Spike Lee, The Guardian’a verdiği röportajda; Francis Ford Coppola, George Miller, Michael Mann, Halle Berry, Idris Elba, Jim Jarmusch gibi isimlerden gelen soruları cevapladı.

2018 yılında BlacKkKlansman ile ilk Oscar ödülünü kazanan Spike Lee, son yıllarda ortaya koyduğu en iyi iş olan BlacKkKlansman’dan iki yıl sonra Da 5 Bloods ile sinemaseverlerin karşısına çıktı. Spike Lee’nin yıllar sonra Vietnam’a geri dönen dört siyah Amerikan askerine odaklanan yeni filmi, bugün Netflix‘te izleyici ile buluştu.

Delroy Lindo, Clarke Peters, Isiah Whitlock Jr., Norm Lewis ve Chadwick Boseman‘ın başrollerini üstlendiği Da 5 Bloods hakkında paylaşılan ilk yorumlar, Lee’nin bir kez daha övgü toplayan bir filme imza attığını gösteriyor.

Da 5 Bloods’ın yayınlanması arifesinde The Guardian’a konuşan usta yönetmen, görüntülü arama ile gerçekleştirilen bu konuşma sırasında okuyuculardan ve takipçilerinden gelen soruları cevapladı. Lee’ye soru yönelten bu isimlerin arasında başarılı oyuncuların ve yönetmenlerin de olması, hem bugünlerde ABD’de yaşananlar konusunda, hem de sinema dünyası konusunda renkli ve bir o kadar da kıymetli bir diyaloğun ortaya çıkmasını sağladı. Spike Lee’nin başarılı oyuncu ve yönetmenlerle gerçekleştirdiği bu soru-cevabın en dikkat çekici kısımlarını aşağıda bulabilirsiniz.

Spike Lee: “Son Kırk Yılda Karşıma Çıkardıkları Hiçbir Şey Beni Yapmak İstediklerimi Yapmaktan Alıkoymadı.”

David Oyelowo (Oyuncu): Hem sektörde hem de sektör dışındaki konularda senin için önemli olan şeyler hakkında görüşlerini dile getirme konusunda her zaman örnek oldun. Hiç bunun için cezalandırıldığını düşündün mü?

Spike Lee: Naber David! Evet, gerçekleri söylediğinde direnç olacaktır. Bunu baştan bilirsin. Son kırk yılda karşıma çıkardıkları hiçbir şey beni yapmak istediklerimi yapmaktan alıkoymadı. Sorduğun soru için teşekkür ederim.

Halle Berry (Oyuncu): Aktörlerle çalışmanın en zor tarafı ne?

Halle Berry, Spike Lee imzalı Jungle Fever filminde.

Spike Lee: Çılgınca davranmaya başlıyorlar. Hahaha! Seni seviyorum Halle, seviyorum, seviyorum. Jungle Fever, Halle’nin ilk filmiydi!

Lina Wertmüller (Yönetmen): Bazen gerçeklik fanteziyi gölgede bırakıyor ve pandemi buna harika bir örnek. Sence gelecekteki filmler bu kadar büyük bir olayı görmezden gelebilecekler mi, yoksa yazarlar bununla baş etmek zorunda mı kalacak_

Spike Lee: Lina, seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum. Kendine dikkat et, çünkü bunu atlattığımızda seni görmek ve kocaman sarılmak istiyorum. Bence sanatçılar bu pandemiye pek çok farklı şekilde tepki verecek. Bundan çok iyi eserler çıkacak: Filmler, belgeseller, romanlar, resimler, fotoğraflar, kitaplar. Ve yıllar sonra tarihçiler gidip özellikle sanatçıların nasıl bunu nasıl yorumladığına bakacaklar.

George Miller (Yönetmen): Sence bizi birbirimize bir şeyler anlatmaya iten ne?

Spike Lee: İlk olarak, sevgimi belirtmem lazım! Adamım sadece bir doktor değil, bir yönetmen! Bu kombinasyonu ilk kez duydum; benim için bu beynin iki tarafı gibi. Söylemek zorundayım, filmlerini seviyorum, filmlerini seviyorum, filmlerini seviyorum ve bir gün seninle yüz yüze tanışmayı umuyorum.

Bu klişe bir cevap gibi gelebilir, kardeşim Dr. George Miller, ama hikâye anlatmak insan olmanın bir parçası. En başından beri, mağaralara falan bir şeyler karaladığımızdan beri yaptığımız şey bu. Biz böyle iletişim kuruyoruz.

