Yaza yavaş yavaş veda etmenin hüznünü yaşamaya başlasak da, bir yandan da yeni bir sinema sezonuna girmenin heyecanı ile dolup taştığımız günleri yaşıyoruz. Yıllar geçtikçe sonbahar denince akla ilk gelen etkinlik olan Filmekimi, 14. kez izleyicilerle buluşacak ve bizi bir nebze de olsa hayatın keşmekeşinden uzaklaştıracak. 3-11 Ekim tarihlerinde, 9 gün boyunca İstanbul’da olacak 14. Filmekimi, Ekim ayı boyunca da Ankara, İzmir, Trabzon, Bursa ve Edirne’yi ziyaret edecek.

Filmekimi, bu yıl da İstanbul’un farklı noktalarına yayılarak sinemanın en güncel örnekleriyle daha çok sinemasevere ulaşmayı hedefliyor. Yine dünya çapında birçok festivalden sonra başlayacak olan Filmekimi, özellikle Cannes ve Venedik Film Festivali’nin seçkisinde yer alan önemli filmlere yer vererek yeniden kalbimizi çalacak.

Dokuz gün devam eden festivalde işten güçten vakit bulamayan sinemaseverlere yardımcı olması ve bir fikir vermesi açısından Filmekimi 2015’te Kaçırılmaması Gereken Filmler dosyasını hazırladık.

Filmekimi 2015 te Kaçırılmaması Gereken Filmler

The Witch

Prömiyerini yaptığı Sundance’in “en ürkütücü filmi” olarak tanımlanan The Witch, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden, New England’daki cadı avlarından esinleniyor. Tiyatro ve film yönetmeni, senarist Robert Eggers’in büyük başarı kazanan bu ilk uzun metrajlı film 1630 yılında geçiyor. Hıristiyan inançlarına sıkı sıkıya bağlı William ve Katherine, beş çocuğuyla birlikte, geçit vermez bir ormanın yamacında yaşamlarını sürdürmektedir. Yeni doğan oğulları sırra kadem basıp bir de ekinleri solunca, aile batıl inançlar ile kendi korku ve kaygılarının esiri olur. Birbirlerini suçlamaya başladıklarında en derin korkularının da ötesinde bir kötülüğün hedefi olacaklardır.

Neden izlenmeli: Yıl boyunca vizyona giren onlarca vasat korku filminden sonra gerçekten bu türün hakkını veren bir filmle karşı karşıyayız hiç kuşkusuz. Sundance’ta en iyi yönetmen ödülünü kazanan ve yalnızca fragmanıyla bile inanılmaz bir etki bırakan The Witch, gerek sinematografisi gerek sanat yönetimiyle; bizlere beklediğimiz korku duygusunu en güçlü şekilde tattıracak bir film.

The Club

Pablo Larraín’in Oscar’lı No’nun ardından yönettiği The Club, aşılmaz duvarların ardındaki sırlarla dolu Katolik Kilisesi’ne sert bir eleştiri yönelten, mizahi bir bakışı da ihmal etmeyen, karanlık bir film. Küçük bir sahil kasabasında, gözlerden uzakta bir evde dört eski rahip kalıyor. Bu ıssız yere, ağza alınmayacak günahlarından kurtulmaları için yollanmışlar. Başlarında katı düzenlerini takip eden sert bir kadın kâhya var. Fakat henüz gözden düşmüş bir beşinci rahibin evlerine gelmesiyle bu hassas düzen bozulacak, geride kaldığını sandıkları geçmişleri yüzlerine vurulacak, Araf’taki bu günahkârların karanlık sırları açığa çıkacaktır.

Neden İzlenmeli: Özellikle en derinlere gömülmüş şaheserleri gün yüzüne çıkarmasıyla ünlü Berlin Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü kazanan The Club, sinemada yenilikçi yaklaşımlara aç sinefiller için bulunmaz bir nimet. Hele ki daha sonraki bir tarihte vizyona girme şansı epey düşük olduğu göz önüne alındığında, kesinlikle Filmekimi’nde kaçırılmaması gereken filmlerin başında geliyor.

