‘’Hak Ettiği Değeri Görmediğine İnandığım Yapımlar’’ serimizde bu sefer dümeni bizim topraklara kırıyoruz. Karşınızda birkaç noktası haricinde çok iyi bir ilk film olan Limonata!

Serimizde şimdiye kadar hak ettiği değeri görmediğini düşündüğüm Community, Carnivale, It’s Always Sunny in Philadelphia, Brooklyn Nine-Nine ve Six Feet Under gibi Amerikan yapımı dizilere yer vermiştik. Bu defa dümeni Amerika’dan topraklarımıza doğru kırıyoruz. Son yıllarda Türkiye Sineması’nda derdini derli toplu anlatabilen en iyi komedi filmlerinden biri olan ve bir ilk filme göre oldukça başarılı olan, yönetmenliğini Ali Atay’ın yaptığı Limonata’yı inceleyelim.

Yeri gelmişken tekrar belirtmek istiyorum; ‘’Hak Ettiği Değeri Görmediğine İnandığım Yapımlar’’ serisinde yazacağım tüm yapımlar herhangi bir nesnel ölçümleme olmadan benim hissiyatımla belirlediğim yapımlar olacak. Kiminiz zaten daha önce bu yapımları duymuş olabilirsiniz, kiminiz ‘’Buna gayet hak ettiği değer verilmişti.’’ diye düşünebilirsiniz ama bana göre yazacağım yapımlar hak ettiği değeri görmediği için birçok insan belki de daha önce bu yapımları duymamış olabilir. Az biraz insana bu güzel yapımları izletebilirsem ne mutlu bana. Limonata da benim için böyle bir yapım. Filmin gişede 76.449 kişiye ulaşması ve birçok insanın daha izlemeden Ali Atay ve Serkan Keskin ismini duyunca filmi direkt Leyla ile Mecnun kafasında zannetmesi beni oldukça üzen ve Limonata’ya hak ettiği değerin verilmediğine inandıran unsurlar.  İzlememe ihtimali olanlar için çok fazla spoiler vermemeye çalışacağım ama yine de bazı yerlerde spoiler verebilirim, şimdiden özür dilerim.

***Yazının bundan sonrası Limonata filmiyle ilgili keyif kaçırıcı detaylar (spoiler içerebilir.***

Ali Atay ve Serkan Keskin dendiği zaman konuya ne yazık ki Leyla ile Mecnun’dan başlamak zorunda kalıyoruz. Birbirlerini normal hayatlarında da oldukça seven bu ekip Onur Ünlü önderliğinde ortaya oldukça güzel ve farklı bir iş çıkardı. Fakat ne yazık ki birçok insanın gözünde Serkan Keskin, İsmail Abi olarak, Ali Atay da Mecnun olarak kaldı. İkisi de birbirinden farklı yüzlerce karakteri defalarca canlandıran, tiyatro kökenli çok iyi oyuncular olmalarına rağmen bir kesim onların İsmail Abi ve Mecnun olmasında ısrar ediyor. Gerçekten de Serkan Keskin’i ve Ali Atay’ı yolda görüp ‘’Hop’’ diye bağırma furyası artık bitmeli.

Limonata’da bu ikiliden Serkan Keskin kameranın önüne, Ali Atay da kameranın arkasına geçiyor ve oldukça da iyi yapıyorlar. Filmde Serkan Keskin’e, bana göre yine hak ettiği değer verilmeyen oyunculardan biri olan filmin senaryosunu Ali Atay’la birlikte kaleme alan Ertan Saban eşlik ediyor. İkilinin enfes oyunculuklarına değinmeden önce filmin konusunu kısaca belirtmekte fayda var. Babası son nefesini vermekte olan Sakip, babasının isteği üzerine yeni öğrendiği üvey kardeşi Selim’i getirmek üzere Makedonya’dan Kocamustafapaşa’ya yollara düşüyor. Sonrası ise leziz bir yol hikayesi. Aslında tam anlamıyla yol hikayesi demek yerine ‘’Yolda Olmanın’’ hikayesi demek bu film için daha şık olur. Yazarlarımızdan Utku Ögetürk’ün eleştirisinde de belirttiği gibi: ‘’Konusundan da anlaşılacağı üzere Limonata için klasik bir yol filmi diyebiliriz. Ancak, bu yol türün birçok örneğinde olduğu gibi sadece ikilinin bir araba içerisindeki yolculuğu olarak değil iki kardeşin birbirini tanıdığı bir serüven olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.’’ Tam olarak ben de böyle düşündüğüm için ‘’Yolda Olmak’’ fikri bana çok güzel geliyor.

