Birlik ve beraberliğimiz diye başlayan cümlelerin nerelere varacağını bilemediğimiz bugünlerde yepyeni bir filmin haberini aldık: Oyunbozan.

Mevzu bahis unsuru filmimiz, eski başbakan, yeni cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik suikast girişimlerini ve hükümete yönelik komploları açığa kavuşturacağı iddiasında.

Aslında biz bu filmin haberini sizlerle 31 Mart’ta paylaşacaktık. Fakat o gün malum ülke çapında elektrikler kesildi, yetmedi kimi yerlerde sular da kesildi, Ankara Üniversitesi öğrencileri gözaltına alındı derken bir savcı kaçırıldı, kriz yönetilemedi, hem içerideki çocuklar hem de savcı öldü. Devamında, güne Nükleer Santral haberleriyle uyandık, sonra İstanbul Üniversite’sinde öğrenciler gözaltına alındı, içinde kılıç motifi olan bir türk bayrağını Akp binasına asan bir adamın hikayesiyle kültür şok geçirdik. Bir THY uçağına bomba ihbarı yapıldı. Berkin’in, Abdocan’ın davası vardı, ve artık boşa kürek çekiliyormuş hissiyatı adalete inancımızı sollamış vaziyetteydi. Çağlayan’da avukatların görevlerinin yapılmasına mani olunuyor, başka yerlerde gözaltılar devam ediyordu. O hafta çarşamba günü Vatan’dan gelen görüntüler 2015’ten değil, 80’lerden kalma gibiydi, ve bu yazıyı ihmal etmemize neden olacak abuk bir hafta geçirdik, Oyunbozan’ı unuttuk.

Şimdi bunların ne alakası var bu filmle derseniz, şöyle bir tablo söz konusuyken, kutuplaşmış bir toplumda paranoyak olması gereken kesim güncel hükümet ve destekçileri olmamalıydı. Komplo teorileri ışığında delirmesi gereken biziz, ama kimse “Trafodaki Kediler” diye bir komedi belgeseli çekmiyor mesela.

Oyunbozan öncesi gösterime girmiş olan Kod Adı: K.O.Z. sinema adına büyük bir fiyaskoydu, ve tam olarak neye hizmet ettiği de oldukça barizdi. Bedava gösterimlerin yapılması bile insanları filmi izlemeye teşvik etmedi. Rekor sayıda salonla gösterime girmiş olsa da, salonların boş kalmasının önüne geçilemedi. İzleyiciyle buluşmakta zorlanan yapımların sayısını düşünürsek belli bir politik perspektiften bakmayarak da sinema adına üzüntü yaşamamız mümkündü bu tabloyla karşılaşınca. Haliyle benzer bir statüde olacağı çok net olan, tek amacı propaganda yapmak olan, ve sinematografik kaygıları geri plana atmayı bırakın, böyle bir kaygıya bile sahip olmayan bir film daha görecek olma ihtimalimiz biraz sinirleri hoplatır nitelikte.

Henüz formatını ve oyuncularını bilemediğimiz Oyunbozan, hali hazırda aynı isme sahip bir Naci Özkurt kitabı. Filmin senaristi de kendisi zaten. Kendisinin bunun dışında bir de Mehmet Ali Birand hakkında kitap yazmışlığı var ve ulaşabildiğimiz kariyeri bunlarla ve 2011’de Kurtlar Vadisi’nde oyuncu olarak yer almış olmasıyla sınırlı. Sadibey.com‘da paylaşılan içerik sayesinde filmin yönetmeni olduğunu öğrendiğimiz Recep Yiğit Aslan’ın adını sanını bu film dışında bir sebeple Google bile duymamış vaziyette. Kimi kaynaklarda Recep Yiğit Aslan’ın ismi rejisör olarak geçiyor ama Naci Özkurt’un filmin yönetmeni olarak geçtiği bir basın bülteni de söz konusu. Daha bu noktada bile baştansavmalığın kokusu geliyor diyebiliriz.

Tüm bu saydıklarımız yetmediyse, bizzat basın bültenine göz atın isterseniz:

Ekonomik ve siyasi krizlerle boğuşan bir ülke iken, son 10 yılda şaha kalkan Türkiye’yi çökertmeye ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı bertaraf etmek için suikast girişimlerinde bulunan, Abdülhamid’i tahttan indiren 1900’lü yıllardaki hain yapının günümüzdeki uzantılarına mensup karanlık güçlerin İstanbul’da ateşlediği 3. Dünya Savaşı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın etrafında yaşanan uluslararası istihbarat savaşının, Türkiye’nin 2. Kurtuluş Savaşı’nın hikâyesi.

Londra – Washington – Tel Aviv şeytan üçgeninde kurulan LOBİ’nin kirli oyunlarını ve bu oyunları bozmak için gecesini gündüzüne katan özel bir ekibin kurgulanmış hikâyeleri anlatılmaktadır.

Zaten ülkede dert edilecek şey çoktu. Sadece siyasi gündem ve insan hakları bakımından değil, sinema adına da hallolması gereken sıkıntılar, çözülmesi gereken sorunlar mevcutken, yakın zamanda büyük çaplı bir sansür krizi yaşanmışken, karşımıza böyle bir filmin çıkması oldukça üzücü. Pekala başarısız, hiçbir anlamda yapıcılığı olmayan, çabası belli bir kesimi olduğundan daha da radikal bir hale getirmek olan yeni bir propaganda sineması akımının ikinci ürünü gibi duruyor Oyunbozan. Propaganda sineması deyince Alman ve Sovyet propaganda filmi örnekleri akla geldiğinden, sanatsal kaygısı dahi olmayışı itibariyle bu filmleri bir sinema alt kolunun parçası varsayasımız bile gelmiyor.

“Bizimle sadece aktörler değişmeyecek, senaryo da değişecek” mottosuyla yola çıkacak olan bu filmin kendi evreninde tarihi baştan yazacağından ne şüphe… 1900’lerde Abdülhamit’i öldürmeye çalışanları 2010’lara taşıyıp da Üçüncü Dünya Savaşı’nı İstanbul’da çıkartmak, başka ne şekilde adlandırılır ki?

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information