Son of Saul

https://www.youtube.com/watch?v=fDP3TZilWHc

Cannes 2015’te gösterilen en huzursuz edici ve unutulmaz filmlerden Saul’un Oğlu, alışıldık Holokost filmlerinden ayrı bir yerde duruyor. Filmde 1944 Ekim’inde, Saul Ausländer’in hayatının iki gününe tanık oluyoruz. Saul, Auschwitz imha kampında Nazilerle işbirliği yapmaya zorlanan Yahudi tutsaklar olan Sonderkommando’lara mensuptur. Bir gün, temizlediği imha fırınında, bir oğlan çocuğunun cesedini görür. O an olanaksız bir ödev üstlenir: Çocuğun cesedini yakılmaktan kurtaracak ve usulünce toprağa verecektir. Kötülüğün yüreğine bakan, cesaret hakkında benzersiz bir film olan Saul’un Oğlu, Macaristan’ın Oscar adayı.

Neden İzlenmeli: Yönetmen Laszlo Nemes’in henüz ilk yönetmenlik deneyimi olmasına karşın Cannes’da ödül yağmuruna tutulan film, özellikle sıkça işlenmiş tarihi bir konuyu oldukça sıra dışı bir şekilde ele almasıyla dikkat çekiyor. Gösterildiği günden bu yana büyük övgü toplayan film, 2.Dünya Savaşı dönemine özel ilgi duyan izleyiciler için çok daha ilgi çekici olacaktır hiç kuşkusuz.

Knight of Cups

Terrence Malick’in Hayat Ağacı ve Aşkın İzleri’nin ardından çektiği Knight of Cups’ın ilk gösterimi Berlin Film Festivali’nde ana yarışmada yapıldı. Filmin ana karakteri Rick, Los Angeles’ta yaşayan, etrafında olup bitene anlam vermeye çalışan bir senaryo yazarıdır. Hollywood sisteminin bir kölesidir: Başarıya tutkun, bir yandan da kendi hayatının boşluğu ve anlamsızlığından dolayı umudunu kaybetmiştir. Filmin adındaki tarot kartı gibi, hayatın anlamının peşinde, eziyet çeken bir kahramandır Rick. Knight of Cups, bir adamın hikâyesini, nasıl ayartıldığını, şöhretini ve aşırılığı anlatırken yolu partilerden, erkekler ve kadınlardan, Melekler Şehri’nin sesleri ve görüntülerinden geçiyor.

Neden İzlenmeli: Yıldız oyuncularla dolu kadrosu ve Terrence Malick’in oldukça deneysel sulara açılması ile büyük bir ilgi odağı haline gelen film, oldukça farklı tartışmalara sebep oldu. Ama her şeye karşın fragmanıyla dahi insanı büyüleyen bir bakış açısının olduğunu kabul etmenin gerektiği Knight of Cups, özellikle Hayat Ağacı’na hayran kalan izleyiciler için kesinlikle yılın en beklenen filmlerinden biri.

Ex Machina

Yılın en merakla beklenen filmlerinden Ex Machina, “insanlık sonrası fütüristik şok filmi” ve “vizyoner bir bilimkurgu” olarak şimdiden yılın en iyi filmleri listesinde yerini aldı. Bilgisayar programcısı Caleb, patronu Nathan Bateman tarafından bir yapay zekâ deneyinin bilinç düzeyini test etmek üzere görevlendirilir. Bu “deneyin” adı Ava’dır ve aslında Ava, tahmin edilemeyecek kadar akıllı ve sinsidir. Kumsal ve Hiper Küp romanlarının yazarı, 28 Gün Sonra ve Günışığı filmlerinin senaryo yazarı olarak tanınan Alex Garland’ın bu ilk yönetmenlik denemesi, gotik bir bilimkurgu harikası olarak dehanın ve teknolojinin bedellerinin yanı sıra toplumsal cinsiyet rollerini de sorguluyor.

Neden İzlenmeli: Gelişen teknolojik imkanlarla birlikte sayısı gittikçe artan bilimkurgu türüne ait filmler içinde, gerçekten kaliteli olanlarla karşılaşma ihtimalinin her geçen gün azaldığını kabul etmek gerek hiç kuşkusuz. Yıl boyunca vizyonda izlediklerimize karşın vizyon şansı bulamamış olan Ex Machina, sıra dışı hikayesiyle gösterildiği festivallerde epey övgü toplamasıyla şimdiden bu türle ilgilenenler için büyük bir merak konusu oldu.

