Koronavirüs salgınını Paris’teki evinde geçiren usta yönetmen Claire Denis, kaleme aldığı yazıda karantina sürecindeki gündelik yaşamından, neler izlediğinden ve yarıda kalan yeni filminden bahsetti.
Beau travail, 35 Tek Rom – 35 Rhums, White Material gibi unutulmaz filmlere imza atan, son olarak Robert Pattinson’ın başrolünü üstlendiği High Life ile sinemaseverlerin karşısına çıkan usta yönetmen Claire Denis, Vulture için kaleme aldığı yazıda karantina sürecindeki deneyimlerinden ve yarıda kalan yeni filminden söz etti.
“Bugün benim doğum günüm. Şu anda Paris’teki dairemde, mutfaktayım. Saat altıda, şampanya ve pastalarla yaşadığım binanın bahçesinde kutlama yapacağız, tabi aramızda 2 metre mesafe bırakarak.”
“Geçen ay, The Weeknd ile birlikte bir film çekimi için Los Angeles’taydım ve Air France beni ve görüntü yönetmenimi arayıp ‘Kesin olan son uçuşla eve dönseniz iyi olur.’ dedi. 20 Mart’ta Paris’e döndüğümde kısıtlamalar başlamıştı. Şu an film ne olacak bilmiyorum, normalde nisan ayında çekecektik. The Weeknd Los Angeles’ta yaşıyor ve mümkün olan en kısa sürede oraya geri dönüp çekimlere başlayacağız. Çünkü ön hazırlıklar, mekân seçimi her şey hazırdı.”
“Gördüğüm kadarıyla insanlar bu şeyleri oldukça ciddiye alıyor. Hep ‘Güney Avrupa çok karışık, asla kurallara uymayacaklar.’ gibi şeyler duyduk. Ama İtalya’da, Fransa’da, İspanya’da Portekiz’de herkes evlerinde kalıyor. Burada doktora, eczaneye ya da yiyecek almak için günde bir defa dışarı çıkma iznimiz var, hepsi bu. Yiyecek almak için haftada iki kez dışarı çıkıyorum. Ekmek almak için gittiğim küçük fırın dükkanında içeride bir kişi varken diğer insanlar dışarıda kuyrukta bekliyor. Daha büyük yerlerde iki olabiliyor ama genelde bir kişi. Paris’te yaşadığım yerde çoğunlukla küçük dükkanlar bulunuyor. Erkek kardeşim büyük marketlere gittiğinde insanların saatlerce kuyrukta beklediğini, aynı anda çok az kişinin içeri girmelerine izin verdiklerini söyledi.”
“Ailem güvende olduğu için şanslıyım. Çok fazla insan yakınlarını kaybetti. Yaşadığım yerde dostane bir havanın hakim olduğunu söyleyebilirim. Yaşadığım yer zaten böyle samimi bir yerdi, ama şu an bu durum daha da fazla. Belki çok sürmeyecek ama şu an iyi bir durum var. Akşam saat 8’de cama çıkıyoruz ve sağlık çalışanları için müzik yapıyoruz. Birbirimize el sallıyoruz, bazen de birbirimizi dükkanların kuyruklarında görüyoruz.”
“Sabahları yeni senaryom üzerine çalışıyorum. Robert Pattinson ve Margaret Qualley ile birlikte sonbaharın sonu için Orta Amerika’da uzun metraj bir film hazırlıyoruz. Film ertelendi tabii ki ama bir yandan yazıyorum.”
