The French Dispatch’ten The Northman’e, Annette’ten Triangle of Sadness’a, dünya prömiyerini 2021 Cannes Film Festivali’nde yapması beklenen 32 film!
Bilindiği üzere 11-21 Mayıs tarihleri arasında düzenlenmesi planlanan 2021 Cannes Film Festivali, pandemi nedeniyle 6-17 Temmuz tarihlerine ertelendi. Mayıs ayına gelindiğinde pandemi şartlarında yeterli iyileşme sağlanamayacağı öngörüldüğü için bu kararı alan festival yönetimi, bir yandan festival programı üzerinde çalışmaya devam ediyor.
Yaklaşık iki aylık bu ertelemenin festival seçkisine nasıl bir etki yaratacağını merakla beklerken; dünya prömiyerini festivalde yapması beklenen 32 filmi derledik. Bu filmler arasında The French Dispatch, The Northman, Annette, Triangle of Sadness gibi uzun zamandır izleyici tarafından merakla beklenen yapımlar yer alıyor.
Dünya prömiyerini 2021 Cannes Film Festivali’nde yapması beklenen heyecan verici 32 filmle ilgili detaylı bilgilere gelin hep birlikte yakından bakalım.
Dünya Prömiyerini 2021 Cannes Film Festivali’nde Yapması Beklenen 32 Film
Soggy Bottom – Paul Thomas Anderson
There Will Be Blood, Boogie Nights, Magnolia gibi unutulmaz filmleri sinema dünyasına kazandıran usta yönetmen Paul Thomas Anderson’dan yeni bir film geliyor. Şimdilik Soggy Bottom adıyla anılan film, izleyicileri 1970’lerin Los Angeles’ına götürecek ve yönetmenin filmlerinde görmeye aşina olduğumuz San Fernando Vadisi’nde geçecek.
Filmin merkezinde aynı zamanda yetenekli bir oyuncu olan bir lise öğrencisi yer alıyor. Her ne kadar hikâyenin merkezinde bu lise öğrencisi yer alsa da filmde pek çok karakterin önemli roller üstleneceği ve bu karakterlerin iç içe geçen hikâyelerinin anlatılacağı belirtiliyor.
Filmin başrolünde usta oyuncu Philip Seymour Hoffman’ın oğlu olan Cooper Hoffman yer alıyor. Oyuncu kadrosunda ona başarılı oyuncu Bradley Cooper, HAIM grubu üyelerinden Alana Haim ve Safdie Kardeşler’den Benny Safdie eşlik ediyor.
The French Dispatch – Wes Anderson
Pandemi şartlarından ötürü vizyon tarihi ertelenen The French Dispatch, gerek Wes Anderson imzası taşıması, gerekse bir araya getirdiği etkileyici oyuncu kadrosuyla merakımıza merak katıyor.
20. yüzyılda Fransa’nın hayali bir şehrinde yaşayan Amerikalı gazetecilere yazılmış bir aşk mektubu olarak tanımlanan film, The French Dispatch isimli bir dergide yıllar boyunca yaşananları beyazperdeye taşıyacak.
Filmin oyuncu kadrosunda Benicio Del Toro, Timothée Chalamet, Tilda Swinton, Bill Murray, Frances McDormand, Saoirse Ronan, Léa Seydoux, Timothée Chalamet, Adrien Brody, Owen Wilson gibi önemli isimler yer alıyor. Filmin 2021 Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmasına kesi gözüyle bakılıyor.
Annette – Leos Carax
Yönetmenliğini üstlendiği 2012 yapımı Holy Motors filmiyle adından övgüyle söz ettiren Leos Carax’ın, ilk İngilizce ve müzikal filmi Annette uzun zamandır sinemaseverler tarafından merakla bekleniyor.
