2001 yapımı Donnie Darko ile sinema kariyerinde çıkış yapan ve tanınmaya başlayan; özellikle son dönemde birbirinden başarılı yapımlarda karşımıza çıkan yetenekli Jake Gyllenhaal; yarattığı karakterlerle hafızalarda yer etmeyi başarıyor. David Fincher, Denis Villeneuve gibi yönetmenlerle birlikte çalışan ve Zodiac, Enemy, Prisoners, Nightcrawler gibi filmlerde unutulmaz karakterlere imza atan Gyllenhaal saplantılı ve aykırı karakterlerle adeta beyazperdede devleşen Gyllenhaal’un mutlaka izlenmesi gereken 10 performansını sizler için sıraladık.
Mutlaka İzlenmesi Gereken 10 Jake Gyllenhaal Performansı
Donnie Darko (2001)
16 yaşındaki Donnie Darko adındaki bir gencin bazı gerçek dışı olan varlıklar görmesiyle başlayan hikâye, 1980’li yıllarında sonunda gerçekleşiyor. Karşısına sürekli olarak çıkan tavşan kostümlü adam, Donnie’yi “normal” hayattan hızlıca uzaklaştırıyor. Çevresiyle uyum sorunu yaşayan ve oldukça içine kapanık biri olan Donnie için bu durum onu bambaşka diyarlara götürüyor. Artık devam etmesi gereken yoldan sapan Donnie, ailesi ve okulun çizdiği yoldan uzaklaşarak esrarengiz misafirinin izinden karanlık bir yolculuğa çıkar. Gerçek üstü varlıkların fazlasıyla yer bulduğu, filmlerinde sürreal bir dünya yaratan efsanevi yönetmen David Lynch’in izinden giden Richard Kelly imzalı; Jake Gyllenhaal’ın hafızalara kazınan ilk filmlerinden biri olan Donnie Darko, muhteşem bir kurgu ile alternatif bir dünyaya göz atıyor.
Brokeback Mountain (2005)
Tüm kaçış noktalarını birbirlerinde bulan iki erkeğin aşk ve hüzün dolu hikâyesini konu alan Brokeback Mountain; Ang Lee tarafından yönetildi ve Annie Proulx’un kısa hikâyesinden uyarlandı. Filmde aşkı ve aşık olmayı etkileyici bir şekilde yansıtan iki adama Jake Gyllenhaal ve Heath Ledger hayat veriyor. Brokeback Dağı civarında bir çiftlikte tanışan ve birlikte vakit geçirmeye başlayan Ennis ile Jack’in arasındaki ilişki zamanla daha dikkat çekici bir derinlik ve duygusal bir boyut kazanır. Biri çiftçi, diğeri ise rodeo kovboyu olan iki adam farklı karakterlerine rağmen birbirlerine bağlanırlar. Yaşam boyu sürecek olan bu ilişki, kimi zaman kopmalar ve ayrılıklar yaşayacak fakat yeniden iki aşığı buluşturacaktır.
Zodiac (2007)
İzleyiciyi bilmeceler yığını içine bırakmayı seven başarılı yönetmen David Fincher’ın yönetmen koltuğunda oturduğu Zodiac, rastgele seçilen kurbanlarını hiç bir algoritmanın tutmadığı yerlerde öldüren bir seri katilin hikâyesini ele alıyor. Fincher diğer filmlerinde olduğu gibi izleyiciyi, karanlık bir atmosferin içinde bir seri katilin peşinde koşan gazeteci Robert Greysmith, Paul Avery ve dedektif David Toschi’nin yanına davet ediyor. 60’lı yıllarda başlayan ve uzun yıllar süren cinayetler, gazetecilere gelen şifreli mektuplar ve bu olay etrafında bu cinayetleri çözmeye çalışan üç adamın hikâyesinin anlatıldığı film, Robert Greysmith’in aynı adlı romanından uyarlanmış gerçek bir hikâye. Zodiac, saplantılı bir şekilde seri katili bulmaya çalışan, bu durumda çocuklarını ve eşini bile kaybetme aşamasına gelen politik karikatürist Robert Greysmith’in hayatını ve seri katilden gelen şifreli mektupları hikâyesinin merkezine alıyor; filmde Greysmith’e Jake Gyllenhaal hayat veriyor.
Source Code (2011)
Zamanın tanımlamadığı karmaşasının içine dahil olduğumuz filmlerden biri olan Source Code, saldırı düzenlenen bir trene zamanda geriye giderek teröristlerin bulunması ve trendekilerin kurtarılmasını konu alıyor. Dram ve bilimkurgu temasını harmanlamayı başaran hikâyesiyle dikkat çeken filmin başrolünde Gyllenhaal, karşımıza Colter Stevens olarak çıkar. Colter, hız treninde uyanır ve buraya nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yoktur. Cüzdanında da Sean adlı birinin bir kimliği vardır. Aniden trende büyük bir patlama olur ve ardından Colter, bir tecrit birimine gönderilir. Colter, “Source Code” adlı programla Sean olarak davranabilmektedir ve trene her dönüşünde bombacının kimliğini tanımlayabilmesi için sekiz dakikası vardır.
