Metallica’nın San Francisco Senfoni Orkestrası’yla beraber gerçekleştirdiği performansa ait konser filmi Metallica & San Francisco Symphony: S&M² 9 Ekim’de ülkemizde de sinemada izlenebilecek. Bu vesileyle hem kulağa hem göze hitap eden, müziği görsel bir şiire dönüştürürken, belgeselin de sınırlarında gezinen 10 çarpıcı konser filmini derledik.

Müziğin Ruhuyla Sinemanın Gücünü Birleştiren 10 Konser Filmi

Gimme Shelter (1970)

Salesman ve Grey Gardens gibi belgesel sinemanın kilometre taşı filmlerin altında imzası bulunan Albert ve David Maysles’in Charlotte Zwerin ile birlikte yönettikleri Gimme Shelter, The Rolling Stones’u 1969’da çıktıkları Amerika turnesinde takip ediyor. Bu turnedeki performansları ve Sticky Fingers albümünün kayıtlarının yapıldığı anları da görmemize rağmen filmin asıl odağında, turnenin 6 Aralık 1969 günü, San Francisco yakınlarında gerçekleştirilen ayağı yer alıyor. Efsanevi Woodstock’tan yaklaşık dört ay sonra, “Batı’nın Woodstock’ı” olması için, Jefferson Airplane, The Flying Burrito Brothers, Ike ve Tina Turner gibi başka grup ve müzisyenlerin de katılımıyla düzelenen bu konser, öncülünün barış ve sevgi dolu atmosferinin çok uzağında kalıyor. Zira güvenliği sağlaması için görevlendirilen Hells Angels grubunun Stones’un performansı sırasında çıkan kavgada birini bıçaklayarak öldürmesi sonucu, konser bir trajediye sahne oluyor. Bu yaşananları neredeyse bir gerilim filmi gibi perdeye yansıtmayı başaran Gimme Shelter, tipik bir konser filmi olmanın çok ötesinde, kameralara takılan bir cinayetin peşinde ’68 ruhunun karanlık tarafına bakmayı da başaran bir başyapıt.

Woodstock (1970)

Müziğin sonsuza dek değiştiği yıllardan tarihi belge niteliğindeki bu müthiş film, 1969 yılında Bethel, New York’ta 400 binden fazla insanın katılımıyla gerçekleşen Woodstock festivalinin kayıtlarından oluşuyor. Michael Wadleigh’in imzasını taşıyan filmde, bu ikonik festivalde sahneye çıkan efsanevi isimlerin performansları yer alıyor. Janis Joplin, The Who, Jefferson Airplane ve Sly and the Family Stone gibi müzik efsanelerinin yer aldığı kayıtlar arasında şüphesiz en unutulmaz olanları da Jimi Hendrix’li olanlar… Film, Woodstock’ın salt dönemin müziğini değil aynı zamanda bir duygu durumunu da temsil ettiğinin en ciddi belgelerinden biri. Filmin ekibinde ayrıca Martin Scorsese ve kurgucu Thelma Schoonmaker’ın da yer aldığını belirtmek gerek.

Ziggy Stardust and the Spiders from Mars (1973)

 

David Bowie’nin Londra’daki tarihi Hammersmith Odeon’da iki gün üst üste verdiği olağanüstü konserlerin kayıtlarından oluşan bu leziz film, konser filmleri denince akla gelen birkaç isimden, belgeselci D. A. Pennebaker’ın imzasını taşıyor. David Bowie’nin alter egosu Ziggy’i terk ettiği anların kayıt altına alındığı film olarak da anabileceğimiz yapıt, Pennebaker’ın bir nevi sinemacı şansının da işlediğini söyleyebileceğimiz bir film. Zira rivayet o ki, Pennebaker konserde Bowie’nin böyle bir şey yapacağından bihaber girişiyor bu işe, elbete Bowie de kayıt altına alınacağından habersiz… Film Bowie’nin enfes sahne personasının zirve anlarına bizleri şahit ederken, Space Oddity ve Rock ‘n’ Roll Suicide’ın olağanüstü canlı kayıtlarını izlemeye de vesile oluyor.

The Last Waltz (1978)

Musikişinas yönetmenler arasında yeri çok ayrı olan Martin Scorsese’nin çektiği The Last Waltz, Kanadalı rock grubu The Band’in 1976 yılında San Francisco’da verdiği son konseri yansıtan müthiş kayıtlardan oluşuyor. Görüntü ve ses kaydındaki muazzam çalışma sayesinde Scorsese her performansı mükemmele yakın biçimde sergiliyor. Aynı zamanda grup ve konuk sanatçılar arasındaki ilişkiyi de çok iyi biçimde yansıtmayı başarıyor. Konsere performanslarıyla katılan isimler arasında Bob Dylan, Eric Clapton, Neil Young ve Van Morrison gibi isimler de mevcut.

Stop Making Sense (1984)

Açılış jeneriğinin ardından, modern müzik tarihinin en büyük dehâlarından, Talking Heads’in beyni David Byrne’ün sahneye doğru yürürken ayaklarının yakın plan çekimiyle açılır Stop Making Sense. Byrne, yürüyüşü bitip sahnenin ortasına geldiğinde ayaklarının dibine koyduğu kasetçaların tuşuna “Çalmak istediğim bir kaset var” diyerek basar ve drum machine eşliğinde akustik gitarıyla, grubun diğer elemanları olmadan tek başına Talking Heads’in şüphesiz en popüler şarkısı Psycho Killer’ı seslendirmeye başlar. Şarkılar devam ettikçe grubun diğer üyeleri sahnede Byrne’e katılır; tüm bunlar hem seyircilerin hem de Oscar’lı yönetmen Jonathan Demme’in kamerası önünde cereyan eder. Sahnelenecek gösteri ile hazırlık süreci arasındaki çizgiyi yoksayarak, konser denilen olguyu bir yapıbozumuna uğratır Stop Making Sense. Bu, seyirciyi ışıklandırma ya da sahne şovlarıyla hipnotize etme gayretindeki bir konserin tam tersidir; içini boşaltma eylemidir adetâ. David Byrne’ün sonra doğru giydiği ve içinde küçücük görülmesine neden olan “büyük takım elbise” de bu tavrın belirgin bir yansımasıdır.