Başrollerinde Adam Driver ve Marion Cotillard’ın yer aldığı film, iki yaşındaki kızlarının oldukça özel bir yeteneğe sahip olduğunu fark eden bir çiftin hikâyesini anlatıyor. Filmde Adam Driver genç bir stand-up komedyenini, Marion Cotillard ise bir opera şarkıcısını canlandırıyor.
Amerikan sanat-rock grubu Sparks’ın orijinal şarkılarını içeren film, klasik Broadway tarzı müzikallerden çok daha farklı bir anlatım tarzına sahip. Sparks’ın senaryosunu yazdığı filmde oyuncular aynı replik içinde hem konuşuyor hem de şarkı söylüyor. Buradan hareketle alışılmışın dışında bir müzikal filmi izleyecek olmak heyecanımızı ikiye katlıyor.
The Tragedy of Macbeth – Joel Coen
Coel Kardeşler’den Joel Coen‘in kardeşi Ethan olmadan çektiği ilk film olan The Tragedy of Macbeth, ödül sezonunda ön plana çıkması beklenen filmlerden biri.
William Shakespeare’in daha önce defalarca sahneye ve beyazperdeye uyarlanan unutulmaz eserinin bu yeni versiyonunda başrollerde usta oyuncular Denzel Washington ve Frances McDormand yer alıyor. Oyuncu kadrosunda bu iki usta isme Brendan Gleeson, Harry Melling, Ralph Ineson ve Corey Hawkins eşlik ediyor.
Macbeth, üç cadının bir gün İskoçya kralı olacağına dair kehanette bulunmasının ardından tahtı ele geçirmek için eşiyle birlikte krala karşı komplo kuran bir İskoç lordunun, hırsı tarafından yavaş yavaş tüketilmesini anlatıyor. Filmde Macbeth’i Denzel Washington, Lady Macbeth’i ise Frances McDormand canlandırıyor. Brendan Gleeson ise İskoçya Kralı Duncan’a hayat veriyor.
The Way of the Wind – Terrence Malick
The Way of the Wind -ya da eski adıyla The Last Planet- usta yönetmen Terrence Malick‘in imzasını taşıyor. Post-prodüksiyon aşamasında olan filmin dünya prömiyerini önümüzdeki yıl büyük bir festivalde, yani Cannes’da yapması bekleniyor.
Film, İncil’deki kıssalardan yola çıkarak İsa’nın hayatından bazı bölümleri beyazperdeye taşıyacak. Filmin başrollerinde Mark Rylance, Matthias Schoenaerts ve Géza Röhrig bulunuyor. Filmde Mark Rylance şeytanı, Matthias Schoenaerts İsa’nın on iki havarisinden biri olan Peter’ı, Géza Röhrig ise İsa’yı canlandırıyor. Oyuncu kadrosunda onlara Ben Kingsley, Numan Acar, Aidan Turner, Joseph Fiennes, Mathieu Kassovitz gibi isimler de eşlik ediyor.
Ahed’s Knee – Nadav Lapid
En son çektiği Synonymes filmiyle Berlin’de Altın Aslan ödülünün sahibi olan Nadav Lapid, bu filmden iki yıl sonra Ahed’s Knee ismindeki yeni filminin hazırlıklarına başladı. Hakkındaki bilgilerin oldukça kısıtlı olduğu film, bir film yapımcısının gelgitlerle dolu hayatını mercek altına alıyor.
Blonde – Andrew Dominik
Chopper, The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford ve Killing Them Softly filmleriyle tanınan Andrew Dominik, uzun bir süredir Blonde ismindeki Marilyn Monroe biyografisi üzerinde çalışıyor.
Filmde Marilyn Monroe’yu, Knock Knock, War Dogs ve Blade Runner 2049 filmleriyle sinema dünyasının yükselen isimleri arasında yer alan, geçtiğimiz yıl Knives Out ile Altın Küre’ye aday olan Ana de Armas canlandırıyor. Adrien Brody, Bobby Cannavale, Garret Dillahunt, Scoot McNairy, Julianne Nicholson da filmde Ana de Armas’a eşlik ediyor.
