Dünyanın birçok yerinden kısa filmleri ağırladığımız Haftanın Kısa Filmi köşemizde bu hafta yerli bir yapım olan Asfalt’a yer verdik.

Öncelikle ülkemizdeki kısa filmlerin konumu hakkındaki birkaç kişisel düşüncemi dile getirmek isterim. Ülkemizde sene içerisinde üretilen kısa film sayısı fazlayken bu filmlere ulaşmanın oldukça zor olduğunu söyleyebiliriz. Gerek kısa filmlerin gönderildiği festivallerin “bir yerde yayınlamama” şartı olsun gerekse de yerli kısa filmlerin toplanıp derlendiği bir platform eksikliği olsun bu konu henüz bir çözüme ulaşmadı. Üstelik bu kısa filmlerin çoğunu da festivallerde adaylık ya da ödül almasıyla adlarını duyabiliyoruz. Oysa ödül alsın veya almasın ülkemizde çekilen bütün kısa filmlere kolaylıkla ulaşabilmek gerek. Bu sorunun ülkemizde kısa film seyircisinin de oldukça az olmasına sebep olduğunu söyleyebiliriz. Yerli kısa filmlerin yayılmasının, mantığının kavranmasının ve geliştirilebilmesinin en önemli etkenlerinden birinin bu olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden dünyanın birçok yerinden kısa filmleri ağırladığımız Haftanın Kısa Filmi köşemizde bu hafta yerli bir yapıma yer vermek istedim. Süleyman Demirel’in yönetmenliğini üstlendiği kısa film Asfalt, 2016’da 23. Adana Film Festivali’nde en iyi deneysel kısa film dalında jüri özel ödülünü aldı.

Asfalt: Yaşam Ve Ölüm Arasında Pastoral Bir Yolculuğa Çıkarıyor

Öncelikle Asfalt filminin hikayesine değinmekte fayda var. İbrahim adlı bir adamın hamile olan karısıyla birlikte bir taksinin arka koltuğunda oturduğunu görürüz. İbrahim’in babasıyla olan telefon konuşmasından çiftin bir düşük yapma ihtimali üzerine doktora gittiğini anlarız. Demirel, İbrahim ve babasının arasındaki diyalogla aslında Türkiye’deki aile yapısının ufak bir özetini çıkarıyor. İbrahim’in babasının çocuk düşme ihtimalinin annenin suçu olduğunu öne sürmesi ve filmin sonunda aynı şüphelere İbrahim’in de sahip olması Türkiye’de kadının aile içerisindeki konumunun en iyi özeti. Ataerkil bir yapıya sahip aile yapımızda kadının ve annenin doğurganlık gibi mucizevi sayılabilecek bir özelliğinin bile erkeğin baskısı altında olduğunu gözler önüne seriyor.

Süleyman Demirel’in Asfalt filmi hikayesinden ziyade anlatı biçemiyle daha çok dikkat çekiyor. Çoğunluğu plan-sekans gibi görünen filmde Süleyman Demirel, karakterlerin içerisinde hapsolduğu aracın içinden bir an bile ayrılmanıza izin vermiyor. Bunun yanı sıra hastaneye gidiş ve hastaneden dönüş kısımlarında kadının gözünden dış dünyanın değişiminin anlatıldığı yerler ise takdire şayan. Doğum ve ölüm arasındaki yaşam döngüsünü pastoral bir şiir gibi gözler önüne seren bu anlatım biçimi, görsel ve işitsel anlamda baskın sayılabilecek final sahnesiyle de duyguları doruğa çıkarıyor.

Film hakkında konuşulacak çok şey var fakat sizleri bu güzide kısa filmimiz ile baş başa bırakalım.


Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information