Alman sinemasının en güncel ve en başarılı örneklerini Türkiye’deki sinemaseverlerle buluşturan Kino 2019 programına dair detayları proje koordinatörleri Fügen Uğur ve Engin Ertan’la konuştuk.

Söyleşi: Güvenç Atsüren

Deşifre: Sıla Şahinöz

Fotoğraflar: Emir Çantay

Güvenç Atsüren: Kino fikri nasıl ortaya çıktı, bu süreç nasıl gelişti ve ilerledi?

Fügen Uğur: 2015’de German Films ile birlikte böyle bir program yapmak istedik. Onlar, Türkiye’de Alman filmlerinin gösteriminin hem sayı hem de kapsam olarak arttırılması ve daha iyi tanıtılmasını istiyorlardı ve Goethe-Institut da böyle bir proje için en uygun kurum. İş birliğimiz bu şekilde oluştu. En baştan itibaren İstanbul Film Festivali ile Ankara Uluslararası Film Festivali ile birlikte çalışalım, oradan başka şehirlere de götürürüz diye düşündük. O günden beri Kino devam ediyor. Bu sene 5. yılımız olacak.

Engin Ertan: Başka ülkelerde German Films’in düzenlediği benzer organizasyonlar var. Bazı ülkelerde tek bir şehirde yapıyorlar, bazılarındaysa Türkiye’de olduğu gibi çeşitli şehirleri turlayarak ilerliyorlar. Türkiye’de en başta 4 şehir olması düşünülmüştü. Bu şehirlerde Goethe-Institut bulunduğu için İstanbul, Ankara ve İzmir kesindi. Diyarbakır da bizim önerimizle dâhil oldu. İlk yıl 4 şehirde gösterimler düzenledik. İkinci yılımızda Eskişehir’e gittik, sonraki yıllardaysa Gaziantep’i denedik. Şimdi beş şehir olarak devam ediyoruz.

Güvenç Atsüren: Diyarbakır’da Kino’ya nasıl bir ilgi var?

Fügen Uğur: Daha önce Goethe-Institut olarak Diyarbakır’da kültür projeleri yapmıştık. Diyarbakır’da çok büyük bir potansiyel var ve dolayısıyla orada böyle bir şey yapmak istedik. İnsanların sevdiği şeyleri yapmak için elimizde imkân varsa yapalım dedik.

Engin Ertan: Diyarbakır’a ilk gidişimiz, bölgede gündelik hayatın ciddi anlamda sekteye uğradığı bir döneme denk geldi. Mevcut koşullar nedeniyle çoğu kültür etkinliği gerçekleşemiyordu. Buna rağmen gösterimleri yaptık ve orada sinema takip eden kitlenin ilgisi yüksek oldu. Ziyaret ettiğimiz şehirler arasında en sadık izleyici kitlesine sahip olanlardan biri Diyarbakır. Diyarbakır gösterimleri hep çok iyi geçiyor.

“Seçkide ‘sanat filmi’ ya da ‘festival filmi’ diyeceğimiz yapımlar da yer alıyor. Onun dışında genel kitleye hitap eden ticari ya da tür sinemasından örnekler de olsun istiyoruz.”

Güvenç Atsüren: Seçkileri oluştururken filmleri neye göre belirliyorsunuz?

Engin Ertan: İstanbul Film Festivali’nde başladığımız için en belirleyici unsur Berlin Film Festivali oluyor. Program büyük ölçüde Berlinale sonrasında şekilleniyor, çünkü Berlin’den mümkün olduğunca fazla filmi programa dâhil etmeye çalışıyoruz. İstanbul ve Ankara film festivalleri ile iş birliği yapmak da program için büyük bir avantaj oluyor. Ülkedeki iki önemli uluslararası festival söz konusu olunca, yakın tarihli filmleri programa dâhil etmek biraz daha kolaylaşıyor.

Fügen Uğur: İstanbul Film Festivali, Berlin Film Festivali’nin arkasında olmasa, biz Kino gösterimlerine bir festival dâhilinde başlamasak, birçok filmi almakta zorluk çekeriz. Zira dağıtımcılar filmlerin önce büyük festivallerde gösterilmesini istiyorlar.