Senaryosunu da Andrew Dominik’in kaleme aldığı film; yetenekli bir genç olan Norma Jeane Mortenson’ın film yıldızı Marilyn Monroe’ya dönüşmesini, hem özel hayatında hem de kariyerinde yaşadığı buhranlardan dolayı geçirdiği sıkıntılı günleri odak noktasına alıyor.
Memoria – Apichatpong Weerasethakul
2010 yapımı Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor – Loong Boonmee raleuk chat filmiyle Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul ve yönetmenle daha önce 2012 yılında Tayland’ta düzenlenen Rocks Yao Noi Film Festivali’nde küratörlük yapan usta oyuncu Tilda Swinton, Memoria filmi için bir araya geliyor.
Tilda Swinton, filmde Kolombiya’nın başkenti Bogota’da hasta kardeşini ziyaret eden bir orkide çiftçisini canlandırıyor. Swinton’ın hayat verdiği bu karakter, Bogoto’da kaldığı süre boyunca bir proje kapsamında orada bulunan Fransız arkeolog (Jeanne Balibar) ve genç bir müzisyenle (Elkin Diaz) arkadaşlık kuruyor. Her gece uykusunu bölen yüksek sesli patlamalardan rahatsız olan ana karakterimiz, diğer bir yandan uykusuzlukla baş etmek zorunda kalıyor.
Benedetta – Paul Verhoeven
Paul Verhoeven’ın heyecanla beklenen yeni filmi Benedetta’nın dünya prömiyerini geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali’nde yapması bekleniyordu. Ancak salgın nedeniyle Cannes Film Festivali iptal edildi ve filmin vizyon programı da ileri bir tarihe alındı. Bu noktada, gerçekleşmesi hâlinde filmin Cannes 2021 seçkisinde yer almasına kesin gözüyle bakılıyor.
Virginie Efira ve Charlotte Rampling’in başrollerini üstlendiği film, izleyicileri 17. yüzyıl İtalya’sına götürüyor ve girdiği lezbiyen ilişkiler nedeniyle kilise tarafından yargılanan Benedetta Carlini’nin yaşam öyküsünü anlatıyor.
Blossoms – Wong Kar-wai
Son olarak 2013 yapımı Yi dai zong shi’ye imza atan usta yönetmen Wong Kar-wai’nin yeni filmi Blossoms, Aşk Zamanı – Faa yeung nin wa ve 2046 ile tematik bağı olacağının açıklanmasıyla 2021’in en heyecan verici filmlerinden birine dönüştü.
Jin Yucheng’in 2013 yılında yayımlanan romanından uyarlanan Blossoms, Çin Kültür Devrimi’nin son dönemine denk gelen 60’lı yıllarda başlıyor ve Şanghay’da yaşayan üç kişinin 90’lı yıllara kadar uzanan hikâyesini anlatıyor.
The Power of the Dog – Jane Campion
Usta yönetmen Jane Campion, uzun bir aradan sonra beyazperdeye geri dönüyor. Campion, Thomas Savage‘ın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanacak The Power of the Dog’un hazırlıklarıyla uğraşıyor.
Benedict Cumberbatch’ın başrolünde yer aldığı filmde Kirsten Dunst ve Jesse Plemons da yer alıyor. Bu üçlüye Thomasin McKenzie, Kodi Smit-McPhee, Frances Conroy, Keith Carradinegibi isimler eşlik ediyor.
Film, Montana’da büyük bir çiftliğin sahibi olan Phil ve George Burbank kardeşleri odak noktasına alıyor. Benedict Cumberbatch, kardeşlerden huysuz ve zalim olan Phil’i canlandırırken; Paul Dano da Phil’in titiz ve kibar kardeşi George’a hayat verecek. Kirsten Dunst ise George’un eşi Rose olarak karşımıza çıkacak. Hikâye; George’un Rose ile gizlice evlendiğini duyan Phil’in, Rose’un oğlu Peter’ı bir piyon olarak kullanarak onu yok etmek için amansız bir savaş başlatmasını mercek altına alacak.
