Yazar Puanı
Puan - 72%
72%
Gizemli Dil, bir kadının bir erkeğe, bir bireyin bir kuruma karşı verdiği mücadeleyi hiçbir şekilde didaktik olmadan, duyumsal bir biçimde aktararak, iktidar erki karşısındaki mağduriyeti ve mücadeleyi anlatan Kafka’dan Foucault’ya uzanan o halkada kendine bir yer buluyor.
“Bütün bir yaşamı Shakespeare’de bulabilirsiniz.” Böyle diyor tüm hayatını torununun neden konuşamadığını bulmaya adamış bir psikiyatr olan Lionel. Torunu Liv’in, konuşmamayı tercih ettiğine kanaat getirmiş ve onun, olduğu gibi olma hakkına saygı göstermiş. Fakat, kapıda ölüm gözüktüğünde, konuşmayan bu yetişkin kadını geride bırakırken içini rahat ettirmek istemiş ve hem en yakın arkadaşının oğlu hem de öğrencisi olan Michael’ı çağırmış. Önce Liv’i ve Lionel’i anlamaya çalışan Michael, Lionel’in ölümü ile Liv’i tedavi etmek zorunda olduğunu düşünmeye başlıyor; sonrasında ise, Liv, bağımsız bir kadın, zeki ve entelektüel bir birey olarak kurumsal (psikiyatri ve tıp) ve bireysel (Michael) iktidarları karşısına alarak çetin bir mücadeleye girişiyor.
Catherine Eaton aynı adlı kısa filminden temellenerek çektiği bu ilk uzun metraj filminde, İrlandalı oyun yazarı Bryan Delaney ile çalışmış. Liv rolünü de kendi üstlenen Eaton, bir ilk filme göre oldukça başarılı bir iş çıkarmış. Dedesi öldükten sonra yalnızca Shakespeare oyunlarından replikler ile konuşmaya başlayan Liv’i canlandırırken, Eaton, Elizabeth dönemi Globe Tiyatrosu oyuncuları gibi kılıktan kılığa giriyor; bize Shakespeare’in pek de gündelik olmayan dilinin aslında neden böylesine evrensel ve tüm yaşamı kapsayacak kadar güçlü olduğunu hatırlatıyor. Teddy Sears’ın canlandırdığı Michael ise, edebiyata karşı pozitivizmin sesi gibi. Hayatı fenni olgular ile anlamlandırabileceğine inanmış Michael, bir insanın “normal” olmayan bir tercih yapabilme özgürlüğüne saygı duymuyor ve Liv’in akıl hastanesine kapatılmasına sebep oluyor. Ancak, tıp, kurumsal iktidar olarak o kadar güçlü ki, kendisi de onun karşısında çaresiz ve güçsüz kalıyor bir yerde.
Gizemli Dil: Öteki Kalmayı Seçmek
Gizemli Dil, minimal bir film. Filmin, kullandığı mekânlar da meselesi ile, hikâyesinin gidişatı ile keskin bir değişime uğruyor. İlk kısımda, mümkün olduğunca doğayı kullanıyor. Sanayi Devrimi öncesi tiyatrosu, şenlikleri, daha arkaik dostlukları, Shakespeare’in yaşadığı döneme benzer bir eğlence anlayışını izliyoruz yer yer. Hayat daha basit, özlenen şeyler arasında yorulmadan yüzmek var mesela. Fakat, Liv’in kapatılması ile, mekânlar klostrofobik olmaya başlıyor. Artık kamera temiz havaya çıkmıyor hiç. Sıkışmışlık hissi, çaresizlik hissi, insanın kendi seçtiği hayatı yaşamak için başka mekanizmaları ikna etme zorunluluğu yansıyor kameraya. Oysaki, “keşfedilmemiş bir coğrafya” olarak zihne yapılan pek çok farklı yolculuk var ve Liv de o yolculardan yalnızca biri. Bir kaşif ve bunu, sınırları çizilmiş bir sistem içerisinde tarif etmek zorunda bırakılıyor.
Filmin ilk yarısında Lionel, Michael’a Liv’e neler okuduğunu söylerken, ilk önce Foucault’nun adını veriyor. Bu, şüphesiz ki tesadüfi değil. Öteki olmayı seçmiş bir kadının “normalleştirilmeye” karşı verdiği mücadeleyi izliyoruz. Onun tercihi ile uzun yıllar sonunda anca uzlaşabilmiş “ünlü psikiyatrist” dede, Michael’ın gençliği gibi. Bilimsel, pozitivist tedrisattan geçmiş Lionel ve Michael, Liv’e hayatı dar ediyorlar farklı zamanlarda da olsa. Önce Lionel, sonrasında da Michael, hayatta bazı soruların cevaplarının edebiyatta gizli olabileceğini kabullenmek zorunda kalıyorlar belki de.
Gizemli Dil, bir kadının bir erkeğe, bir bireyin bir kuruma karşı verdiği mücadeleyi hiçbir şekilde didaktik olmadan, duyumsal bir biçimde aktararak, iktidar erki karşısındaki mağduriyeti ve mücadeleyi anlatan Kafka’dan Foucault’ya uzanan o halkada kendine bir yer buluyor.