George Miller: Ekrana koyduğun onca şey arasından yarattığı kültürel etkiyle seni en çok şaşırtan an veya anlar hangileri oldu?

Spike Lee: Do the Right Thing. İnsanlar hâlâ o filme geri dönüyor, özellikle bugünlerde. NYPD (New York Polis Departmanı)’nin Radio Raheem’i öldürdüğünü izleyip Eric Garner ve şimdi Bay (George) Floyd’u düşünmemek mümkün mü? O film 31 yıl önce çıktı.

Michael Mann (Yönetmen): Yönetmenler, hiçbir zaman orada bulunmadıklarından diğer yönetmenlerin nasıl yönettiğini bilmediği için merak ediyorum; haftalarca, aylarca süren çekimler sırasında o yoğun uğraş içindeyken film için set dışında belirlediğin vizyonu nasıl koruyorsun?

Spike Lee: Michael Mann! Sorun için teşekkür ederim. İşlerinin büyük hayranıyım. Filme, sahneye, o gün nasıl hissettiğime göre değişir. Oyuncuların nasıl hissettiğine göre (!) Ne demek istediğimi biliyorsun! Neden bahsettiğimi biliyorsun! Kendini akışına ve titreşimlere bırakmalısın. Benden daha iyi biliyorsun Michael, tüm bu olay alıp verdiğimiz titreşimlerle ilgili.

Francis Ford Coppola (Yönetmen): Bence adli yargı sistemine, sağlık güvencesine, eğitim eşitliğine ve çocuk bakımına değişiklik getirmenin en etkili yolu devasa fonların yeniden dağıtılması, katılıyor musun?

Spike Lee: Bu Da 5 Bloods’ta iki saygı duruşunun olduğu Apocalypse Now’ın yönetmeni. Ve Godfather üçlemesinin. Karşı çıkmayacağım. Ve şarabı da harika. Bu benim kardeşim.

John Turturro (Oyuncu, yönetmen): Yıllar içinde ortadan kalkmayan pek çok sorunu gündeme taşıdın, bugün olduğumuz yer hakkında ne düşünüyorsun ve gelecek için umutlu musun?

Spike Lee: John ile çok çok eskiden tanışıyoruz. Birlikte ilk filmimiz Do the Right Thing’di. John hayatımda tanıştığım en güzel, en içten insanlardan biri. John’u seviyorum. Bu benim adamım. Biliyorsun, çoğu zaman işler bombok, ama haklı mücadeleyi vermeye devam etmek zorundasın. Bunu benden daha iyi biliyorsun John.

Ken Loach (Yönetmen): Devam eden vahşi ırkçılığın özünde siyahların uzun süreli iğrenç suistimali yatıyor, sadece ABD’de değil burada (Birleşik Krallık) da. Christopher Logue, bunu Know Thy Enemy (Düşmanını Tanı) şiirinde yazdı: “He does not care what colour you are / Provided you work for him” (Hangi renk olduğunu umursamaz / Sen onun için çalıştığın sürece). Tüm ırklardan insanları gerçek düşmanlarını tanımaları için nasıl birleştirebiliriz.

Spike Lee: Ken Loach?! Ağır toplar! Ken, kardeşim, gurur duydum. Ken, bildiğin gibi en iyi sinemacılardan birisin. Bu yüzden zaman ayırdığın için teşekkür ederim. Seninle tanışmak istiyorum. Bana soru soranlar içinde henüz tanışmadıklarım, bu şey bittiğinde hepinizle oturup konuşmak istiyorum. Sinema hakkında konuşmamız gerekmiyor, futbol hakkında konuşabiliriz.

Ama Ken, bu harika bir soru. Ayna tutmak zorundasın. Neye benzediklerini görmeliler, ne söylediklerini ve temsil ettikleri nefreti.

Rosario Dawson (Oyuncu): Eğer tarihi bir olayı ya da kişiyi görmek için zamanda ileri veya geri gidebilseydin, neyi görmek ya da ilk elden deneyimlemek isterdin ve neden?

Spike Lee: İlk olarak Rosario’ya sevgimi göndermeliyim. Onu ilk olarak Larry Clark’ın Kids’inde gördüm ve iki filmimde onunla çalışacak kadar şanslıydım: She Got Game ve 25th Hour.