Tromperie – Arnaud Desplechin
Kings & Queen ve A Christmas Tale filmlerinin yönetmen koltuğunda gördüğümüz Arnaud Desplechin’in yeni filmi Tromperie’nin filmin başrollerinde Blue Is the Warmest Colour, Spectre, The Lobster gibi filmlerle sinema dünyasında tanınan Léa Seydoux, Emmanuelle Devos, Miglen Mirtchev yer alıyor.
Film, bir süredir Londra’da yaşayan Amerikalı bir romancı, eşi, sevgilisi arasındaki ilişkiyi ve kafasının içinde yaşattığı diğer kadın karakterlerle olan hayali ilişkisini konu alıyor.
Bergman Island – Mia Hansen-Løve
Goodbye First Love, Eden ve Things to Come gibi filmleriyle dikkatleri çeken Mia Hansen-Løve’ın yönettiği Bergman Island; Amerikalı film yapımcısı olan bir çiftin, bir sonraki filmlerinin senaryosunu yazmak için yaz aylarını Ingmar Bergman’ın esin kaynağı olan adada geçirmeye karar vermesiyle yaşanan olayları konu alıyor.
Film, efsanevi yönetmen Ingmar Bergman’ın dört film çektiği, yaşadığı, öldüğü ve mezarının da bulunduğu İsveç’in Fårö adasında çekildi. Filmde Mia Wasikowska, Tim Roth, Anders Danielsen Lie ve ve Phantom Thread filmindeki performansıyla dikkat çeken Vicky Krieps yer alıyor.
Chocobar – Lucrecia Martel
En son Zama’yı yöneten Arjantinli auteur sinemacı Lucrecia Martel’in çektiği belgesel türündeki Chocobar, insan hakları savunucusu Javier Chocobar’ı konu alıyor. Chocobar, Locarno Film Festivali’nin pandemi sebebiyle yapım süreci zarar görmüş filmlere yardım etmek için başlattığı girişimden destek alan projeler arasında yer alıyor. Filmin The Films After Tomorrow seçkisindeki uluslararası yapımlar arasında büyük ödülün sahibi olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Les Olympiades – Jacques Audiard
Un prophète, Rust and Bone filmlerine imza atan Jacques Audiard’ın yeni filmi Les Olympiades’in senarist kadrosunda bu yıl Petite maman filmiyle adından söz ettiren Céline Sciamma bulunuyor. Film, New York’lu karikatürist Adrian Tomine’in kısa öykülerden oluşan Killing and Dying adlı eserinden sinemaya uyarlanıyor.
Noémie Merlant, Makita Samba, Lucie Zhang, Stephen Manas, Geneviève Doang gibi isimlerin kadrosuna yer aldığı film, dört yakın arkadaş arasındaki ilişkiyi konu alıyor.
Tre Piani – Nanni Moretti
Dear Diary filmi ile 1994’te Cannes Film Festivali’nden En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazanan, 2001 yılında yönettiği The Son’s Room filmiyle de Altın Palmiye kazanan yönetmen Nanni Moretti, en son Mia Madre filmini çekmişti. Yönetmenin yeni filmi Tre Piani ise Cannes’da prömiyerini yapması beklenen filmler arasında yer alıyor. Daha önce birçok kez Cannes’da filmlerini gösteren Moretti, yeni filminde aile ilişkilerine odaklanıyor.
Eshkol Nevo’nun romanından uyarlanan film, aynı apartmanın farklı dairelerinde yaşayan üç ailenin hikâyesine ve bu ailelerin yaşadığı krizlere odaklanıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Riccardo Scamarcio, Alba Rohrwacher, Stefano Dionisi, Margherita Buy, Nanni Moretti yer alıyor.
