Haftanın Kısa Filmi köşemizde bu hafta, ilk uzun metraj belgeseli ile Sundance Film Festivali’ne seçilme başarısı gösteren yönetmen Benjamin Berman’ın koronavirüs salgını sürecinde yaşadıklarını, son derece yaratıcı bir yöntemle anlatan yeni çalışması The Follow-Up var.
Son dönemde koronavirüs salgını nedeniyle yaşadığımız zorlu süreç birçok sektör gibi sinemayı da etkilemiş durumda. Onlarca önemli eserin seyirci ile bulaşacağı tarih ertelendiği gibi hâlihazırda çekimlerine devam eden sayısız filmin de yapım süreci, haklı olarak (buradan televizyon kanaları tarafından setlerde hâlâ çalıştırılmak zorunda bırakılan emekçilere selam olsun) durdurulmuş durumda. Bu, sektörün daha ziyade görünen yüzü; yaşanan bu süreçten olumsuz şekilde etkilenen adını henüz duymadığımız sayısız sinemacı da var elbette. Bunlardan biri de Benjamin Berman. Uzun süre, kısa metrajlar ve televizyon dizileri üzerine çalıştıktan sonra 2019 yılında ilk uzun metraj belgeseli The Amazing Johnathan Documentary ile Sundance Film Festivali’ne seçilip ciddi bir kariyer sıçramasına imza atmış olan Berman, yeni kısası The Follow-Up’la içinde bulunduğu duruma dair son derece yartıcı bir çalışma koyuyor ortaya.
The Follow-Up: Sınırları Aşan Yaratıcılık
The Follow-Up, hiç kameranın kullanılmadığı, sadece yönetmenin “ekran görüntülerinden” oluşan bir yapım. Bu bağlamda film, bir anlatım stratejisi olarak niteleyebileceğimiz “buluntu görüntü” mantığına yakın bir yerde konumlanıyor ve bunu oldukça işlevsel bir şekilde kullanarak sadece bilgisayar ekranına odaklanarak dahi zekice bir anlatı yakalanabileceğiniz gösteriyor âdeta.
Filmin henüz başında, adını yeni yeni duyurmaya başlayan bir yönetmenin bilgisayar ekranını, bu yönetmen yeni projesini şekillendirmeye çalıştırken, boş klasörler arasında gezinirken görüyoruz. “Sonraki Film” olarak Türkçeleştirebileceğimiz The Follow-Up, bu türden bir kariyer baskısı ile cebelleşen bir sinemacının ruh hâline yakın duracakmış gibi görünen böyle bir girişten sonra başka bir yöne sapıyor; bu süreçte koronavirüs salgını patlak veriyor. Sinema sektörü de yönetmenin hayattan beklentileri de bu yaşananlar karşısında bambaşka bir yola giriyor. Bu yaşadıklarını sadece ekran görüntüleriyle ve bunun yanında, kişinin oyunculardan belli bir ücret karşılığında görüntülü mesajlar alabilmesini sağlayan Cameo isimli platformdan elde ettiği malzemelerle anlatırken yönetmen Benjamin Berman’ın sergilediği hüner, yaratıcılığın ne denli sınırı reddeden olgu olduğuna dair bir kanıta da dönüştürüyor The Follow-Up’ı.