Ron Howard – Tom Hanks ikilisi Da Vinci’nin Şifresi ve Melekler ve Şeytanlar’ın ardından 3. kez bir araya geliyorlar. Dan Brown’nun aynı adlı çok satan romanından uyarlanan Inferno – Cehennem kahramanımız Robert Langdon’un dünyayı kurtardığı, seriden alıştığımız tarihi-turistik mekânlarla bezeli, sırlarla örülmüş hikâyesiyle izleyiciyi sürüklemesi hedeflenmiş bir gişe filmi. Özenle çekildiği ve oynandığı şüphe götürmeyen Inferno’nun seyirciye vaat ettiği gizem ve heyecan duygusunu ne kadar yaşatabildiğiyse bir hayli tartışmalı.

Diller, dinler, semboller, şifreler ve sanat eserleri gibi birçok konuda uzman olan sevgili profesörümüz Robert Langdon kendini Floransa’da bir hastane bulur ve maceramız başlar. Kafasına darbe alan bu yüzden başına gelenleri hatırlayamayan Langdon’un yardımına hastanede kendisiyle ilgilenen doktoru olan Dr. Sienna Brooks yetişir. Birdenbire havada uçuşmaya başlayan kurşunların hedefi olan ikilimiz sonu gelmez bir kaçma-kovalamacanın ortasına düşeceklerdir. Bu kez düşmanımız dünya nüfusunu bir virüs yardımıyla yarı yarıya azaltmayı kafasına takmış bir bio-mühendis ve milyarder olan Bertrand Zobrist’tir. Dünyada yaşanan bütün savaşlar, felaketler ve ölümlerden fazla artan insan nüfusunu sorumlu tutan Zobrist, bu nüfusun yarısı dünyadan silinmezse hiçbir şeyin düzelmeyeceğine ve insanlığın sonunun geleceğine kendini inandırmıştır. Bunun için kullanacağı virüsü tasarlarken (ne hikmetse) Dante’den ve onun İlahi Komedya adlı eserinin Cehennem (Inferno) kısmından etkilenen kötü adamımız planıyla ilgili detayları sanat eserlerinin içine gizler. Dünyayı ve insanlığın yarısını bu felaketten kurtarmak da bu tür konuların uzmanı olan Robert Langdon’a düşer haliyle. Langdon ve eşlikçisi Sienna Brooks’un yolları Floransa’dan sonra Venedik’e düşer. Tüm sırlar ve çözümleriyse aslında çok yakınımızda; İstanbul’da gizlidir. Filmin son yarım saati İstanbul’da geçer. Karşımızda yine “yabancıların gözünden İstanbul, Türkiye ve deveye binen sarıklı-çarşaflı Türkler” durumu var sansak da korktuğumuz başımıza gelmez; perdede görmek istediğimiz, daha tarafsız çizilmiş bir memleket portresi durur neyse ki.

Cehennem: Kıyamet İstanbul’da mı Kopacak?

Da Vinci Şifresi yayınlandığında tüm dünyada merak uyandırmış, hepimizin merakla okuduğu bir roman olmuştu. Türünün ilk ve düzgün örneklerinden sayabileceğimiz roman barındırdığı sırlar, şifreler ve komplo teorileriyle ilginçti. Üstelik karşımızdaki kahraman kas gücüyle çalışan bir robot değil zorlukları bilgi birikimi ve zekâsıyla yenen bir adamdı. Romanın yayınlanmasının üstünden tam 13 yıl geçmiş. Bu yıllar boyunca bu hikâyelere alıştık. Bu alışkanlık heyecanımız azaltan en büyük faktörlerden biri olsa gerek. İlk seferde heyecanlandığımız ve bizi meraklandıran ne varsa yıllar içinde fazla ve hep aynı şekilde tekrarlanmaktan dolayı birer klişeye dönüştü. Bu yetmezmiş gibi teknoloji tahmin etmediğimiz kadar ilerledi. Eskiden kötü adamlardan ya da polislerden koşarak kaçmak yeterliydi. Ya da inandırıcıydı diyelim. Oysa artık koşarak kaçtığımız şeyler bizi her yerde izleyebilen kameralar. Hadi kameralardan da geçelim drone’lar var artık peşimizde. Nereye kadar mümkün kaçıp saklanmak orası meçhul. Tüm bu dezavantajları bir yana bırakınca bile sıkıntı yaratan bir durum daha söz konusu Inferno’da: İnandırıcılıktan uzak, hiçbir derinliği olmayan, karikatür bir karakterden bir adım öteye geçemeyen kötü adam. Da Vinci’nin Şifresi’nin kötüleri ne kadar incelikli, ne kadar sinsi ve kestirilemezse Inferno’nunki o kadar yüzeysel, tahmin edilebilir ve inandırıcılıktan uzak maalesef.

Tom Hanks ve Felicity Jones’un oyunculukları yerli yerinde, filmin temposu yüksek, aksiyon dozu iyi ayarlanmış ve özellikle Robert Langdon’un halüsinasyon gördüğü sahneler teknik anlamda gayet başarılı ve ürkütücü. Ne yazık ki bu saydıklarımız Inferno’yu iyi bir film yapmaya yetmiyor. Karşımıza çıkan sonuç bizi tatmin etmeyen bir tekrardan ibaret oluyor. Oyuncularının hayranlarına ve türün meraklılarına önerebiliriz. Bir de filmde İstanbul’u nasıl göreceklerini merak edenlere elbet.

İyi seyirler.

