Yazar Puanı
Puan - 78%
78%
Filmin çizgi roman estetiğinde biçimlenen animasyon yapısı Miles’ın şekillendirdiği sayfaları seyircinin çevirmesine izin veriyor. Yani böylece bu görsel dünyayı izleme şansına erişen seyirci gerçek bir çizgi roman okuma deneyimine ortak olarak, Miles’ın kurduğu yeni gerçekliğin yazımına da şahit olabiliyor.
Marvel evreninin kendini yeniden üreten hikâyelerine alışkınız. Kahramanların hikâyelerinin biri biter biri başlar, sona erir yeniden başlar, kahramanların bulunduğu evrenler arasında paslaşmalar olur, birleşmeler olur, yolculuk hiç bitmez. Marvel’ın sinemanın eğlence kolunu bu denli iyi yönetebilmesi de kendi kahramanlarına sonsuz ve alternatifli bir döngü sunabilmesinden ileri geliyor zaten. Hikâyeler, mizahla bütünleştirilebilen bir yapıyı benimseyince de özellikle hayranların asla bitmesini istemediği çizgi roman uyarlamalarıyla her yeni gün yeniden karşılaşıyoruz.
İşin mizah, macera, eğlence, aksiyon kısmı neredeyse her filmde sürüp gidiyor, evet; ama kahramanların motivasyonlarını ve çizgi romanın hayal dünyasına getirdiği işlevi sinemada hareketli görüntünün huzuruna sunarken, evrenin kendini yenilemesi de gerekiyor bir yandan. Yoksa bu bahsettiğimiz sonsuz döngü büyük bir tekrara saplanıp hikâyelerin asıl değerini de yok etmeye başlıyor. Kahramanların dünyalarının hakkını veren senaryo ve yönetmenlikler elbette burada en etkin rolleri oynayan iki faktör. Karşımıza çıkacak yeni filmlerden de çizgi romanın yaratıcılığını kutsayan bir görsel dünya beklemek de biz seyircilerin en haklı beklentisi hâliyle. Spider-Man: Into the Spider-Verse, bu eğlence ve macera dolu çizgi roman dünyasının -çizgi romanın yarattığı estetikten koparmadan- nasıl daha özgün, daha yaratıcı bir şekilde şekillendirilebileceğinin örneğini sunuyor. Kahraman yolculuklarının prototipini çizgi roman klişelerinin ve Spider-Man’in önceki örneklerinin huzurunda yeni baştan yaratıyor. Bu baştan yaratma, sıradan kahramanımızın maceraya atılırken bilinen yoldan başka bir yolda ilerlemesiyle ilgili değil. Gidişat yine aynı, fakat bunu ortaya koyarken geçmiş hikâyelerle ve çizgi romanla kurduğu ilişki düzeyi, bildiğimizden daha yenilikçi bir yol izliyor.
Spider-Man: Into the Spider-Verse: Spider-Man Benim! Hayır, Benim!
