Variety’e konuşan Nuri Bilge Ceylan, Uluslararası Göç Filmleri Festivali’nin jüri başkanı olmayı neden kabul ettiği hakkında açıklamalarda bulundu. Ayrıca sinema dünyasındaki dijitale geçiş hakkında konuştu.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği Uluslararası Göç Filmleri Festivali’nin jüri başkanlığını üstlenen usta yönetmen Nuri Bilge Ceylan, geçtiğimiz günlerde Variety’e konuştu. Ceylan’ın neden festivalde jüri başkanlığı yapmayı kabul ettiği hakkında da konuştuğu röportajın Türkçe çevirisini aşağıda bulabilirsiniz.

Daha önce Cannes, Venedik, Saraybosna, Şanghay gibi festivallerin jürisinde yer aldınız, zaman zaman da jüri başkanı olarak. Ama bu festival pek çok nedenden dolayı farklı. İlk olarak bu tematik bir etkinlik. Elbette teması göç. Jüri başkanı olmanızda bu ne kadar etkili oldu?

Sadece medyada değil kendi çevremde de bu sorunun trajik boyutlarıyla sık sık karşı karşıya geldiğim hâlde bu konuda hiçbir şey yapmamam ya da yapamamamdan kaynaklanan suçluluk hissi ve bu sorunun ivediliği teklifi kabul etmemde kesinlikle rol oynadı. Bu, bugün dünyadaki en zor problemlerden biri. Bana bir şekilde bu soruna dikkat çekme ve bunu kayda değer bir efor sarf etmeden yapma şansı sunuldu, bu yüzden bunu çeşitli bahanelerle geçiştirmeye vicdanım el vermedi. Söz konusu bu sorun olduğunda bir film, hatta bir fotoğraf insanların perspektifini tamamen değiştirebilir ve hassasiyetleri tetikleyebilir. Ege sahilinde çekilmiş tek bir fotoğrafın halk nezdinde ve dünya liderleri üzerinde ne kadar etkili olduğunu, onları insani kararlar almaya nasıl ittiğini hepimiz biliyoruz.

Avrupa ve Asya arasında yer alan Türkiye tarihi olarak göçmenler için bir istikamet noktası oldu. Suriye’deki çatışma nedeniyle şu anda dünyanın en büyük göçmen ve mülteci nüfusuna sahip. Doğrudan olmasa da filmlerinizin de ülkenin bu yanını yansıttığını düşünüyorum. Buna katılıyor musunuz? Eğer katılıyorsanız, bunu açabilir misiniz?

Evet söylediğiniz gibi Türkiye dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke. Bu kaçınılmaz olarak ülkenin farklı yerlerinde çeşitli problemlere neden olabiliyor. Düzenleri bozulan insanların düzenlerini bozanlara karşı empati geliştirmesi önemli, ancak haber bültenleri epey popüler, politik ve geniş bir perspektif sunmak zorundayken bunun sağlanması kolay değil. Bireylerin özgün deneyimleri üzerinden olaylara makro seviyede yaklaşan, bireylerin gerçek hikâyelerini -tüm duyguları ve bağlamıyla- herkesin anlayabileceği ve empati kurabileceği bir şekilde anlatma fırsatına sahip olan filmler bu yüzden önemli.

Açıkçası benim filmlerim bu sorunları odağına almıyor ama eski filmlerimde oldukları yerden memnun olmayan, başka yerlere gitmenin hayalini kuran karakterler var.

Kendiniz hiç bir göçmen gibi hissettiniz mi? Çünkü çocukken İstanbul’dan kalkıp Yenice’ye taşındınız.

İstanbul ile Yenice arasında gidip gelmemizden dolayı değil ama genel olarak karakterimden dolayı, nereye gidersem gideyim bir yabancı gibi hissetmekten kaçamayan doğamdan dolayı, onaylanmış bir mülteci olarak değerlendirilebilirim.

Nuri Bilge Ceylan: “Sinema Tarihindeki En İyi Filmlerin Dijital Öncesi Dönemde Çekildiği Gerçeğini Göz Ardı Edemeyiz.”

Festivalin yarışma bölümündeki filmlerin büyük bölümü genç yönetmenlerin imzasını taşıyor. Dijital gelmeden önce uzun metraj bir film çekmek çok masraflı olduğu için film yönetmeye 36 yaşında, yaş olarak nispeten geç başladınız. Dijital sayesinde bugünkü genç yönetmenlerin büyük bir avantaja sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

Pratik olarak bakıldığında buna katılabilirim. Mesleğe başlamak, kendini test etmek, ağır kameralarla çekilemeyecek olayları çekmek için bu doğru. Ayrıca bunun film yapımına bir tür demokrasi ve adalet getirdiği de söylenebilir. Dijital fırsatlar olmadan hiçbir zaman film yapma şansı bulamayacak pek çok yetenekli yönetmen olduğunu biliyoruz. Bu yüzden, bunun film yapımını imtiyaz sahibi bir topluluğun elinden kurtardığı düşünülebilir. Yine de bazı işlerde rahatlık kalitede ve özende tavizi beraberinde getirebilir. Sinema tarihindeki en iyi filmlerin dijital öncesi dönemde çekildiği gerçeğini göz ardı edemeyiz.

Dijital demişken, bildiğim kadarıyla şu anda bir dijital kamera kullanıyorsunuz. Haklı mıyım?  Eğer öyleyse selüloit film kullanmayı ne zaman bıraktınız?

Dijital kameraların benim kriterlerim açısından kayda değer bir kaliteye ulaştığını düşündüğümde selüloiti bıraktım. Uzak selüloit ile çektiğim son filmdi. 2004 ve 2005’te çekilen İklimler, dijitalde çektiğim ilk filmimdi.

Tabii tüm festival dijital olarak düzenlenecek. Festivalin bu yönü ilginizi çekiyor mu?

“Sanal” bir festival insanlar arasındaki organik temasların ve birlikte büyük ekranda bir film izleme ritüelinin yerini kesinlikle tutmaz. Ancak, pandemi tehlikesinin olduğu bu iklimde başka bir seçenek olmadığı için bu hiçbir şey yapmamaktan iyidir.

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information