Engin Ertan: Programımıza Berlinale yarışma filmlerinden almaya özen gösteriyoruz. Bu yıl iki tane var: Oyunbozan – Systemsprenger ve Evdeydim, Ama – Ich war zuhause, aber. Fakat seçkide sadece yarışmadan filmler yok. Panaroma ve Forum gibi diğer bölümlere de mutlaka bakıyoruz. Elbette Alman filmlerinin yer aldığı Perspektive Deutsches Kino bölümüne de… Bu sene o bölümden Oray var örneğin. Mümkün olduğunca çeşitlilik gözetmeye çalışıyoruz. Benim çok tercih ettiğim bir tanım değil ama seçkide “sanat filmi” ya da “festival filmi” diyeceğimiz yapımlar da yer alıyor. Onun dışında genel kitleye hitap eden, ticari ya da tür sinemasından örnekler de olsun istiyoruz. Yani, bir denge tutturmaya çalışıyoruz. Seçkiye mutlaka belgesel filmler dâhil etmeye çalışıyoruz. Önceki yıllarda Diyarbakır’da animasyon filmler de göstermiştik. Seçkideki film sayısı çok fazla olmasa bile, bir çeşitlilik yakalamaya çalışıyoruz.

Fügen Uğur: Filmleri seçerken German Films ile de konuşuyoruz. Seçkiyi onlarla birlikte yapıyoruz, onların da önerileri oluyor. Yılın tamamına yayılmış bir program olduğu için sonbahar aylarına gelince yeni festivallerden yeni filmler çıkmış oluyor. Çoğu Alman filmi, Türkiye’de vizyona girmiş olsa bile, Diyarbakır ya da Gaziantep’te bu şansı elde edemeyebiliyor ya da çok kısıtlı bir şekilde gösteriliyor. Biz o filmleri de programa dâhil ederek daha fazla kişiye ulaştırmaya çalışıyoruz.

Engin Ertan: Önceki yıllarda Toni Erdmann veya Paramparça – Aus dem Nichts yılın ikinci yarısında programa dâhil ettiğimiz filmlerdi.

Güvenç Atsüren: Bir kısmından bahsettik ama bu sene programda başka hangi filmler yer alıyor?

Engin Ertan: Filmler şehirlere göre çeşitlilik gösterebiliyor. İstanbul ve Ankara’daki programı her yere götürmüyoruz. Bu hem iş birliği yaptığımız festivallerin kendi öncelik ve istekleriyle bağlantılı, hem de şehirden şehre programın ve konukların farklılık göstermesi için tercih ettiğimiz bir şey. 2019 Berlin Duvarı’nın yıkılışının 30. yıl dönümü. Kino 2019 programında da Doğu Almanya’nın son döneminde geçen iki film var. Bunlardan biri Türkiye’de ilk kez Ankara’da gösterilecek Gundermann. Film gerçek bir hayat hikâyesi anlatıyor. Gundermann, Doğu Almanya’da bir yandan işçi olarak çalışan, diğer yandan müzisyen olarak ün kazanan birisi. Berlin Duvarı yıkıldıktan bir süre sonra, aslında Doğu Almanya döneminde istihbarat servisi için çalıştığı ortaya çıkıyor. Buna rağmen popülaritesini yitirmiyor… Bu, Almanya’da çok beğenilen bir film. Alman Film Ödülleri’ne de pek çok dalda aday oldu. Doğu Almanya’da geçen bir diğer film ise Adam ve Evelyn. İlk kez Venedik Film Festivali’nde Eleştirmenlerin Haftası bölümünde gösterilmişti. Bir roman uyarlaması ve 1989 yazında genç bir çiftin, Macaristan’a tatile giderken Avusturya sınırı açılınca Doğu Almanya’yı terk edip etmemek konusunda kendi aralarında yaptıkları bir değerlendirmeyi anlatıyor.

Programda benim en sevdiğim filmlerden birisi, Ulrich Köhler’in geçtiğimiz yıl Cannes’da gösterilen Odamda – In My Room’u. İstanbul ve Ankara’da olmayan filmler de var: Neden Yaratıcıyız – Why Are We Creative ve Atlas. Onları sonbaharda diğer şehirlere götüreceğiz.

