Haftanın Kısa Filmi köşemizde bu hafta, yıldırım düşmesi sonucunda hafızasını yitiren bir hayalet ve ona yardımcı olmaya çalışan genç bir erkeğin arkadaşlığına odaklanan animasyon Mon Ami qui Brille Dans la Nuit var.
Hayaletler, gerek sinemada gerek diğer kültür-savaş disiplinlerinde korku unsuru olarak değerlendirilirler sıklıkla. Dünyada kalanları bir şekilde “rahatsız eden” ölüler olarak tanımlayabileceğimiz hayaletlerin özellikle geçmişte üzerlerine beyaz çarşaflar geçilirmiş kişilerce temsil edildiği hepimizin malumu. Fakat günümüzde böyle bir temsilin herhangi bir ürkütücülüğü kalmadı. beyazlar içindeki hayaletler, David Lowery imzalı A Ghost Story‘de olduğu gibi yoğun bir dramanın ya da Sergio Caballero’nun yönettiği Finisterrae’de olduğu gibi absürt bir anlatının parçası olarak kendinlerini var ediyorlar artık. Grégoire de Bernouis, Jawed Boudaoud, Simon Cadilhac ve Hélène Ledevin’in birlikte hayata geçirdikleri kısa animasyon Mon Ami qui Brille Dans la Nuit’deki (“Geceleri Parlayan Arkadaşım” olarak Türkçeleştirebiliriz) de tam olarak böyle, ürkütücülüğünü çoktan yitirmiş bir hayalet. Ama kendisinin ciddi bir problemi var. Mezardan çıkıp diğer diğer hayaletler birlikte ebedi mekânına doğru giderken, bir yıldırm çarpmasına maruz kalıyor, bu sebeple hafızasını yitiriyor ve bu hâlde filmin bir diğer karakteri Arthur’un bahçesine düşüyor.
Mon Ami qui Brille Dans la Nuit: İki Kayıp Ruh
Mon Ami qui Brille Dans la Nuit’nin hayaleti, Arthur’un bahçesine düştüğü andan itibaren ait olmadığı bir dünyada kendini kaybetmiş birine dönüşüyor. Çünkü ne kim olduğunu, ne yakınlarını ne de nasıl öldüğünü hatırlıyor. Bu bilinmezlik hâli hayaleti, terapi seanslarına, bir benlik arayışına itiyor. Fakat bu arayış sırasında sürekli onun yanında olan, geçmişini yeniden keşfetmesi için elinden geleni ardına koymayan, onu en azından bir şekilde evinde hissettirmeye çalışan Arthur’a da ayrı bir parantez açmak gerekebilir. Zira kamyonetiyle oradan oraya geçen bir tür işçi olan Arthur’un kendini kaybetme hâli hayaletinden çok farklı değil. Tam da bu nokta da evinin bahçesine düşen kendi gibi “birini” bulan bu genç adamın gündeliğin içinde iyiden iyiye sıkıcılaşmış hayatı anlam kazanıyor ve bu süreçte iki kayıp ruhun yitirdiklerini yeniden bulma arayışına dönüşüyor Mon Ami qui Brille Dans la Nuit.
Fantastik ve gündelik olan arasında çok şık bir yerde konumlanarak dokunaklı bir arkadaşlık hikâyesi anlatan bu kısa animasyon, teknik anlamda da oldukça ilgi çekici detaylar içeriyor. Özellikle gerçek görüntülerin, fotoğrafların üzerine bindirilmiş animasyonlar, gerçek ve fantastik arasında gidip gelen böylesi bir hikâyenin görselleştirmesinde de oldukça işlevsel görünüyor.