Triangle of Sadness – Ruben Ostlund
2015 yılında Altın Küre adaylığı kazanan Force Majeure ile dikkatleri üzerine çeken, 2017 yılında The Square ile Altın Palmiye kazanan Ruben Östlund’un sabırsızlıkla beklediğimiz yeni filmi Triangle of Sadness, kara komedi türünde izleyiciyi selamlıyor ve çift olarak üne kavuşan iki mankenin zenginlerin dünyasındaki yolculuğunu hicivsel bir dille anlatıyor.
Moda ve sosyete dünyasının önde gelen isimlerinin katıldığı bir gemi seyahatine çıkan çift, kaptanın şımarık yolcularına bir ders vermek için fırtınanın ortasında bir etkinlik düzenlemesiyle kendilerini son derece rahatsız edici bir durumun içinde bulur. Östlund yeni filminde, dış görünüşleri sayesinde toplumda yükselmeyi başaran bu mankenlerin hikâyesi üzerinden insanların sosyal statülerine göre nasıl farklı davranmaya başladıklarına ışık tutacak.
Filmin başrollerinde kariyer basamaklarını hızla tırmanan genç oyuncu Harris Dickinson, Güney Afrikalı aktris Charlbi Dean Kriek ve başarılı oyuncu Woody Harrelson yer alıyor. Uluslararası bir oyuncu kadrosunu bir araya getiren filmde Dickinson, Dean Kriek ve Harrelson’a Zlatko Buric, Iris Berben, Sunnyi Melles, Henrik Dorsin, Dolly De Leo, Vicky Berlin ve Oliver Ford Davies eşlik ediyor.
The Hand of God – Paolo Sorrentino
Il divo, Youth ve La grande bellezza gibi sevilen filmlere imza atan, yakın İtalya sinemasının önemli isimlerinden Paolo Sorrentino’nun yazıp yönettiği The Hand of God bu yılın heyecanla beklenen filmlerinden biri.
Napoli’de geçen film için Maradona’nın İngiltere’ye eliyle attığı golle özdeşleşen “Tanrının Eli – The Hand of God” ismi seçilmiş olsa da film futbolla ilgili olmayacak. Ancak Sorrentino’nun Napoli’de büyüdüğü 1980’lerde Maradona şehrin sembolü hâline geldiği için filmin isminin yine o meşhur golden esinlendiği tahmin ediliyor.
Daha önceki bir röportajında ilk filminden tam 20 yıl sonra yeniden Napoli’de bir film çekeceği için heyecanlı olduğunu söyleyen Sorrentino, bunun içten ve kişisel bir film olmasıyla kariyerinde bir ilk olacağını ifade etmişti. Film bu açıdan merakıma merak katıyor.
Mektoub, My Love: Canto Due – Abdellatif Kechiche
Blue Is the Warmest Color ile Altın Palmiye kazanan Abdellatif Kechiche‘nin iki parça hâlinde izleyiciye sunduğu, seks sahnelerinin çekiliş şekli ve kadın karakterlere yaklaşımı nedeniyle tepki çeken Mektoub, My Love: Canto Uno ve Mektoub My Love: Intermezzo’nun devam filmi Mektoub, My Love: Canto Due, Cannes’da yer alma olasılığı olan filmler arasında bulunuyor.
Benediction – Terrence Davies
Son filmi A Quiet Passion’da edebiyat dünyasında kalıcı bir iz bırakan usta yazar Emily Dickinson’ın hayatını anlatan Terence Davies, Benediction isimli yeni filminde bir başka yazarın hayatını mercek altına alıyor.
