercek altına alıyor dertlerini. Daha en başından Türkiye’ye geri dönmüş ve İngiltere’deki “hayatta kalma” macerası sırasında ona eşlik etmiş arkadaşlarıyla yüzleşirken Fatih’in değil de, evin derme çatma bir hayat kuran babasının sözü, emirleri geçerli sayılıyor yalnızca. Evlatları tarafından asla yıkılamayan ve onun izin verdiği ya da layık gördüğü kadarını yaşamayı bir şekilde kabullendiren otoritesi altında evdeki çocuğun nerede ne zaman uyutulacağı, evin yatalak büyüğünün hangi köşede boşluğu izleyebileceği, içilen çayı kimi dolduracağının bile bir kuralı, uyduğu bir kitap var. Belki de atanın ağzından çıkanı kanun bellettiren öğretilerle büyüdüğü için böyle olan kadınları, o kayadan yapılmış gibi duran hükümdarlığı yıkmaya ant içmiş ama bir taraftan aynı güç tarafından da onaylanmaya meyletmiş oğullar ve damatlarıyla cinsiyet kimliğinin toplumsal rollerdeki tesiriyle alakalı dile getirdikleri de bir hayli net Çatlak’ın.

Fikret Reyhan’ın filminde ayrıntıların taşıdığı önemi anlatabilmeye yerim yeter mi bilmiyorum. Akrabalar arasındaki dinamiklerin ancak bu coğrafyada yaşayanlar tarafından anlaşılabilecek absürtlüğünde paraya ve eğitime, bir tüccar gibi, insan olmaya dair temel öğretileri hiçe sayarak yaklaşmak hep bize özel bir durummuş gibi geliyor çünkü. Hele ki Çatlak’ın zirveye tırmandığı, pazarlığın kurtuluş için değil de bugüne kadar ebeveynleri tarafından kime neyin hak görüldüğünü düşünerek yapıldığı kısımda ifade edilmesi güç bir hakikatin temsili mevcut. Üç kuruşu birleştirerek, elindekinin de hep az olduğunun altı çizilerek elde edilen servis araçları, dükkanı ve herkesin başını sokabileceği apartmanın içinde basit bir fedakarlıkla halledilebilecekmiş gibi duran borcun büyük bir soruna evrilmesi de tam buradan, Türkiye’nin içinden bir edebiyatla büyüdükçe büyüyor zaten. Yaratılan çıkmazda çözüm değil, zar zor elde edilmiş, karşılığı olmayan statüler için yapılan küçük hesaplar var. Neredeyse her suali “Peki ya ben?” diye bitirmenin mümkün olduğu bir baba sorunları resitali olarak da özetlenebilir.

En başa döndüğümüzde bile usulü kendi şartları dahilinde yeterli bulmayan aile reisinin, sırf kişisel bir avantaj sağlamak için göstermelik misafirperverliğiyle, camından rezidans inşaatı izleyen yeni evli çiftin evini gezdirmesi ya da kaçak çıkıldığı her hâlinden belli bir çatıda su deposu yerleştirmesiyle tam da bugünden, tanıdık bir hikâye işte Çatlak. Diyalog yazımında kimi yerlerde tekdüzeleştiğine ve kolaya kaçtığına inansam da “Ne de olsa benim de yeğenim.” diye buyuran hala/teyzenin agresyonunda, nihai karara varılırken hep geçmiş defterleri açan ve affetmeyi, unutmayı bilmeyen aile fertleriyle dört başı mamur bir portre kalanı. Gönül dağınık bırakmamasını, içeriden bakabildiği her hâlinden belli yetkin perspektifiyle bir şeyleri kırıp parçalamasını istiyor tabii. Ancak uzunca bir süredir devam eden festival yolculuğu sayesinde yarattığı rüzgârı haklı çıkarmaya yetiyor başarabildikleri. Düşündükçe demlenmesi de nereye baksak “çatlak” bir aile ferdine rastlayabilmemizden.

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information