Fatma Yılmaz 35 yaşında bir temizlikçi. Eşinin hapse girmesi sonucunda eril bir toplumda hayata karşı tek başına kalan Fatma’nın gizli gücü ise bu toplum içerisinde tamamen görünmez olmak. Kadın olduğu, “başında” erkek olmadığı ve yanında yöresinde bir erkek olmayınca ciddiye alınmadığı bu topraklarda yetişmiş biri olduğu için, görünmez olmak.
Toplum içerisinde tam anlamıyla görünmez olan Fatma, dizi süresince kendisine biçilen bu görünmezlik vasfıyla yeni bir hayata itiliyor. Fatma, adeta eşi hapishaneye girdiği andan itibaren hem kendi pusulasını kaybediyor, hem de diğer insanların gözünde saldırıya açık bir hedef hâline geliyor. Bugüne dek bir erkeğin ardına saklanarak yaşamaya alıştırılan Fatma bir erkeğin gölgesinde kaybolmaya alıştığı için hayatıyla ilgili en ufak bir değişikliği yapacak gücü bile kendisinde bulamıyor. Eşi hapisten çıkıyor ama eve bir türlü gelmiyor. Hâl böyle olunca Fatma, eşini bulma fikrine saplanıp kalıyor ve eşi Zafer’i aramaya koyuluyor. Bu çaresiz arayışta buldukları ise tek başına bir kadın olduğu için toplumun ona biçtiği bu görünmezlik vasfını nihayet kendi kurduğu planlar için kullanmayı öğretiyor. Fakat en güçlü yönü Fatma olan hikâye, hiçbir zaman sağlam temellere kurulmuş ciddi bir suç hikâyesine dönüşmüyor.
Fatma: Harcanmak İçin Doğan Kadınlar
Fatma, dizi için tek başına çok güçlü bir karakter. Öyle ki, dizinin hikâyesi bütün gücünü ondan ve onun toplum içerisindeki yerinin tüm çıplaklığıyla gözlemlendiği anlardan alıyor. Pastel tonlardaki paltosu, alışılageldik ismi, uysal tavırlarıyla adeta daha da fazla fark edilmemek istiyor Fatma. Çünkü fark edilmek, göze batmak, toplumun dâhil olduğu kesiminde kendisi için tehlike oluşturabilir. Batı ve Doğu kültürleri arasında bir yerlerde sıkışıp kalan Türkiye toplumunun iki keskin uca ayrılan bölünmüşlüğü dizide Fatma ve temizliğe gittiği evlerin sahipleri arasındaki kontrastla yansıtılıyor. Toplumun Fatma’nın dâhil olduğu ve fark edilir olduğu zaman tehlikeli durumlara düşeceği o yarısı, daha eğitimli ve maddi anlamda daha yüksek standartlara sahip diğer yarısına kurmaca film hikâyeleri gibi geliyor. Eğitimli kesim bu hikâyeleri tuhaf bir şekilde kadınların üstüne yapıştırılmaya çalışılan sabah kuşağı programlarında izlerken, o tür olaylar bu topraklarda yaşanamazmış gibi davranıyor. Halbuki bugün yaşadığımız, kadınları ve haklarını attığı her adımda daha da fazla yok sayan Türkiye’de işler hiç de öyle değil.
Dizi, Özgür Önürme’nin kaleme aldığı hikâyesinde, ikiye bölünen toplumdaki bu keskin uçurumun kontrastına gerek Uğur Yücel’in oynadığı yazar karakteri ile Fatma’nın arasındaki ilişki, gerekse Didem İnselel’in karakteriyle yaşadığı karşılaşma anlarında değiniyor ancak Berkun Oya imzalı Bir Başkadır’ın aksine etraflıca, detaylı bir analizde bulunmuyor. Bunun yerine, Fatma’nın derinliklerine iniyor ve indikçe Burcu Biricik’in ruhuna bürünerek canlandırdığı Fatma’dan hep daha fazlası çıkıyor. Bunu yaparken hem Önürme’nin hikâyesi hem de Biricik’in karakteri yaşayarak hayata geçiren performansı çok iyi bir işbirliği içerisine giriyor ve dizi en parlak anlarını Fatma’nın toplum içerisindeki konumunu, geçirdiği evrim sürecini anlatırken yaşıyor.
***Yazının bundan sonraki bölümü Fatma ile ilgili keyif kaçırıcı detaylar (spoiler) içerebilir.***
Karakter, her şeyden önce bir katil olmasına rağmen tamamıyla bağ kurulabilir bir şekilde yansıtılıyor ve yaşadığı mantık sınırlarını zorlayan her şeyin aslında ne kadar bu coğrafyaya ait olduğu gerçeği hikâyenin her yerine işleniyor. Doğduğu andan itibaren bir talihsizlik bulutu takılıyor Fatma’nın peşine. Köy ortamında kız çocuk olarak doğan Fatma’yı ilk önce en savunmasız yaşında köydekiler harcamaya başlıyor. Daha sonra eşi, toplum içerisinde otizmli çocuğunu görmezden gelmek için başka yöne çevrilen her kafa ve hatta öz kardeşi bile sırayla harcamaya devam ediyor. İmkânların el vermediği şartlara doğan Fatma, kız kardeşinin yaptığı gibi içine doğduğu şartlardan daha iyi imkânlara sahip bir erkeğin himayesine girerek “kendisini kurtarmadığı” için tükenene dek harcanmak zorunda kalıyor. Tüm bu yaşananlar ilk bakışta abartı gibi görünse de Fatma’nın hikâyesinde hiç tuhaf durmuyor çünkü kadına şiddetin her gün daha fazla arttığı, buna karşı yeni önlemler almak yerine İstanbul Sözleşmesi gibi var olan caydırıcı uygulamaların da bir bir kaldırıldığı bu topraklarda yaşayan insanlar olarak bir tarafımız görmek ya da duymak istemediğimiz bu olayların gerçekten yaşandığını çok iyi biliyor. Mesele Fatma olduğu zaman çok iyi bir karakter incelemesi yapan dizinin hikâyesinde ise Fatma’nın yaşamak zorunda kaldığı bu olaylar en sonunda Fatma’yı tamamen ele geçirerek onu, intikam isteğinden beslenen bir cinayet makinesi hâline getiriyor.