Benediction, I. Dünya Savaşı’nda asker olarak yer alan ve savaşı eleştiren şiirleriyle edebiyat dünyasına damga vuran, ünlü şair Siegfried Sassoon’un hayatını konu alıyor. Terence Davies’in senaryosunu da kaleme aldığı film, Siegfried Sassoon’un hayatını anlatacak olmasının yanı sıra İngiltere’de eşcinsel olmanın suç sayıldığı bir dünyaya izleyiciyi davet edecek. Buradan hareketle filmin, Siegfried Sassoon’un besteci ve oyuncu Ivor Novello ile yaşadığı ilişkiyi de anlatması bekleniyor.
Filmde Siegfried Sassoon’u Dunkirk, England Is Mine, Mary Queen of Scots, Fighting with My Family filmleriyle kariyeri yükselişe geçen Jack Lowden canlandırıyor. Peter Capaldi de Sassoon’un daha yaşlı hâline hayat veriyor.
The Green Knight – David Lowery
Ain’t Them Bodies Saints ve A Ghost Story ile adından övgüyle söz ettiren, son olarak 2018 yapımı The Old Man & the Gun filmiyle sinemalara konuk olan David Lowery’nin heyecanla beklenen yeni filmi The Green Knight bu yıl sinemaseverlerle buluşacak.
David Lowery’nin A24 ile yeniden bir araya geldiği film, Kral Arthur’un yuvarlak masa şövalyelerinden Sir Gawain ile düşmanı Yeşil Şövalye (Green Knight) arasındaki ilişkiye odaklanıyor.
Filmde Sir Gawain’e Slumdog Millionaire ve Lion gibi yapımlardan tanıdığımız Dev Patel hayat veriyor. Başrollerde ona Oscarlı oyuncu Alicia Vikander ve Joel Edgerton eşlik ediyor. Oyuncu kadrosunda ayrıca Barry Keoghan, Sean Harris, Kate Dickie, Ralph Ineson ve Sarita Choudhury gibi isimler de yer alıyor.
Italian Studies – Adam Leon
İlk uzun metrajı Gimme the Loot’u Cannes’da gösteren, sonrasında 2016’da Netflix’te yayınlanan Tramps filmini çeken Adam Leon‘un yeni filmi Italian Studies, bu yıl Cannes programında yer alabilir. Konusuyla ilgili detayların gizli tutulduğu filmin başrolüne Pieces of a Woman filmiyle Oscar’a aday olan Vanessa Kirby ve David Ajala yer alıyor.
Algérien Par Accident – Karim Aïnouz
Trans bir şarkıcının 1930’lar Rio’sunda geçen hikâyesini anlatan ilk filmi Madame Satã sinema dünyasına adım attıktan sonra O Céu de Suely, The Silver Cliff, Futuro Beach gibi filmlere imza atan, A Vida Invisível filmiyle geçtiğimiz yıl olumlu yorumlar alan Karim Aïnouz, post prodüksiyon aşamasındaki yeni filmi Algérien Par Accident’ın hazırlıklarıyla uğraşıyor.
Filmin konusuyla ilgili detaylı bilgiler açıklanmazken; Karim Aïnouz’un Cannes’a yabancı bir isim olmaması bu filmin de Cannes’da dünya prömiyerini yapma ihtimâlini güçlendiriyor.
Last Night in Soho – Edgar Wright
Son olarak Baby Driver’la izleyicinin beğenisini kazanan Edgar Wright, yeni filmi Last Night in Soho ile korku sinemasının derinliklerine iniyor. Last Night in Soho, günümüzde ve 60’lı yıllarda yaşayan iki kadının birbirine paralel ilerleyen farklı türlerin harmanlandığı, gerilim soslu öyküsünü konu ediyor.
Senaryosunu yine Edgar Wright ve 1917 ile Oscar’a aday olan Krysty Wilson-Cairns’in kaleme aldığı filmin başrollerinde Thomasin McKenzie, Matt Smith ve geçtiğimiz yıl The Queen’s Gambit’le yıldızı parlayan Anya Taylor-Joyyer alıyor.
