Yönetmenliğini Hüseyin Karabey’in yaptığı “Were Denge Min-Sesime Gel” filmi festivalleri dolaşıyor.
Gitmek: Benim Marlon ve Brandom (2008), F Tipi Film (2011) ve Unutma Beni İstanbul (2012) filmleriyle tanınan yönetmen, senarist ve yapımcı Hüseyin Karabey‘in yeni filmi Were Denge Min-Sesime Gel’in başrollerinde Tuncay Akdemir, Selim Bulut ve Sabahettin Dağ yer alıyor.
Daha önce Berlin film Festivali‘nde Dünya premire’ni yapan “Were Denge Min-Sesime Gel” bu hafta başlayan Montreal Dünya Film Festivali’nde gösteriliyor. Daha sonra festival turuna Eylül ayında Uluslararası Milano Film Festivali‘nde ana yarışmada Türkiye’yi temsil ederek devam edecek.
Eylül ve Ekim aylarında festival turlarına sırasıyla Viyana’da düzenlenen LET’S CEE Film Festviali (Ana Yarışma), Batum Uluslararası Film Festivali (Ana Yarışma), Uluslararası Vencouver Film Festivali – Kanada ile devam edecek.
Türkiye’de ise 31 Ekim’de gösterime girmeyi planlayan “Were Denge Min – Sesime Gel” İstanbul Film Festivali’nde En iyi film-Radikal seyirci ödülü, en iyi müzik ve Cineeurope.org ödülünü almıştı. Yine Rotterdam’da düzenlenen 2. Kırmızı Lale Film Festivali‘nde En iyi Film ve En iyi yönetmen ödülü almıştı.
Senaryosu Hüseyin Karabey, Abidin Parilti imzalı olan filmin konusu ise şöyle: 60 yaşındaki Berfe ve 8 yaşındaki torunu Jiyan’ın yaşadığı köyün bütün erkekleri silah sakladıkları iddiasıyla bir jandarma baskını sonucu tutuklanır. Aileleri bu silahları teslim edene kadar serbest bırakılmayacaklardır. Berfe’nin oğlu, Jiyan’ın babası Temo da tutuklananlar arasındadır. Fakat bu iki kadın için önemli bir sorun vardır; ortada silah yoktur, en azından onların bildiği bir yerde. Büyüyen bir çaresizlik içerisinde Berfe ve Jiyan bir silah bulmak ve karşılığında Temo’yu kurtarmak için yollara düşmeye karar verirler.
Hüseyin Karabey film hakkında yaptığı açıklamada,
“Derdim Türkiye’nin yakın tarihinde olan biten hakkında keskin politik bir tavır sergilemek değil, çünkü böyle çatışmaların iki taraf için de ne kadar acıya ve kayba yol açtığını hepimiz biliyoruz. Bu yüzden de, tebessümle gözyaşlarını hayatın kendisinde olduğu gibi bir araya getirecek bir hikâye anlatmaya ve salondan çıktıktan sonra da izleyicinin zihninde yer edecek bir film yapmaya çalıştım. Umarım bu iki kadının ve onlara eşlik eden dengbejlerin yolculuğu aracılığıyla biz de kendimize ve içinde yaşadığımız dünyaya dair bir şeyleri keşfedebiliriz” dedi