Youth

Paolo Sorrentino’nun Roma’ya aşk mektubu Oscar’lı Muhteşem Güzellik’ten sonra çektiği Gençlik, kayıp zamana, kaçırılan fırsatlara ve kaçıp giden sevgililere bir aşk mektubu. Mizahi yaklaşımı da esirgemeyen Gençlik, Michael Caine’in canlandırdığı besteci Fred ile Harvey Keitel’in canlandırdığı yönetmen arkadaşı Mick’i tatilleri boyunca izliyor. İki yaşlı adam, İsviçre’de lüks bir spa tesisinde ölüm, yaşlılık, sanatçılar, prostat, Miss Universe ile gençlik anılarından söz ediyor, kendilerini ve hayatı gözden geçiriyorlar. Cannes’da Altın Palmiye için yarışan Gençlik, Sorrentino’nun alâmetifarikası ilginç kamera açıları, çarpık yüzler, muhteşem müzikler ve stilize görseller geçidiyle yine nefes kesici bir seyirlik sunuyor.

Neden İzlenmeli: İtalyan Sineması’nın sön dönem ustalarından biri olan Paolo Sorrentino’nun, zaten başlı başına bir ekole dönüştüğünü düşünürsek Youth, hakkında hiçbir bilgiye bakmaya dahi gerek kalmayacak derecede ilgi çekiyor kesinlikle. Hele ki zengin oyuncu kadrosu ve görkemli sinematografisini de işin içine katarsak, birçokları için Filmekimi’nin kaçırılmaması gereken filmlerinde listenin başında duruyor.

Yearning

Küçük bir film çekim ekibi, İstanbul hakkında bir TV filmi çekmek üzere Almanya’dan şehre gelir. Bir gün, kurgu odasında, yönetmen ham filmlerde çekimler sırasında görmediği bazı şekil ve suretleri fark eder. Kamera, hayaletleri yakalamıştır. Durumu takıntı haline getiren yönetmen, günden karanlığa, yaşayan şehirden geçmişin şehrine doğru geçerken İstanbul’un birçok yönüne de değinecektir: Eski mahallelerin yıkılması ve yenilenmesi, göçmen işçiler, hükümete karşı direniş, şehirde yaşayan çok çeşitli dinler ve topluluklar, İstanbul’un tuhaf derecede melankolik özü… Hasret, Türkiye prömiyerini, film ekibinin katılımıyla Filmekimi’nde yapıyor.

Neden İzlenmeli: Bu yılki İstanbul Film Festivali’nde patlak veren protestolar sonrasında gösterimi iptal edilen filmler arasında olan Hasret, bu yılın en büyük cevherlerinden biri. Belgesel ve kurgusal hamlelerin iç içe geçtiği; İstanbul üzerinden, tarihten felsefeye değin uzanan ve bu sırada politikaya dönük eleştirileri de eksik etmeyen film, eğer kaçırırsanız bir daha izleme fırsatı bulamayabileceğiniz şaheserlerden biri.

Dheepan

Cannes’ın en büyük ödülünü kazanan Pas ve Kemik ile Yeraltı Peygamberi filmleriyle tanıdığımız Jacques Audiard’ın son filmi, Paris’te Sri Lankalı üç mülteci üzerinden tüm dünyadaki sığınmacıların çektiği zorlukları ele alıyor. Filme adını veren Dheepan’ı 1980’lerde Tamil Kaplanları’nda çocuk asker olan romancı Antonythasan Jesuthasan canlandırıyor. Sri Lanka’da sona eren iç savaştan kaçabilmek için Dheepan, bir kadın ve bir kız çocuğuyla bir aileymiş gibi davranarak mülteci olarak Fransa’ya gider. Paris dışında bir toplu konuta yerleştirilen üçlü, bir yandan göçmen olarak kültür çatışmasını aşmaya çalışırken bir yandan da gündelik şiddetle ve “ailevi” meselelerle uğraşmak zorunda kalacaktır.

Neden İzlenmeli: Cannes’da büyük ödüle uzanmasıyla oldukça büyük tartışmalara sebep olan film, hiç kuşkusuz herkesin merakını yeterince uyandıracak kadar gizem oluşturmuş durumda. Gerçekten avangart bir şaheser mi yoksa başarısız bir deneme mi olduğuna karar vermek için bile izlemeye değer.