Eski okuluyla vedalaşıp, daha iyi bir okula kaydını aldıran Miles Morales, kendi dünyasının büyük bir bölümünü çizgi romanlara ayırmış, zeki, hayalperest, çalışkan bir genç. Onu seven ama Spider-Man’i pek sevmeyen ailesi (özellikle babası) bu hayalperestliği pek tasvip etmese de amcası Aaron, Miles’ın dilinden konuşup şehrin duvarlarına kendi hayal dünyasını yaratması için fırsat veriyor. Bu girizgahın ardından da bilindik tanışma gerçekleşiyor. Örümcek ısırığıyla yeni güçleriyle tanışan Miles, adım adım maceraya, kurtarıcılığa, kahramanlığa çekiliyor. Bildiğimiz yolculuklarda, bu kahramanlığa çekilme süreci düşmanlar, kavgalar, yenilgiler, kazanımlar gerçekleşir. Sıradan karakteri kahramanlığa doğru çeken süreç budur; lâkin burada ikinci aşamada bu sayılanlar geçerli olsa da Miles’ın asıl davet edildiği dünya okumaktan asla bıkmadığı çizgi romanların dünyası. Kendi kahramanların yanında yer alabileceği fikrinin aşılanması aslında örümcek ısırığıyla paralel ilerliyor. Çocukluktan çıkıp, gençliğe adım atılan dönem hep bir hayal/gerçek çatışmasıyla biçimlenir. Oyun dünyasında vakit geçiren çocuk kendini gerçekleştirebileceği alanlarla sınanır, zekasını ölçüp tartar ve ilk gençliğe girdiği dönemde benliğini tanıma yolunda bir yolculuğa başlar. Bu yolculuk kurduğu kimlikleri de değerlendirdiği dönemdir ve gerçek dünyayla yüzleşme bu dönemde meydana gelir. Tam olarak Miles’ın da içinde bulunduğu bu dönem, onun kimlik karmaşasını ve çocukluğundan bu yana taşıdığı hayal dünyasını filmin dünyasında bir araya getiriyor. Kahramanını gerçek dünyanın inşa edilmesi için hayallerini yaşattığı çizgi romanlardan kopması gerektiğini dikte etmeden bir büyüme hikâyesine davet ediyor. Hayalleriyle birlikte kendi alternatif evrenini kurabileceği bu hikâye, diğer alternatif evrenlere de pas veriyor böylelikle. Spider-Man: Into the Spider-Verse bir coming of age hikâyesiyle ustalıkla açtığı kapıdan, ona destek olacak ve evrenin geçmişine ışık tutacak eski hikâyeleri aynı potada seyircilerin karşısına çıkarabiliyor. Bu paralel hikâyelerde tabii ki bugüne kadar karşımıza çıkan/çıkmayan, hatırladığımız/hatırlamadığımız tüm Spider-Man’ler var! Nazi avcısından, animesine, çizgi film estetiğinden, Marvel dışı bir evrenden kopup gelenine ve popüler kültürün hatırı sayılır kalelerini zapt etmiş Peter Parker’a kadar herkes Miles Morales için bir araya geliyor. Kendi yolculuklarını yarım bırakmak zorunda kaldıkları bir zaman kırılmasının ardından, Miles’ın görevini tamamlaması için el ele vermiş bu Spider-topluluk, Miles’a düşmanlarla savaşmanın, iyiliği bulup çıkarmanın inceliklerini öğretmenin yanı sıra çizgi roman evreninin nasıl şekillendiğini de açıklıyor esasen. Herkesin sesi, bir başka sayıda. O sayıyı bulup çıkaran, okuyan, öğrenen Miles, hayallerini büyüttüğü Spider-Man dünyasında kendine yeni bir sayfa açıyor böylece. Hatta öyle ki filmin çizgi roman estetiğinde biçimlenen animasyon yapısı Miles’ın şekillendirdiği sayfaları seyircinin çevirmesine izin veriyor. Yani böylece bu görsel dünyayı izleme şansına erişen seyirci gerçek bir çizgi roman okuma deneyimine ortak olarak, Miles’ın kurduğu yeni gerçekliğin yazımına da şahit olabiliyor. Alternatif evrenlerden birinde seyircilerin olduğu bir topluluk var desek hiç de yanlış olmaz bu yüzden.
Marvel filmlerinin bugüne kadar vazgeçilmezi olan Stan Lee cameo’sunu da bu sefer gözü yaşlı seyrettiğimiz Spider-Man: Into the Spider-Verse, Lee’nin gözlüğünden bakan ve hayallerini gerçek dünyaya adapte etmeyi başaran tüm okuyuculara/izleyicilere yılın seyir hediyesini sunuyor. Filmin senaryo ekibinin ve yönetmenleri Bob Persichetti, Peter Ramsey, Rodney Rothman’ın ortaya çıkardığı bu başarılı evren, kaybının üzerinden az bir zaman geçmişken Stan Lee’nin mirasının nasıl korunması gerektiğine dair de güzel bir örnek teşkil ediyor.