The Souvenir: Part II – Joanna Hogg
Joanna Hog’un yazıp yönettiği The Souvenir’in devam filmi The Souvenir: Part II, bu yıl Cannes’da gösterilmesi beklenen filmlerden biri. Tilda Swinton, Honor Swinton Byrne, Richard Ayoade, Ariane Labed, Tosin Cole ve Jaygann Ayeh ilk filmde rolleriyle geri dönerken, devam filminin oyuncu kadrosuna Joe Alwyn , Harris Dickinson, Charlie Heaton gibi yeni isimler katıldı.
The Souvenir, 80’lerde genç bir sinema öğrencisinin, gizemli ve güvenilmez bir adamla yaşadığı romantik ilişkiye odaklanıyor. Honor Swinton Byrne’ın canlandırdığı Julie karakteri ve Tom Burke’ün canlandırdığı Anthony karakteri arasındaki ilişkiyi anlatan ilk filmde bir yandan da Julie’nin kendi sanatsal ifade yöntemini bulabilmek için verdiği mücadele gözler önüne seriliyor. Devam filminde ise hikâye kaldığı yerden devam ediyor. Bu kez hikâye Julie’nin yaşadıklarının sanatına olan etkilerine odaklanıyor.
The Northman – Robert Eggers
İlk uzun metrajlısı The Witch ile son yılların en iyi korku filmlerinden birine imza atan, 019 yılında da The Lighthouse ile adından övgüyle söz ettiren Robert Eggers’ın yeni filmi The Northman, izleyicileri 10. yüzyılın başına götürecek ve öldürülen babasının intikamını almaya kararlı olan bir Viking prensinin hikâyesini anlatacak.
Hikâyenin merkezinde yer alan Viking prensine Alexander Skarsgård hayat veriyor. Oyuncu kadrosunda Skarsgård’a Nicole Kidman, Willem Dafoe, Anya Taylor-Joy, Claes Bang, Ethan Hawke, Kate Dickie ve İzlandalı şarkıcı Björk gibi önemli isimler eşlik ediyor. Björk, filmde bir cadıyı canlandıracak.
After Yang – Kogonada
Kariyerine kısa metraj belgesellerle başlayan, dünya prömiyerini yaptığı Sundance Film Festivali’nde beğeniyle karşılanan 2017 yapımı Columbus ile adından söz ettiren Kogonada‘nın yeni filmi After Yang ile bu yılın merak edilen yapımlarından biri.
Alexander Weinstein’in Saying Goodbye to Yang adlı kısa öyküsünden uyarlanan film; ailelerin kendi çocuklarına yardımcı olmaları için robot çocuklar satın aldığı bir dünyada geçiyor ve artık ailelerinin bir parçası hâline gelen Yang adlı robotu kurtarmak için mücadele veren bir baba ve kızın hikâyesini anlatıyor.
Colin Farrell’ın başrolünde yer aldığı, A24 yapımı bu filmin oyuncu kadrosunda Haley Lu Richardson, Jodie Turner-Smith, Clifton Collins Jr., Brett Dier gibi isimler yer alıyor.
Mona Lisa and the Blood Moon – Ana Lily Amirpour
İran’da yalnız bir vampirle yolları kesişen genç bir kadının hikâyesini anlattığı A Girl Walks Home Alone at Night ile adından söz ettiren, 2016 yılında The Bad Batch ile ikinci uzun metrajlısına imza atan, sonrasında Legion ve Castle Rock gibi dizilerin yönetmen koltuğunda oturduğu Ana Lily Amirpour, bu yıl yeni filmi Mona Lisa and the Blood Moon ile izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Filmin oyuncu kadrosunda Kate Hudson, Craig Robinson, Craig Robinson ve 2018’in en iyi filmlerinden Burning’de rol alarak sinema dünyasına adım atan Jong-seo Jun yer alıyor. Film, akıl hastanesinden kaçtıktan sonra New Orleans’ta modern dünyanın kaotik yaşamana adapte olmaya çalışan, özel güçlere sahip bir kadının hikâyesini anlatıyor. 80’li ve 90’lı yılların fantastik aksiyon filmlerinden ilham alan Blood Moon’un tuhaf, şiddet dolu sahneleri heavy metal’den İtalyan tekno müziğine uzanan tuhaf bir soundtrack eşliğinde sunacağı söyleniyor.
