Uzayın beşeri faaliyetlere açılmasını ve uçsuz bucaksız diyarların keşfedilen kısmını da dünyalaştırma hamlesiyle hareket eden insana, onun başarısızlıklarına ve insanın en modern olarak addettiği sisteminin de tarihi yakalayamadığını bilimkurgu aşısıyla oturtmaya çalışan bir filmden bahsedeceğim. Merak, sorgu ve inşa sürecinin yıkımla iç içe geçtiği bir anlatının da kapılarını açıyor bu filmle yönetmen bizlere. Bu doğrultuda Ridley Scott’ın sinema üretimini görsel ve sanatsal anlamda doruğa çıkaran yönetmenlerin en önde gelenlerinden birisi olduğunu söylemek doğru olacaktır. Popüler sinemanın kült örnekleri Alien (1979) ve Blade Runner (1982) ile bilimkurgu filmlerine eşik atlatmayı başardığını da eklemek gerekiyor.  Filmografisine baktığımızda çokça kez inişli çıkışlı bir serüveni olduğunu görsek de, Prometheus ile uzaya attığı adımları rastlantısal olmaktan çıkarıp tarihsel bir sorguya da dönüştürüyor aynı zamanda. Çoğu, kuru bir hikâye ve muğlak zaman-mekân düzleminde şekillenen bilimkurgu örnekleriyle baktığımızda Scott’ın türe kattığı felsefi, tarihi arayışçılık da onu, çağdaşlarından ayrı tutulması zorunlu bir yönetmen hâline getiriyor. Buradan yola çıkarak Prometheus’u yalnızca bir bilimkurgu örneği olarak okumak yerine, aynı zamanda toplumların ilişkilerine ve fikir dünyalarına yön vermiş kadim sorularla bezeli bir anlatı olarak da okumak gerekiyor.

Makyavelizmin Uzaya Yansımaları

Prometheus’un yaşandığı evrene baktığımızda karakterler arası çekişmenin egemen olduğu, sonuca ulaşana dek aynı karakterlerin teker teker amaçlarından uzaklaşarak veya uzaklaştırılarak savrulduğunu görmek mümkün. Kolonizasyon düşüncesinin ve onunla birlikte gelişen aksiyonların ötesinde, karakterlerin iktidar hırslarını ve bunun doğurduğu karşıtlıkları da görmek mümkün oluyor. Özellikle Scott’ın Blade Runner’da konunun merkezine aldığı replicant fikri Prometheus’da da ‘’insansı’’ android olarak karşımıza çıkıyor.

Uzayı fethetme ve yeni dünyalar yaratma amacında olan Blade Runner’daki Tyrell ve Alien serisindeki Weyland şirketleri, birtakım dönemsel farklar dışında tamamıyla sistem içi benzer özelliklere sahip kardeşler olarak tanımlanabilir. İnsanın ve onun yaratmış olduğu robotların uzayı fethetme fikri temeline yerleşen düşünce, kendini yaratılan bu insansı ürünlerin kendi kaderlerini oluşturma düşüncesine bırakır. Bu iktidar oluşturma ve kendi hakimiyetini zorla veya beğeniyle kabul ettirme durumu Makyavel’in Prens’inde belirttiği durumlarla benzerlik taşır. Yeni dünyalar yaratan Weyland şirketinin patronu, David’i oğlu olarak görür ve kendinden bir kopya yarattığını vurgular.

‘’Prenslikler ya miras yoluyla elde edilir ya da yeni ele geçirilmiş olurlar. Miras yoluyla elde edilen prensliklerde, bir senyörün soyu uzun süredir iktidardadır.’’

Weyland- David arasındaki ilişkiyi de bu yaklaşım üzerinden anlamak mümkün. Weyland’ın amaca indirgenmiş karakteri, yaratıcısıyla karşılaşma üzerine kuruludur; fakat bununla sınırlı değildir. Aynı zamanda iktidarını devretmede kızını doğru kişi olarak görmez. Bu da prensliklerin dağılmasındaki temel faktörlerden olan ‘’soya kötü örnek olma’’ durumuyla açıklanabilir. İktidarının halefi olarak gördüğü kişi David olsa da, insan olmayan ve ruhu bulunmayan android bu iktidar için söz sahibi sayılmaz. Her ne olursa olsun makbul bir prens olma özellikleri taşıyan David, iktidarı sarsma ve kendi araçlarıyla alma iradesini de ortaya koyacaktır.

 ‘’İktidarın yaşı arttıkça ve iktidar sürekliliğini korudukça, eskiden yapılmış yeniliklerin anılarını ve bunların gerekçelerini de siler; çünkü her yenilik ve değişim yeni bir değişim beklentisine de yol açar ve bir sonraki yeniliği kolaylaştırır.’’

Burada da görüldüğü gibi Weyland, iktidarını sürdürecek atılımı yapmaktan ziyade, benliğini huzura kavuşturmak için yaratıcısıyla tanışmanın ötesinde bir şey istemez. Fakat David, hem yaratıcısından aldığı mirasla hem de kendi iktidar planına uygun biçimde bu cesaretli adımları atar. Bunu LV-223’e inen ekipte bulunan Halloway ile aralarında geçen diyalog etrafında okumak daha yararlı olacaktır. David’e göre Amaca ulaşmak için cesur ve iradi adımlar atılmalıdır ve bunun için hiç çekinmeden işe koyulur.