Baskın

Baskın, beş polisin gece devriyesi sırasında gelen bir yardım çağrısı üzerine destek için gittikleri terk edilmiş tarihi bir Osmanlı karakolunda başlarına gelenleri konu eden bir geceyarısı filmi. Dünya prömiyerini eylül ayında Toronto Film Festivali’nin “Midnight Madness” seçkisi kapsamında gerçekleştiren Baskın, Can Evrenol’un aynı adlı ödüllü kısa filminden uyarlandı. Baskın’ın Türkiye prömiyeri, Filmekimi’nde yapılıyor.

Neden İzlenmeli: Son dönemde büyük bir patlama yapmasına karşın, gittikçe birbirinin kopyası işlerin ortaya çıkmaya başladığı Türk korku filmi furyasının tamamen dışlında bir yapım olarak dikkat çeken Baskın, özellikle yurt dışındaki festivallerde oldukça beğeni toplamayı başarmış durumda. Hele ki artık tümden bir jargon haline gelen cin temasından tamamen kurtulmasıyla dikkat çeken film, yönetmenin ilk uzun metrajlı yapımı olmasıyla da dikkat çekiyor.

Irrational Man

Mantıksız Adam, Woody Allen’ın benzersiz dünya görüşünün katıksız bir temsili: “Varoluşun tamamen anlamsız bir sıradanlık olduğuna inancım sonsuz” diyor büyük yönetmen. “Zihni kaşıyan gerilim dolu bir film” sözleriyle övülen Mantıksız Adam’ın merkezinde yaşama arzusunu yeniden kazanmak isteyen felsefe profesörü Abe Lucas var. Hayatta ne zevk ne de bir anlam bulamayan Abe, duygusal açıdan dibe vurmuştur. Ders vermeye başladığı küçük bir kasabadaki üniversitede iki kadınla yakınlaşır: Mutsuz evliliğinde debelenen öğretim üyesi Rita ile en iyi öğrencisi Jill. Talihin bir oyunuyla Abe öyle bir karar vermek zorunda kalır ki tüm dengeleri ve ilişkileri alt üst olur. Mantıksız Adam ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yaptı.

Neden İzlenmeli: İlerleyen yaşına karşın hala büyük bir azimle film çekmeyi sürdüren Woody Allen’in son filmi; özellikle bir felsefe profesörünü merkezine almasıyla sinemada varoluşa dair tatlar arayan izleyici için tam anlamıyla biçilmiş kaftan. Bir de buna Woody Allen’ın artık klasikleşmiş anlatısı eklenince gitmenin farz olduğu filmlerin başında geliyor.

The Lobster

Köpek Dişi, ardından Attenberg ve Alpler’de toplumsal kodları yıkarken akıllarımızı karıştırmayı alışkanlık haline getiren Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos, ülkesi dışında çektiği ilk filmi The Lobster’da izleyiciyi distopik bir geleceğe götürüyor. Hollywood yıldızlarını oyuncu kadrosunda bulunduran The Lobster, bekâr olmanın yasadışı olduğu, bu suçu işleyenlerin, seçtikleri bir hayvana dönüştürüldüğü bir dünyada geçiyor. Karısı tarafından terk edilen çaresiz bir adam tuhaf, gerçeküstü, sıra dışı, huzursuz edici kuralların hüküm sürdüğü bu toplum düzenine ayak direyecektir.

Neden İzlenmeli: Son dönemin en dikkat çeken auteur’lerinden biri olan Yorgos Lanthimos’un şimdiden kendine has bir hayrat kitlesinin oluştuğu söylemek yanlış olmaz herhalde. Özellikle önceki filmlerindeki sıra dışı ve sert anlatıları düşündüğümüzde The Lobster’da bizi bekleyen şeyi tahmin etmek pek zor değil.

Valley of Love

“12 Kasım 2014’te Ölüm Vadisi’nde olun. İkiniz de. Beni bekleyin, çünkü döneceğim. 24 Mart’ta 16.00’da öldüm; 12 Kasım haftası, söz veriyorum ki yeniden buluşacağız.” Dünyaca ünlü oyuncular Isabelle Huppert ve Gérard Depardieu 35 yıl sonra ilk kez bir araya geliyor ve eskiden evli, uzun yıllardır görüşmemiş ünlü oyuncular Isabelle ile Gérard’ı canlandırıyor. Oğulları Michael’dan bir mektup alınca yıllar sonra yeniden buluşan Isabelle ve Gérard, eğer Michael’ı bir daha görmek istiyorlarsa Kaliforniya’daki Ölüm Vadisi’ndeki yedi durağa uğramalıdırlar. Oysaki Michael, altı ay önce kendini öldürmüştür. Durumun tuhaflığını göz ardı eden çift, yine de talimatları yerine getirmeye karar verir.