Fatma’nın içine sürüklendiği yeni kariyeri, kişiliğinde gizli bir yönü ortaya çıkarıyor. Bugüne dek içinde baskıladığı her şeyin öfkesi, bir anda ortaya çıkıyor ve o anlarda gözü başka hiçbir şeyi görmüyor. Bu yok edici öfke sayesinde yeni kariyerinde en yüksek noktaya yükseliyor ve aslında insanlarla, bugüne dek üstüne basarak geçen erkeklerin egemenliği altındaki dünyayla başa çıkmayı ne kadar iyi bildiği ortaya çıkıyor. Dizinin yan karakterleri arasında en çok dikkat çekenlerden biri olan Mehmet Yılmaz Ak’ın canlandırdığı Bayram karakteri Fatma’nın yeni kariyeri sırasında ön plana çıkıyor. Bayram, Fatma’nın görünmezliğinin kıymetini fark eden ilk kişi olması ve Mehmet Yılmaz Ak’ın karakteri canlandırırken farklı boyutlar katmasıyla ilgi çekiyor. Dizinin hikâyesinin en güçlü yönü, yani Burcu Biricik’in güçlü performansıyla canlandırdığı Fatma ise Bayram gibi insanların dünyasında belki de ilk kez görünürlük elde etmesini sağlayan yeni kariyerine başladığı anda aslında çok büyük bir değişim geçirdiği ve hikâye de yönünü çok farklı bir tarafa çevirdiği için, izleyici olarak bizler de hem hikâyeden hem de Fatma’dan daha başka bir şey beklemeye başlıyoruz. Ancak dizide, tıpkı Fatma’nın geçirdiği bu değişim gibi her şey çok çabuk cereyan ediyor.
Fatma bir anda bambaşka biri oluyor, görünmezliğinin lanetleyici kıymeti bir anda fark ediliyor ve Fatma yaptığı her şeyden bir anda sıyrılıveriyor. Hikâyenin bu aceleci tavrı, olayların ağırlığını hafifletiyor ve Fatma’yı onu destekleyecek kuvvetteki diğer karakterlerin, yan hikâyelerin desteğinden mahrum bırakıyor. Dizi, yalnızca toplum tarafından daima hafife alındığı için hiç şüphe çekmeyen birinin yol açabileceği akıl almaz olayların şok edici etkisine odaklanıyor. Merkezine tek başına bu fikri aldığı için de Fatma’nın tek başına bir karakter olarak izleyiciye yapacağı bir sonraki ters köşe hamlesine kadar sendeliyor ve tekrara düşüyor. Fatma’nın kurduğu planları açıklamak için görünmezlik, öfke nöbetleri ve bazen de şansın yaver gitmesi haricinde başka bir sebeplendirme ortaya konulmadığı için yapılan en şaşırtıcı açıklama bile üstünkörü bir şekilde yapılıyor ve gerçeklikten uzak kalıyor. Yaşanan olaylarda inandırıcılık bakımından köşeye sıkışılan her andan Fatma’nın toplum içerisindeki görünmezliğiyle sıyrılmaya çabalandığı için, kadın bir karakterin hayat şartları tarafından sürüklenerek içerisine çekildiği durumlar ve intikam planları sağlam temeller üzerine inşa edilmiş ciddi bir suç hikâyesine dönüşemiyor. Hikâyenin en çarpıcı anları olması gereken cinayet anları için inşa edilen planlar bile bir çırpıda, çabucak bir iki cümleyle detaylandırılıyor. Sonuç olarak sırtını tamamıyla en başta ortaya attığı görünmezlik ve hafife alınma fikirlerine yaslayan dizi, hikâyesini tek bir düzlemle sınırlandırdığı için ilk başta ortaya atılan fikri hiçbir zaman hedeflendiği kadar şok edici bir hâle sokamıyor.
Dizi, toplumun üzerinde kurduğu yoğunluğunu sistematik olarak arttıran baskı sebebiyle bambaşka bir hayata itilen karakterin çarpıcı dönüşümünü anlatmayı vadediyor fakat hikâye, Fatma’nın ataerkil toplumda bir kadın olarak yerini anlatırken yakaladığı etkiyi, onun bu yönünü belki de ciddiye almadığı için, hiçbir zaman gerçek bir suç hikâyesine dönüştürmüyor.