İdil Biret: Bir Harika Çocuğun Portresi

idil-biret-filmloverss

“Sesi duymuyorum, müziği duyuyorum.  Öyle bir şey duyuyorum ki; yok!”

İdil Biret’in sesler ve müzik konusunda tanımlamakta zorluk yaşadığı hissiyatı, aslında sanatçının benzersizliğini gözler önüne seren bir nitelik taşıyor. “İdil Biret: Bir Harika Çocuğun Portesi” ise, sanatçının hissiyatını mümkün olduğunca somutlaştırıp izleyiciye sunmak için uğraşıyor. Zihin, “Harika Çocuk”a ait olunca, somutlaştırma pek de kolay olmuyor; ancak yaşamı hakkında çizilen rota, o benzersiz zihnin etrafında bir tur atmamızı sağlıyor.

4-5 yaşlarındaki bir çocuk oyun oynamayı sevmez mi, bayılır. Biret de oyun oynuyor işte, onun tek farkı ise, oyuncağının bambaşka olması: Piyano! Nitekim; “Her şeyden önce bir oyundu benim için” diyor sanatçı. İnsanın; “keşke herkes böyle oyunlar oynayabilse” diye cevap veresi geliyor; ancak “seyirci” olduğunu hatırlatıyor beyazperde. İdil Biret, her ne kadar tüm samimiyetiyle tam karşıda duruyor olsa da, ekrandan anlatıyor bunları; Bir Harika Çocuğun Portresi adlı belgesel aracılığı ile.

Minicik elleriyle harikalar yaratan çocuğun benzersiz yeteneği keşfedilince, “koskoca meclis” “küçücük sanatçı” adına bir yasa çıkarıyor. Devletin karşısında karıncalar da kazanabiliyor mu? Eh küçük olduğuna bakmayın, ufacık bedeniyle çalışıyor, didiniyor ya! “Harika Çocuklar Yasası” ile Paris’e, iyi bir eğitim almaya gönderiliyor Biret. Aklı ise aslında Ankara’da kalmıyor değil, zira orada oyunlar varken, Paris’te ise hayat disiplin dolu bir eğitimden oluşuyor. Biret ikinci senesinde biraz isyankarlığa doğru geçiş yapıyor; ancak karakterinin en belirgin özelliği olan disiplinliliği, onu daimi çalışmaya yönlendiriyor.

20. yüzyılın önde gelen bestecilerini yetiştiren, Paris Konservatuarı şan öğretmeni Nadia Boulanger, “Ben çocuklarla çalışmam diyor”; ancak Boulanger’nin bu söylemi, Biret’in çalışını dinlemesiyle birlikte değişiyor. Ünlü şef/öğretmen, İdil’in metroyu kullanıp kullanmayacağından, akşam kaçta yatacağına kadar planlamalar getiriyor küçüğün hayatına. Katı disipliniyle ünlü olan ve hata affetmeyen Boulanger, Biret’in karşısında duyduğu hayranlık ile geleceğin (hatta yakın geleceğin) parlak sanatçısıyla çalıştığını fark ediyor. Biret, 11 yaşındayken Kempff ile Paris Champs-Elysees Tiyatrosu’nda çalıyor, ilerleyen yıllarda ise dünya sahnelerinin önde gelen bir sanatçısı oluyor.

“Bebek evi”

İdil Biret, uykuya ayırdığı zaman dışında nereydeyse her anını çalışırak geçirdiği çocukluk ve gençlik yıllarında, Paris’te girip çıktığı evlerin kasvetine benzemeyen bir “bebek evi” hayal ediyor. Nitekim hayalleri gerçek de oluyor; Biret, bir maket ev hissiyatı veren dairesinin her tarafını kedilerle donatıp, çocuksu ögelerle süslüyor. Böylece sanatçı, çocukluk sürecinde farkındalıksız olarak akıp giden zamanı, bu evinde yakalamaya çalışıyor. Zira Biret’in parlak zekası, çocukluk yıllarında hayatını da ışıldatan bir etken sunmuyor. “Normal” normlarının dışında kalan sanatçı, kimi zaman bu özelliği dolayısıyla zorluklar yaşıyor. Biret, Sibirya’ya ve Tibet’e gitmenin hayallerini kuruyor; ancak onu bağlayan müzik, Paris’i evi kılıyor. Notalar, belki seyahatleri gerçekleştirmesini de sağlıyor?..

Yönetmen Eytan İpeker ve yapımcı Yoel Meranda’nın da katılımıyla gerçekleşen gösterimin ardından, Documentarist yönetmeni Emel Çelebi’nin heyecan içinde bulunduğu şu ifadeler, aslında yaklaşık bir saat süren bu izlenimi özetler nitelik taşıyor: “İdil Biret aslında hep doktor olmak istemiş. Yalnızca şu filminden bile adeta rehabilite oluyoruz.”

“İdil Biret: Bir Harika Çocuğun Portresi”, gerçekten de böyle bir etki bırakıyor izleyicinin üzerinde. Öyle ki, keşke sanatçılarımızı hak ettikleri oranda tanıyabilsek ve gurur kaynağımız yapabilsek diye düşünüyor insan… Zira İdil Biret’i Türkiye’nin ne kadarı tanıyor ve dinliyor? Şahsen, Türk dendiğinde yaşanan “büyük gururlar” içerisinde sanatçıların da büyük oranda yer alacağı gün, Türkiye’nin çiçeklerinin daha bir güzel açacağına inanıyorum ve o günü sabırla bekliyorum.

Şimdi sessiz piyanoda çalışarak saatlerini geçiren Biret’in çıkardığı o tuş tıkırtılarından, zihninde canlanan o ifade edilemez alana biraz yaklaşmak amacıyla kulaklarımızı verelim; ki rehabilitasyonun son aşaması da tamamlansın…

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information