Where Is Anne Frank – Ari Folman
Bashir’le Vals – Waltz With Bashir’le tüm dünyada hatırı sayılır bir başarı elde eden İsrailli yönetmen Ari Folman, yeni filmi Where Is Anne Frank’te, savaş sonrasında yayınlanan günlüğüyle Yahudi Soykırımı’nın en acı sembollerinden birine dönüşen Frank’in birinci ağızdan anlatılan hikâyesine farklı bir yorum getiriyor. Animasyon formundaki filmin seslendirme kadrosunda Sebastian Croft ve Emily Carey gibi isimler yer alıyor.
The Hill Where the Lionesses Roar – Luàna Bajrami
2019 yılında İstanbul Film Festivali’nin Mayınlı Bölge bölümünde gösterilen L’heure de la sortie’de rol alan, kariyerindeki asıl çıkışı geçtiğimiz yılın en beğenilen yapımlarından Céline Sciamma imzalı Portrait of a Lady on Fire ile yapan 19 yaşındaki Luàna Bajrami, bu yıl The Hill Where the Lionesses Roar filmi ile yönetmenliğe adım atıyor.
Film, günlük hayatın monotonluğundan sıkılan üç genç kızın birtakım soygun işlerine karışmasını anlatıyor. Konusuyla Sofia Coppola imzalı 2013 yapımı The Bling Ring’i hatırlatan filmin Cannes’da dünya prömiyerini yapması yüksek bir ihtimal olarak varlık gösteriliyor.
C’mon C’mon – Mike Mills
Geçtiğimiz yıl Joker filmindeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Oscarı’nı kazanan Joaquin Phoenix, bu yıl Beginners ve 20th Century Women gibi beğeni kazanan filmlere imza atan Mike Mills‘in yeni filmi C’mon, C’mon ile izleyici karşısına çıkacak.
Filmde Joaquin Phoenix, zeki ama hassas bir çocuk olan ve babası bipolar bozukluktan muzdarip olduğu için zor zamanlardan geçen yeğeniyle zaman geçirmeye başlayan bir belgesel yönetmenini canlandırıyor. İkili birlikte Amerika boyunca uzanan bir yolculuğa çıkarken, aralarında beklenmedik bir bağ oluşuyor.
Joaquin Phoenix ile beraber filmin oyuncu kadrosunda Transparent dizisindeki performansıyla iki Emmy adaylığı kazanan Gaby Hoffman, Woody Norman ve Kenneth Kynt Bryan gibi isimler yer alıyor. Filmin görüntü yönetmenliğini American Honey, Marriage Story ve The Favourite ile Oscar’a aday olan Robbie Ryan üstleniyor.
The Last Duel – Ridley Scott
En son 2017 yılında All the Money in the World filmine imza atan Ridley Scott, bu yıl Eric Jager‘ın aynı isimli romanından sinemaya uyarlanacak The Last Duel filmini izleyiciyle buluşturacak.
1997 yapımı Good Will Hunting’den 22 yıl aradan sonra aynı filmde birlikte rol almaya hazırlanan Matt Damon ve Ben Affleck, Killing Eve’deki performansıyla Emmy kazanan Jodie Comer ve sürekli kaliteli yapımlarda karşımıza çıkan Adam Driver filmde rol alıyor.
Film, izleyiciyi 14. yüzyıl Fransa’sına davet ediyor ve çok yakın iki arkadaş olan Jean de Carrouges ve Jacques Le Gris arasındaki intikam hikâyesini mercek altına alıyor.