Claire Denis: “Michael Powell’ın Benim İçin Çok Ayrı Yeri Olan The Edge of the World Filmini İzledim”
“Bazen de geceleri film izliyorum. Geçen gece Michael Mann’in Thief filmini izledim. Yatağımın etrafında izlediğim DVD’lerin bulunması harika bir şey. Çok fazla Ozu filmi izleyeceğimi düşünüyordum ama az izledim. Ama sonra fark ettim ki, kendi durumumu göz önüne aldığımda, sadece güçlü bir bağ kurduğum filmleri izlersem zor olacak. Apple TV’den bir şeyler izlemeye çalıştım. Bazen eski bazen yeni şeyler izliyorum. Sadece tek bir tarz film izlemek istemem. Michael Powell’ın benim için çok ayrı bir yeri olan The Edge of the World filmini izledim. Gordon Parks’ın çektiği asıl Shaft filmini izledim. Marguerite Duras’nın iki filmini izledim. Hagiza Oshima‘nın filmlerini izledim. (Shohei) Imamura’nın Vengeance is Mine gibi birkaç filmini izledim. Galiba geçen hafta Imamura’nın altı yedi filmini izledim. Resmen bir Imamura partisiydi.”
“İlk hafta çok fazla film izledim ve şimdi giderek azalıyor. Çoğunlukla geceleri izliyorum, gün içinde izlemeyi tercih etmiyorum. Gündüzleri yemek yapmak, kitap okumak, müzik dinlemekle geçiyor. Baharın ve mavi gökyüzünün tadını çıkarıyorum. Çok fazla müzik dinliyorum; Tindersticks‘in son albümü, disko müzik, Celeste. Paris’teyken Miles Davis hakkında okuma yapıyordum ve sonra aniden saatlerce Miles Davis dinlemem gerektiğini düşündüm. Ve The Beach Boys, özellikle de In My Room şarkısı. Son iki gün, Denis Johnson’un Angels adlı romanını İngilizce’den okudum. Denis Johnson’ın yeteneklerini takdir etmenin en iyi yolu onu kendi dilinde okumaktır.”
“Hiçbir zaman bu kadar çok yemek pişirmedim. Yemek yemek için bir yere gidemediğimden istediğim her şeyi kendim hazırlamam gerekiyor. Bugünlerde çok fazla pirinç ve fasulye yemeği yapıyorum, kuru fasulye ve kuskus pilavı. Yeşil sebze çok tüketiyorum, omletle birlikte özellikle. Hamur işini pek yemiyorum. Pirinç ve fasulye ile birlikte tüketebileceğim şeyleri tercih ediyorum ve ‘Vay canına, çok doydum’ diyorum.”
“Umarım Bu Sonsuza Kadar Sürmez. Mutfakta Humus Yaparken Ölmek İstemiyorum.”
“Haftada bir kez kendim humus yapıyorum. Yapabileceğimi hiç düşünmezdim ama çok güzel oluyor. Humus beni çok iyi hissettiriyor. Ama çok zamanımı -iki gün- alıyor. Konserve nohut kullanmıyorum. Kurutup bir gece suda bekletiyorum ve ertesi gün uzun bir süre pişiriyorum. Sonra nohutu soğan, sarımsak, bazı otlar, tahin ezmesi, zeytin yağı ve biraz da limon suyu ile karıştırıyorum. Humus ekleme güzel gitmiyor. Kaşıkla yiyorum, yanında da biraz pancake yapıyorum.”
“Bunu söylemek bencilce bir şey olabilir ve belki de bunu sadece sağlığım yerinde olduğu için söyleyebilirim, ama bir bakıma, bu benim çalıştığımdan çok da farklı değil. Çekim yaparken ya da hazırlık sürecinde kapana sıkışmış hissediyorum. Evet tüm bir ekip beraber çalışıyoruz ama çoğu zaman otel odasında yalnız kalmaya ihtiyacım oluyor. Normalde insanlardan uzak durduğum için kendimi suçlu hissederim… Ve bir kereliğine, kimse kendi başıma kaldığım için sitem etmiyor.”
“Neredeyse her gün beraber çalıştığım insanları aramaya çalışıyorum. Fransız yönetmenler, aktörler ve aktrislerle görüşüyorum. Onların da benim gibi olduklarını biliyorum, bu yüzden haftada en az bir kez arıyorum, mesajlar gönderiyorum. Aynı zamanda Los Angeles’taki, İngiltere’deki arkadaşlarımla konuşuyorum. Hepsini çok özledim ve tekrar görebilmek istiyorum. Umarım bu sonsuza kadar sürmez. Mutfakta humus yaparken ölmek istemiyorum.”