Ron Howard – Tom Hanks ikilisi Da Vinci’nin Şifresi ve Melekler ve Şeytanlar’ın ardından 3. kez bir araya geliyorlar. Dan Brown’nun aynı adlı çok satan romanından uyarlanan Inferno - Cehennem kahramanımız Robert Langdon’un dünyayı kurtardığı, seriden alıştığımız tarihi-turistik mekânlarla bezeli, sırlarla örülmüş hikâyesiyle izleyiciyi sürüklemesi hedeflenmiş bir gişe filmi. Özenle çekildiği ve oynandığı şüphe götürmeyen Inferno’nun seyirciye vaat ettiği gizem ve heyecan duygusunu ne kadar yaşatabildiğiyse bir hayli tartışmalı. Diller, dinler, semboller, şifreler ve sanat eserleri gibi birçok konuda uzman olan sevgili profesörümüz Robert Langdon kendini Floransa’da bir hastane bulur ve maceramız başlar. Kafasına darbe alan bu yüzden başına gelenleri hatırlayamayan Langdon’un yardımına hastanede kendisiyle ilgilenen doktoru olan Dr. Sienna Brooks yetişir. Birdenbire havada uçuşmaya başlayan kurşunların hedefi olan ikilimiz sonu gelmez bir kaçma-kovalamacanın ortasına düşeceklerdir. Bu kez düşmanımız dünya nüfusunu bir virüs yardımıyla yarı yarıya azaltmayı kafasına takmış bir bio-mühendis ve milyarder olan Bertrand Zobrist’tir. Dünyada yaşanan bütün savaşlar, felaketler ve ölümlerden fazla artan insan nüfusunu sorumlu tutan Zobrist, bu nüfusun yarısı dünyadan silinmezse hiçbir şeyin düzelmeyeceğine ve insanlığın sonunun geleceğine kendini inandırmıştır. Bunun için kullanacağı virüsü tasarlarken (ne hikmetse) Dante’den ve onun İlahi Komedya adlı eserinin Cehennem (Inferno) kısmından etkilenen kötü adamımız planıyla ilgili detayları sanat eserlerinin içine gizler. Dünyayı ve insanlığın yarısını bu felaketten kurtarmak da bu tür konuların uzmanı olan Robert Langdon’a düşer haliyle. Langdon ve eşlikçisi Sienna Brooks’un yolları Floransa’dan sonra Venedik’e düşer. Tüm sırlar ve çözümleriyse aslında çok yakınımızda; İstanbul’da gizlidir. Filmin son yarım saati İstanbul’da geçer. Karşımızda yine “yabancıların gözünden İstanbul, Türkiye ve deveye binen sarıklı-çarşaflı Türkler” durumu var sansak da korktuğumuz başımıza gelmez; perdede görmek istediğimiz, daha tarafsız çizilmiş bir memleket portresi durur neyse ki. Cehennem: Kıyamet İstanbul’da mı Kopacak? Da Vinci Şifresi yayınlandığında tüm dünyada merak uyandırmış, hepimizin merakla okuduğu bir roman olmuştu. Türünün ilk ve düzgün örneklerinden sayabileceğimiz roman barındırdığı sırlar, şifreler ve komplo teorileriyle ilginçti. Üstelik karşımızdaki kahraman kas gücüyle çalışan bir robot değil zorlukları bilgi birikimi ve zekâsıyla yenen bir adamdı. Romanın yayınlanmasının üstünden tam 13 yıl geçmiş. Bu yıllar boyunca bu hikâyelere alıştık. Bu alışkanlık heyecanımız azaltan en büyük faktörlerden biri olsa gerek. İlk seferde heyecanlandığımız ve bizi meraklandıran ne varsa yıllar içinde fazla ve hep aynı şekilde tekrarlanmaktan dolayı birer klişeye dönüştü. Bu yetmezmiş gibi teknoloji tahmin etmediğimiz kadar ilerledi. Eskiden kötü adamlardan ya da polislerden koşarak kaçmak yeterliydi. Ya da inandırıcıydı diyelim. Oysa artık koşarak kaçtığımız şeyler bizi her yerde izleyebilen kameralar. Hadi kameralardan da geçelim drone’lar var artık peşimizde. Nereye kadar mümkün kaçıp saklanmak orası meçhul. Tüm bu dezavantajları bir yana bırakınca bile sıkıntı yaratan bir durum daha söz konusu Inferno’da: İnandırıcılıktan uzak, hiçbir derinliği olmayan, karikatür bir karakterden bir adım öteye geçemeyen kötü adam. Da Vinci’nin Şifresi’nin kötüleri ne kadar incelikli, ne kadar sinsi ve kestirilemezse Inferno’nunki o kadar yüzeysel, tahmin edilebilir ve inandırıcılıktan uzak maalesef. Tom Hanks ve Felicity Jones’un oyunculukları yerli yerinde, filmin temposu yüksek, aksiyon dozu iyi ayarlanmış ve özellikle Robert Langdon’un halüsinasyon gördüğü sahneler teknik anlamda gayet başarılı ve ürkütücü. Ne yazık ki bu saydıklarımız Inferno’yu iyi bir film…

Yazar puanı

Puan - 50%

50%

50

Klişelerden kaçamayan Dan Brown-Ron Howard-Tom Hanks birlikteliği izleyiciyi vaat ettiği maceraya dahil ederken birçok anlamda sıkıntıya düşüyor ve inandırıcılıktan uzak hikayesiyle bekleneni veremeyen bir filme dönüşüyor.

Kullanıcı Puanları: 3.61 ( 5 oy)
50
Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information