Yine Alien evreninden aşina olduğumuz yaratıklar, içi ölümcül organizmalarla dolu kapsüller Prometheus’da da ön plandadır. Fakat bu ölümcül sistem Prometheus için farklı anlamlar da taşımaktadır. Bu sistemi, David için yeni bir ordu ya da nüfuz alanını sağlamlaştıracak yegâne güç olarak da düşünebiliriz.

‘’Koloni kurmak yerine silahlı işgal kuvvetleri bulundurmak ve bunları orada ayakta tutmak hem daha masraflıdır hem de devletin bütün gelirlerinin bu birliğe harcanmasını gerektirir. Böylece kazanç kayba dönüşür…’’

Makyavel’in bu açıklamasıyla ölümcül organizmanın kitlesel bir silah olarak tasarlanıp elden ele geçmesi arasında da benzerlikler bulunmakta. David, hiç çekinmeden bu silahı kullanacak ve üzerinde iktidarını süreklileştirmek için geliştirme deneyleri yapacaktır. İnsanın yaratıcısına karşı sorumlu hissetme ve onu tanıma algısı yerini yaratıcısının pozisyonuna geçmeye bırakır. Hikâyenin farklılaştığı noktaya da bu temel üzerinden yaklaşılabilir. Yıkıcı organizma ve ölümcül yaratık artık amaç olmaktan çok araçsal bir niteliğe sahiptir. Amaçsal kaygıyı film boyunca yalnızca David özelinde değil, birçok karakterde görmek de mümkündür. Bu kaygılar yer yer uzun soluklu yer yer de simgesel özellikler taşımaktadır. Örneğin Weyland yaratıcısıyla tanışıp ona kendini ispat etme arayışındadır fakat bunun ötesinde, onun yerine geçme gibi bir gayesi de yoktur. Karşılaştıkları sırada mühendisin saldırısından herkes payını alacak olsa da yararlı çıkan ve amacına ulaşan David olacaktır.

‘’Bir prensin takdirini kazanmak isteyenler, onun huzuruna çıktıklarında sahip oldukları en değerli hediyeleri prense sunmayı gelenek edinmişlerdir.’’

Bu tümceden de anlaşılacağı gibi, mühendisin karşısına yalnızca tanışmak için çıkan değil onunla iletişim kurup, aynı seviyede olduğunu gösteren ayakta kalmayı başaracaktır. Böyle de olur ve David, kendini hem bir kurban olarak hem de bir hediye olarak takdim eder. Yapmak istedikleri için yalnızca kendi yaratıcısının takdiri değil onu yaratan mühendisin de takdiri önemlidir.

Ayrıca amaçsal doğrultusunu şans faktörüne değil bireysel becerisine ve üstün yeteneklerine bırakmıştır. Bu da makyavelist özelliklerin başlıcalarındandır. Kendi becerileri dahilinde kurucu misyona sahip prensler daha fazla ayakta kalır.

 ‘’… beceri, yetenek ve erdemleriyle prens olanlara gelirsek; bunların en iyileri Musa, Keyhüsrev, Romulus, Thesus ve benzerleridir derim (…) Sadece tanrının kendisine verdiği buyrukları yerine getirdiği için Musa’yı tartışmak doğru olmasa bile, yalnızca tanrının onunla konuşmasını sağlayan ayrıcalığı nedeniyle bile ona hayranlık duymak gerekir.’’

Hikâyedeki duruma benzerlik göstermekle birlikte David için de tanrısal bir anlam çıkmaktadır buradan. Kendi yaratıcısını yaratan iradeyle konuşma fırsatını yakalamıştır ve bu adımıyla geleceğin halefi olmaya hak kazanmıştır belki de. İnsansı özelliklerden yoksun oluşu ve bu yüzden insani durumlara karşı refleks göstermesinin anlamsız olduğu defalarca dillendirilir. Kaldı ki İçindeki hesaplaşmanın da bu doğrultuda çözümlenir.

Sonuca bağlamak gerekirse, insani çatışmaların arasından sıyrılıp kendi iradesini yaratmaya çalışan bir androidin sınır tanımazlığıyla bütünleşen bir anlatı çıkıyor karşımıza. Gerektiğinde vefakâr, gerektiğindeyse acımasız olabilecek bir prens kopyasıyla karşı karşıya kalıyoruz. İnsan olmaması üzerine yapılan tüm telkinlere ve aşağılamalar rağmen, hikâyede en ‘’insansı’’ özelliklere sahip karakterin de David olduğunu yinelemek gerekiyor. Bunu iyilikten akıl almaz bir faydacılığa dönüşünden görmekte mümkün. Yönetmen Scott, ufkumuzu uzaya gitmekle kalmayıp aynı zamanda dünyasal ilişkileri de oraya taşıyarak daha da ilerletmeye devam ediyor.

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information