Enemy (2013)
Jose Saramago’nun The Double isimli romanından uyarlanan, Javier Gullon’un senaryolaştırdığı, yönetmenliğini Denis Villeneuve’ün üstlendiği Enemy’de, tarih profesörü olan Adam Bell ile ona çok benzeyen Anthony Clair isimli aktörün hayatlarının geri dönülemeyecek şekilde birbirinin içine geçmesi anlatılır. Jake Gyllenhaal tarafından canlandırılan bu iki karakterin kesişimini izlediğimiz filmin hikâyesi, “Kaos henüz anlaşılmamış bir düzendir.” cümlesiyle başlar ve bizleri ‘Kaos Kuramı’ ile ‘Paralel Evren’in içine bırakıverir. Bu kavramları birlikte ele alan film, izleyiciyi merak duygusuyla sarıp sarmalarken içinden çıkamayacağı bir hikâyeyle karşılaşırız. İzleyiciye gizemli bir gerilim hikâyesi sunan Enemy, Saramago’nun eserinin serbest bir uyarlaması.
Prisoners (2013)
Yine bir Denis Villeneuve ve Jake Gyllenhaal iş birliği… Başrollerinde Gyllenhaal’a başarılı oyuncu Hugh Jackman eşlik ediyor. Adalet kavramını sorguladığımız Prisoners, Maccachusetts eyaletinin Brockton bölgesinde, Şükran Günü’nü kutlamak için bir araya gelen Dovers ve Birches aileleri her şeyin yolunda gittiği bu yemek esnasında korkunç bir haberle altüst olmasıyla başlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde ailelerin iki küçük kızlarının kaybolması sonrasında panik dolu anlar yaşanır; saatler ilerler, ancak kızlar hâlâ ortada yoktur ve durum kaçırılmış oldukları gerçeğini kuvvetlendirir. Polise başvursalar da hızlı ve nitelikli bir sonuç alamazlar. Keller Dover ise bir hayli panik içerisindedir ve polisin çabalarını yetersiz bulup adaleti kendi elleriyle aramaya karar verir. Genç ve başarılı dedektif Loki’den de yardım isteyen genç adam, kendini suçlu ve masumun birbirine karıştığı oldukça şüpheli bir davanın içinde bulur.
Nightcrawler (2014)
Jake Gyllenhaal’un kariyerindeki en başarılı performanslarından birini gerçekleştirdiği; hırslı, duygusuz Louis Bloom karakteriyle akıllara kazınan Nightcrawler, olaylara karşı ifadesiz duruşuyla tedirgin edici bir karakter olan Louis ekseninde medyanın fark edilmeyen yüzünü dürüstçe ortaya koymasıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Tüm gece kamerasıyla sokaklarda dolaşıp sonraki günün haberleri için suçları ve kazaları kaydeden, kanlar içinde yatan kurbanlara karşı herhangi bir acıma duygusu beslemeyen Louis Bloom çok uzun sürmeden bir televizyon kanalı tarafından fark edilir. Ne kadar çok kan ve dehşet, o kadar çok reyting düşüncesini benimseyen bir yerel televizyon kanalı yapımcısı, işini kaybetmemek uğruna her şeyi yapmaya hazır olan Nina tarafından satın alınan bu görüntüler sayesinde Louis beklediği gibi kısa zamanda kariyerinde yükselişe geçer. Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini ise daha önce kaleme aldığı senaryolarla tanıdığımız Dan Gilroy üstleniyor.
Demolition (2015)
Jake Gyllenhaal, Southpaw’daki Billy Hope gibi; yaşadığı bir olay sonrasında hayatı bir anda değişen ve hem kendisini hem de hayatı farklı bir şekilde sorgulamaya başlayan, hatta bazı şeyleri yakıp yıkan Davis Mitchell olarak karşımıza çıkar. Duygusal bir çöküntü yaşamakta olan ve giderek kontrolünü yitiren Davis; bir gün parasını kaptırdığı otomatı üreten şirkete bir şikayet mektubu yazar. Davis, bu mektup sayesinde şirketin müşteri temsilcisi Karen ile yakınlaşacak ve bu beklenmedik ilişki, hem Karen hem de Davis’in tekrar hayata sıkı sıkıya sarılmasını sağlayacaktır.
Nocturnal Animals (2016)
Tom Ford’un ikinci uzun metrajı Gece Hayvanları, Austin Wright’ın “Tony and Susan” isimli romanından uyarlanan bir gerilim filmi. David Lynch’in Alfred Hitchcock, Alfred Hitchcock’un ise yer yer Brian De Palma ile buluştuğu gerilim yüklü bu melodram ile “modacı” Ford’un, henüz ikinci uzun metrajında ustaları kıskandıracak bir yönetmenlik performansı sergilediğine şahit oluyoruz. Ford, bu ikinci uzun metrajında biçim ile içeriğin birlikteliğinden doğan başarılı bir yapıma imza atmış, bu durumun en önemli bileşenlerinden biri de Jake Gyllenhaal olmuştu.
Okja (2017)
Chan wook-Park ve Kim ki-Duk ile beraber Güney Kore sinemasının en önemli üç yönetmeninden biri olan Joon-ho Bong, 50 milyon dolar bütçeyle Netflix için kotardığı yeni filmi Okja’da kendi sinemasının kodlarını kullanmayı sürdürüyor. Jake Gylleenhal’un performansları arasında farklı bir yerde duran Johnny Wilcox karakteri, oldukça karikatürize edilmiş olmasının getirdiği farklılıkla Okja filmini söz konusu Gylleenhal performansları olduğunda izlenmesi gereken filmler arasında yerleştiriyor. Çünkü Jake Gylleenhal’un bambaşka bir kanaldan oyun vermesinin yarattığı deneyimi keşfetmek de önemli.