Depeche Mode: 101 (1989)

Belgesel sinemanın en önemli ustalarından D.A. Pennebaker’ın David Dawkins ve Chris Hegedus’la birlikte yönettiği Depeche Mode: 101, grubu henüz Enjoy the Silence ya da Personal Jesus gibi hitlerini çıkarmadan önceki dönemde çıktığı dünya turnesnin 101’inci ve son konserine hazırlanırken takip ediyor. Ama filmin bir izleği daha var, o da kazandıkları yarışma sayesinde grubun Amerika konserlerini bir otobüsle takip etme şansı yakalayan Depeche Mode hayranları. Müzik tarihinin en ateşli hayran kitlesine sahip gruplarından biri olan Depeche Mode’un 80’ler gençliği üzerinde yarattığı etkiyi, İngiltere’den çıkan bir elektronik müzik grubunun okyanusun diğer tarafında yaratabildiği etkinin yanından dönemin gençliğine dair çok şey söylüyor oluşu, 101’ı son derece önemli bir konser filmi hâline getiriyor.

Performance (1991)

It’s a Sin ve Domino Dancing gibi hitleriyle pop müzik tarihine adını yazdıran İngiliz elektronik müzik ikilisi Pet Shop Boys, kariyerinin her döneminde sinemayla iç içe olmuştur. Öyle ki grubun Please ve Actually albümlerinden şarkılarından hareketle çekilen, ikilinin başrolünde yer aldığı It Couldn’t Happen Here isimli bir film bulunuyor. Bunun yanında grubun sinema tarihinin en önemli filmlerinden Potemkin Zırhlısı – Bronenosets Potemkin için sıfırdan müzik bestelemişliği de var. Hâl böyleyken Pet Shop Boys’un sahne performanslarına da aynı özeni gösteriyor oluşları sürpriz değil. Performance da grubun başı ve sonu belli olan bir anlatı sundukları bir konser filmi. Grubun müzikal anlamda zirvede olduğu bu dönemde, kostümler, koregrafiler ve şarkılar üzerinden akan bir anlatı sunan Performance, tüm zamanların en ilgi çekici konser filmlerinden biri.

Buena Vista Social Club (1999)

Kübalı efsane müzik topluluğu Buena Vista Social Club, devrim sonrasında ara verdikleri müzik hayatlarına yeniden dönüyor ve turneye çıkıyorlar. Wim Wenders da kamerasıyla onların bu turnesine, turnedeki performanslarına şahit oluyor. Bazıları 90’lı yaşlarındayken bu kayıtlara dahil olan müzisyenlerin tüylerimizi diken diken eden performanslarını belgeleyen film, topluluğun çoklukla Amsterdam ve New York’ta verdiği konserlere odaklanıyor. Filmde ayrıca Havana’da gerçekleştirilen kayıtlardan görüntüler de mevcut. Film bir yandan konser kayıtlarını Wenders’in harika görüntüleriyle belgelerken bir yandan da grubun müthiş hikayesiyle ilgili bir belgesele de dönüşüyor şüphesiz.

Glastonbury (2006)

Dünyanın en önemli müzik olaylarından biri olan Glastonbury Festivali’nin tarihine ve uzun yıllar boyu burada gerçekleşen konserlerden unutulmaz performanslara yer veren film, Julien Temple’ın imzasını taşıyor. Temple, festivalin 30’uncu yıldönümü dolayısıyla böylesi bir belgesele girişiyor ve filmde bir yandan festivalin tarihçesini de altın değerinde görüntülerle gözler önüne seriyor. Festivalin gerçekleştiği taşra bölgesinde nasıl algılandığı ve lokal halkın festivale katılanlarla ilişkisi de ilgi çekici bir bölümünü oluşturuyor Glastonbury’nin. Filmde günyüzü görmemiş kayıtlarla performanslarına şahit olduğumuz isimler arasında; Björk, David Bowie, Nick Cave, Morrissey, Joe Strummer gibi devler mevcut. Hepsi de ağızları açık bırakan cinsten muazzam kayıtlar.

Sigur Rós: Heima (2007)

Konser dediğimiz olgu, artık devasa bir sahne şovuyla birlikte geliyor akıllara. Fakat İzlandalı grup Sigur Rós’un bu duruma itirazı var. Dünyaca grup, 2006 yazında ülkesi İzlanda’ya, ücretsiz ve duyurulmamış bir konser serisiyle dönüyor. Bu turneyi kayda alan Heima, bir grubun yuvasına dönüş anlatısı olarak da nitelenebilir. Filmin adının Türkçeye çevirisinin “yuva” olduğunu belirtilerek, bu eserin temelinde yatan fikir daha da netleştirilebilir pekâlâ. Terk edilmiş köylerden devasa açık hava mekânlarına uzanan, çok geniş bir yelpazeye yayılan alanlarda geçen bu film, müziğin bir şov unsuru değil, sanatsal bir üretim sürecinin sonucu olduğunun da altını net bir şekilde çiziyor. Grubun meditatif müziği ile eşsiz bir uyum yakalayan görsel dili Sigur Rós: Heima’yı çarpıcı bir deneyime dönüştürüyor.

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information