Haftanın Kısa Filmi köşemizde bu hafta, kadınlara yönelik sistematik tacizler karşısında medyanın tutumunu oldukça zeki bir noktadan eleştiren Real Talk var.

#MeToo hareketi, yapımcı Harvey Weinstein’ın tacizine uğrayan kadınların bu durumu ifşa etmeleriyle ortaya çıkması sebebiyle daha çok sinema sektörüyle birlikte anılıyor; ama etkisini tek bir sektörden çok daha geniş alanda gösterdiği ve benzer olumsuzluklara ses çıkaran kadınların simgesi konumuna geldiği, geçtiğimiz günlerde Türkiye’de gördüklerimizle bir kez daha kanıtlandı. Hasan Ali Toptaş’ın tacizlerinin sosyal medyada ifşa edilmesiyle başlayan süreç, önce edebiyat dünyasında taşları yerinden oynattı, sonrasında da diğer sektördeki kadınların başından geçenleri anlatmasıyla devam etti.

Artemis Shaw’un yazıp yönettiği 2020 tarihli kısa film Real Talk da, bu konuyu müzik sektörü üzerinden ele alırken ana akım medyanın konuya bakışına son derece eleştirel bir tonda yaklaşıyor.

Real Talk: O Sırada Televizyonda…

Real Talk, “gündüz kuşağı programı” olarak bildiğimiz bir televizyonun programında yaşananları ele alıyor özetle. Genç bir müzisyen adayıyken ünlü bir müzik prodüktörünün tacizine uğrayan ve yaşadığı travmanın etkisiyle kendine başka bir kariyer yolu çizen Natalie ile söz konusu prodüktör Ben Tito bu programın konukları. En başından itibaren Natalie’nin tarafından görünen programın seyri yavaş yavaş değişiyor ve bir noktadan sonra bu programın tamamen Ben Tito’nun imajını düzeltmek adına tertiplenmiş bir PR çalışması olduğu ortaya çıkmaya başlıyor.

Bilindiği üzere, geniş kitlelere ulaşan geleneksel medya araçları genellikle büyük sermayedarların elinde. Ve sahipleri bu “gücü”, düzenin kendilerinin kontrol edebildikleri biçimde devam edebilmesi adına -eğer paylaşacaklarsa- diğer “güçlülerle” paylaşırlar ancak. İşte Real Talk’un eleştirdiği konuların başında da bu geliyor. Yıllarca ana akım televizyon kanallarında görmeye alıştığımız türden bir formatın içinde, kadın hareketinin güç kazandığı bir dönemde, kadınlara yıllardan beri ellerinden alınan hakkı verecekmiş gibi yapıp süregelen düzenin yeniden tahsis edilişini izliyoruz filmde. Ana akım medyanın ikiyüzlülüğü hepimizin artık malumu hâline gelmişken, böylesi bir girişim belki kimseyi şaşırtmıyor ama sinir bozucu etki yapıyor elbette.

Yönetmen Artemis Shaw da, filmin büyük bir bölümünü, tam anlamıyla bir “gündüz programı” gibi dizayn ederek seyircinin algısıyla oynuyor ve nihayetinde yaşanan haksızlığın yarattığı duygusal etkiyi de katlıyor. Programın Natalie’nin yaşananları anlattığı kısmı, canlı renkler, büyük kamera hareketleri ve yumuşak bir ışıklandırmayla tam da bu tattaki bir televizyon programı gibi sunarken, genç kadının nasıl bir saçmalığın içinde bulunduğunu anlamasından sonraki kısımda film daha “gerçekçi” görünmeye başlıyor; bir bakıma Natalie’nin yaşadığı fark edişi, görsel dilindeki değişimle anlatısının bir parçası kılıyor. Bu da Real Talk’un ele aldığı mühim konuya yönelik eleştirilerini daha keskinleştiriyor.

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information