“Bu şehirlere sadece filmleri götürmüyoruz, film ekiplerinden konuklarımız da oluyor ve söyleşiler yapıyoruz.”

Güvenç Atsüren: Filmler İstanbul ve Ankara’da festival kapsamında yer alırken diğer şehirlerde ise tekil etkinlikler olarak gösteriliyor. Bunlarda hem seyirci ilgisi hem de seyirci profilleri olarak bir farklılık görüyor musunuz?

Engin Ertan: İstanbul ve Ankara’daki gösterimler festivallerin bünyesinde gerçekleştiği için, bu şehirlerde ulaştığımız kitle festival izleyicisi. İzmir’de bu tarz bir uluslararası film festivali yok. Kısa metraj film festivalleri, kültür kurumlarının veya üniversitelerin programları var.

Fügen Uğur: İzmir’deki gösterimleri Fransız Kültür Merkezi’nde yapıyoruz. Hem Fransız Kültür Merkezi hem de Goethe-Institut’un ulaştığı bir kitle var. Son iki senedir İzmir’de üniversitelerle de yakın bir iş birliğimiz oluştu. Onların film kulüplerinin, iletişim fakültelerinin öğrencileri ve hocaları yoğun ilgi göstermeye başladı. Bu durum çok hoşumuza gidiyor. Diyarbakır’daysa öteden beri genç bir kitle ilgi gösteriyor. Bu şehirde Diyarbakır Sanat Merkezi ile çalışıyoruz. Onlar Diyarbakır’da sanata ilgi duyan kitleyle sürekli iletişim hâlindeler. Dolayısıyla onların kitlesi çok büyük ilgi gösteriyor. Basında da yer alıyoruz. İzmir’de radyo röportajlarıyla tanıtım yapmaya çalışıyoruz. Diyarbakır’da gazetelere ulaşıyoruz. İki şehirde de salonlar doluyor.

Engin Ertan: Az önce çeşitlilikten bahsettik. Son birkaç yılda programa müzik temalı filmler koymaya çalıştık. B-Movie, Shut Up and Play the Piano gibi filmler gösterdik. Bu filmler İzmir’de genç seyircilerin daha fazla ilgisini çekti.

Diğer yandan, Diyarbakır’da çok aktif film kulüpleri var. DSM onlarla bağlantıya geçerek film kulüplerinin üyelerini etkinliklerimize çağırıyor. Diyarbakır’da seyirciler gösterimlerden sonra filmler hakkında konuşup, tartışıp birbirleriyle diyaloga geçiyorlar. Tam eski festival havası yaşanıyor orada.

Güvenç Atsüren: Kino’nun bu yıl beşincisi düzenleniyor. Gelecek yıllar için daha fazla şehre yayılmak gibi bir planınız ya da ilerisi için yapmak istediğini şeyler var mı?

Fügen Uğur: Böyle bir etkinliği organize etmek için çok çaba göstermek gerekiyor. Bizim için böyle bir sınır olsa da ilgi büyük. Başka şehirlerden de talep geliyor. Belki Batı’da bir şehre daha gidebiliriz.

Engin Ertan: 5 yıl içerisinde program devam ettikçe görünürlüğümüz bayağı arttı. Evet, başka şehirlerden talepler geliyor. Biz de gitmek istiyoruz ama bunun gerçekleşmesi, yıl içerisindeki proje dağılımına ve diğer birçok şeye bağlı. Belki birtakım şehirler değişebilir, farklı yerler denenebilir.

Bu arada eklemek lazım; bu şehirlere sadece filmleri götürmüyoruz, film ekiplerinden konuklarımız da oluyor ve söyleşiler yapıyoruz. Oyunbozan filminin ekibi geçen hafta İstanbul’daydı. Oray’ın yönetmeni de burada ve Ankara’ya da gelecek. Seyirciler gösterimlere gelip film ekipleriyle konuşmak, tanışmak ve sorularını yöneltme imkânı bulabilirler.

Güvenç Atsüren: Çok teşekkür ederim.

Fügen Uğur: Biz teşekkür ederiz.

Engin Ertan: Teşekkürler..

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information