Haftanın Kısa Filmi köşemizde bu hafta Marcus Kryler ve Fredrik Akerström’ün yönetmenliğinde korku ve bilimkurgu türlerinin başarılı bir örneği olan Reset filmini sizler için seçtik.
Söz konusu bilimkurgu ise gerçek hikayelerden daha sonsuz bir evrene sahipsinizdir. Bilim-kurgu türü popüler kültürde biraz daha uzay, zaman, üçüncü türden varlıklar vb. gibi daha fantastik ögelerle ele alınsa da yaşadığımız hayatın içinden, gerçeklikle iç içe bir anlatıma sahip başarılı örnekler de mevcut. Bu hafta sizler için seçtiğimiz Marcus Kryler ve Fredrik Akerström’ün yönetmenliğindeki Reset, bilim-kurgu janrını gerçeklikten beslenerek ve merkezine bilimsel bir kuramı oturtarak başarılı bir şekilde ele aldığını söyleyebiliriz.
Reset: Parçalanan Bir Aile Alegorisi Ve Yapay Bir Cennetten Kaçış
Sophie; kırsal bölgede hiçliğin ortasında bir çiftlikte annesiyle yaşayan küçük bir kızdır. Annesi gece uyumadan önce evden uzak olan ve kısa sürede eve gelmeye söz veren babasının mektuplarını Sophie’ye okur. Bir gece Sophie’nin annesi, mektupların saklı olduğu sandığın anahtarını düşürür. Sandığı annesinden gizlice açan Sophie, babasının gönderdiği mektupları okudukça hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını
Bu filmle ilgili etkileyiciliğiyle göze çarpan ilk şey renk ve mekan kullanımı. Filmin sahip olduğu kontrast ve pastel renkler, filmin ilk karesinden itibaren o dünyanın yapay mı gerçek mi olduğuyla alakalı yerinde bir algı yaratıyor. Pastel renklerin yanı sıra zamansız kostüm ve mekan kullanımı da yaratılmaya çalışan bu yapaylığa hizmet eden bilinçli bir tercih. Filmdeki olayların bir geçmiş mi gelecek mi yoksa şimdiki zaman mı olduğunu kestirebilmek güç. Final sahnesinin ardından filmin evreninin açığa çıkmasıyla tüm bu renk, kostüm ve mekan kodlarının başarılı ve yerinde bir tercih olduğunu söyleyebiliriz.
Filmin hikayesine değinecek olursak burada birkaç noktaya işaret etmek gerekiyor: Wachowski Kardeşler’in Matrix filmi ve felsefe profesörü Nick Bostrom‘un ortaya attığı simülasyon kuramı! Bu kuramı uzun uzadıya anlatmadan “Bir bilgisayar programı içerisinde mi yaşıyoruz?” sorusunu sorduğu şeklinde özetleyebiliriz. Hikayesinin temelini bu soru işaretine dayandıran film, bir ailenin parçalanması, velayet alegorisi, cennet gibi tasvir edilen güzel bir hayatın yalan olduğu ve sonunda da bu yapay cennetten kaçışı anlattığı bir olay örgüsü etrafında ilerliyor. Fakat film kendi evrenini tek bir cümleyle özetleyebilse de o evrenin detayları hakkında (Sophie kötü mü yetiştiriliyor? Anne ile yaratığın ilişkisi ne? vb.) bilgi vermemesi de izleyicide birçok soru işaretini açıkta bırakıyor.