Limonata: Yolda Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

Limonata - FilmLoverss

Filmi üç ayaklı olarak düşünebiliriz. Benim en sevdiğim ayağı; ilk ayak, Kocamustafapaşa. Benim gibi üniversite öğrenciliği, ya da hayatı Çapa, Kocamustafapaşa civarında geçen biri için filmin ilk ayağı oldukça eğlenceli ve gerçekçi. Zaten filmin en güzel taraflarından biri bu. Film sizi olmayan bir şeye inandırmak için uğraşmıyor. Serkan Keskin yıllardır Kocamustafapaşa’daki Çevre Tiyatrosu’nda bulunmanın getirdiği avantajla semti bize çok iyi aktarıyor. Semtli insanı, futbol takımındaki gençlerin abiliği duygusunu bize çok iyi veriyor. Sakip’in Makedonya’dan gelip, kardeşi Selim’i Suriçi’nde bulmasıyla ilk ayağımız tamamlanıyor.

İkinci ayağımız ise yol. Rızası dışında bu yola mahkum olan Selim’in duruma alışma süreci, Sakip’in rahatlamış hali ve Kocamustafapaşa’dan Makedonya’ya müthiş görüntüler eşliğinde göz atmamızı sağlayan yol. Bu ayakla ilgili hem çok beğendiğim noktalar hem de eleştireceğim noktalar var. Eleştirdiğim nokta; bu filmin en zayıf noktalarından biri olan drama duygusunu etkileyen nokta. Film sonlarında vermek istediği dram duygusunu kendi gerçekçiliğine uygun olarak bize veremiyor, çünkü; o ana kadar bunun altyapısını tam oluşturamıyor. Eğer yol kısmında karakterlerimizin derinliklerine tam anlamıyla inebilseydik filmin son kısmı çok daha iyi olabilirdi. Övmek istediğim nokta ise yolun inanılmaz eğlenceli oluşu. Özellikle Ciguli’li Bulgar Düğünü sahnesi filmin en iyi sahnelerinden biriydi.

Son ayak ise Makedonya. Makedonya ayağının diğer iki ayağa göre biraz  daha zayıf olmasının sebebi bu kesimlerde filmin dramaya bağlaması, fakat aslında çok güzel başarabileceği bu durumun, karakterlerin derinliği verilmeden kotarılmaya çalışılması gerekçesiyle diğer bölümlere göre eğreti durması.

Son olarak bir de teknik olarak eleştirip Limonata’nın güzel taraflarından devam edeceğim. Filmin teknik olarak bir ses sorunu olduğu ortada. Ne yazık ki bazı sahnelerde replikler oldukça boğuklaşıyor ve oyuncuların söyledikleri tam olarak anlaşılmıyor.

Bu olumsuz yanların yanında Limonatayı değerli kılan bir çok olumlu etken var. Naif ve kalbe dokunan hikayesi, inanılmaz gerçekçi semti ve karakterleri, Serkan Keskin ve Ertan Saban’ın muhteşem oyunculukları. Serkan Keskin’in Bulgaristan’da olduğunu anladığı ilk andaki şaşkınlığı ve saatler sonra ilk sigarasını yaktığında aldığı keyif için bile bu film izlenir. Yine Luran Ahmeti’nin ve ekranda çok kısa süre kalmasına rağmen hepimizi büyüleyen Funda Eryiğit’in de oyunculuklarının çok iyi olduğunu belirtmek gerekiyor.

Ve yeri gelmişken filmin muhteşem müziklerini de övmeden geçmemeliyiz. Filmin müziklerinin, bana göre müzikal anlamda bu ülkeye gelmiş en iyi şeylerden biri olan Gevende grubuna ait olduğunu söylersek müzikleri daha fazla övmemize gerek kalmaz, herkes ortaya çıkan işin ruhunu ve iyiliğini anlar.

İlk film olmasına ve eksikleri olmasına rağmen Limonata, Recep İvedik ve türevlerinin, Youtuberların, matematiği belli BKM yapımlarının giderek ele geçirmeye başladığı Türkiye Komedi Sineması’nda küfrü de, hüznü de, eğlencesi de tam dozunda ayarlanmış film. Selim’in Bulgaristan’da tanıştığı Funda Eryiğit’in canlandırdığı Nihal karakterine ‘’Biz de şampiyon olduk işte’’ dediğinde, Nihal’in ‘’Biz duymadık. Geçen sene Galatasaray şampiyon oldu sokakları görecektin’’ minvalinde konuştuğu sahne bile bu filmin etkileyiciliğini anlatmaya yeter. Herkesin dünyası öyle küçük ki… Herkes kendi sahasında top koşturuyor ve şampiyon oluyor ama bu durum bir ikinci kişiyi asla ilgilendirmiyor.

Umarım Ali Atay oldukça iyi başladığı yönetmenliğe, iyi devam eder ve bizler de bundan sonraki yapımlarının hakkını daha çok verebiliriz. Son olarak belirtmek istiyorum ki: ‘’Limonata un numara film kardaş!’’

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information