Neden İzlenmeli: Amerika’nın çorak topraklarında geçen bir Fransız filmi olması bile zaten yeterince ilgi çekiciyken bir de sinema tarihine geçmiş iki oyuncuyu buluşturmasıyla bunu katlayan Valley of Love, Filmekimi’nin sürpriz filmlerinden biri. Farklı tatlar arayanların özellikle kaçırmamalı.

Freeheld

Beyazperdeye Philadelphia’nın senaristi tarafından uyarlanan Aşka Özgürlük, Laurel Hester ile Stacie Andree’nin gerçek aşk hikâyesiyle eşitlik, adalet ve medeni haklar mücadelesini anlatıyor. Takdir belgeli bir kadın komiser olan Laurel, kendisine dördüncü evrede kanser teşhisi konduğunda tazminatını eşi Stacie’ye devretmek ister. Ne var ki bölge yetkilileri bu talebe karşı çıkar. Tuttuğunu koparan bir dedektifle bir aktivist Laurel ile Stacie’nin yanında yer alarak hem emniyet mensuplarını hem de sıradan vatandaşları harekete geçirecektir. Hem kişisel hem de siyasal bir mücadeleyi ele alan bu dokunaklı cesaret hikâyesi ilk gösterimini Eylül ayında Toronto Film Festivali’nde yaptı.

Neden İzlenmeli: Julianne Moore ve Ellen Page’in başrollerinde yer aldığı film, naif hikayesi ile minimal anlatısıyla; biyografik bir dram olarak dikkat çekiyor. Ayrıca yönetmen koltuğunda, 2002’de çektiği Victor’un Uyanışı ile büyük bir başarı kazanan Peter Sollett’in oturması da Freeheld’in dikkat çeken yanlarından biri.

Carol

Suç ve gerilim romanlarının usta yazarı Patricia Highsmith’in kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı 1952 tarihli romanı, 11 yıllık bir yapım sürecinden sonra beyazperdede. Amerika’da ilişkilerin karanlık yüzüne bakan yönetmen Todd Haynes, şahane kadrosu ve olağanüstü sanat tasarımıyla yılın bu en çok övülen filminde 1950’lerin New York’unda iki kadının yasak aşkını anlatıyor. Tezgâhtarlık yapan ve başka bir hayat düşleyen Therese, yürümeyen evliliğinden bunalmış çekici Carol ile tanışır. Birbirlerine iyice bağlanmışlarken ilişkileri ortaya çıkınca her şeyi artlarında bırakıp yollara düşerler.

Neden İzlenmeli: Rooney Mara ile Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanmasının yanı sıra etkileyici bir dönem filmi atmosferi sunmasıyla övgü toplayan Carol, Cate Blanchett’in etkileyici oyunculuğuyla birlikte özellikle tarihi filmlere ilgi duyanlar için oldukça merak uyandırıcı yapımlardan biri.

The High Sun

Üç farklı dönemde geçen, aynı oyuncularla işlenen üç farklı aşk hikâyesi; yıllar süren etnik düşmanlıklarla örselenmiş iki komşu Balkan köyü… Hırvatistan’ın Oscar adayı bu duygusal dram, bu ülkede son yıllarda çekilmiş en iyi filmlerden. 1991: Savaş öncesinin nefret ve korkuyla örülü atmosferinde aşk yasak bir lüks neredeyse. 2001: Savaş bitti, ama süregiden bir ilişki yaşamak neredeyse imkânsız. 2011: Aşk kök salabilir, ama ancak âşıklar geçmişlerinden kopabilirse.

Neden İzlenmeli: Başta Cannes olmak üzere birçok festivalden onlarca ödülle dönen ve Balkanlar’da bir dönem yaşanmış acıları farklı bir şekilde ele alan The High Sun, Filmekimi’nin bir diğer sürpriz filmlerinden biri. Elbette yaşananlar olayları o dönemin canlı tanıkları tarafından anlatmasıyla kendine has bir önem kazandığını da belirtmek gerek.

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information