Rosario, seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum. Bu gerçekten iyi bir soru. Martin Luther King’in 1963’te Washington’daki “I have a dream” konuşmasında olmak isterdim. Hayattaydım, yedi yaşındaydım. Bu sözleri kendi kulaklarımla duymak…

Rosario Dawson, Spike Lee imzalı 25th Hour’da

Paul Schrader (Yönetmen): Mantıksız olsa da çeşitlilik için beyaz olmayan birine bir tarihi dramada rol verir misin, mesela Custer’ın 7. Süvarı Alayı’nda (19. yüzyılda Amerika’nın yerli halkını katleden bir askeri birlik) siyah bir askere yer vermek gibi. Beyaz olmayanları, eşcinselleri ve kadınları gerçekte elde edemedikleri güçlü pozisyonlara koyan Hollywood’da Ryan Murphy’nin yarattığı alternatif tarih hakkında ne düşünüyorsun? Blue Collar’da sıkı dost olan fabrika işçileri olarak iki siyah aktörle bir beyaz aktörü seçtiğimde bunun alışılmadık bir eşleşme olduğunu biliyordum ama mantıksız değildi, bu yüzden yapmaya değerdi.

Spike Lee: Kardeşim! Hollywood: Henüz izlemedim, ama bakacağım.

Custer’ın 7. Süvarı Alayı’nda siyah askerler yok muydu? Ayrıca -Paul’u çok severim, kardeşimdir- o filmi çekerdim, ama Custer kahraman olmazdı. Kötü karakter olurdu ve hikâyeyi Amerikan yerlilerinin bakış açısından anlatırdım. Bir gün!

Idris Elba (Oyuncu): Sence Michael Jordan bir gün birinin hayatı hakkında film çekmesine izin verir mi ve sen çeker miydin? Kafamı kazıtırken soruyorum…

Spike Lee: (Gülüyor) Sahadaki Mike (Jordan)’ı görsel efektler olmadan yapamazsın. Hayattayken kurmaca bir filmde birisinin onu oynamasına izin vereceğini düşünmüyorum ve bunu vasiyetine de koyabilir.

Seni seviyorum Idris. Tüm dünyaya koronavirüs testinin pozitif çıktığını ve bunun şakası olmadığını söylediği için kardeşimi tebrik etmek istiyorum. Bu çok önemliydi. Siyahların bundan etkilenmediği şeklinde bir getto söylentisi vardı. Bu yalanı ortadan kaldırmak için harika bir hizmette bulundun. İnsanlar ölebilirdi veya siyah ciltlerinin onları bağışıklık sahibi yaptığına inanarak dikkatsiz davranabilirdi.

Asif Kapadia (Yönetmen): Kurmacadan kurmaca olmayana geçmeye ne zaman karar verdin? Neden?

Spike Lee: Benim için hepsi hikâye anlatma çatısı altında yer alıyor. Belgesellerine bayılıyorum Asif, yaptığını yapmaya devam et.

Jim Jarmusch (Yönetmen): Bunun fazla genel olduğunu biliyorum ama merak ediyorum; neden filmler senin için bu kadar güçlü ve büyülü bir ifade biçimi?

Spike Lee: Jim’i seviyorum. Aynı dönemde New York’ta yüksek okuldaydık. O okulda bizden üç yıl öndeydi; benim sınıfımın kahramanıydı (sınıfta Ernest Dickinson ve Ang Lee de vardı), çünkü Stranger than Paradise ile bu sektöre nasıl girebileceğimizin şablonunu yarattı. Jim, bunun başarılabileceğinin canlı kanıtıydı.

Mike Leigh (Yönetmen): Bazen beni senle karıştırıyorlar, seni de benimle karıştırdıkları oldu mu?

Spike Lee: Naber Mike, kardeşim! Henüz bu onura nail olmadım! Barış ve sevgiler.

Spike Lee: “Bence Ölürken Annesini Gördü. Son Nefesini Verirken Annesi Yanına Geldi.”

Spike Lee

Spike Lee, aynı röportajda sinemaseverlerden gelen sorular üzerine de önemli açıklamalarda bulundu.

Soru: Neden sekiz yıllık Obama iktidarı ABD’deki farklı ırklar arasındaki ilişkilerde kayda değer bir değişim gerçekleştirme konusunda başarısız oldu.

Spike Lee: Çok iyi soru. Ama anlaman lazım: farklı ırklar arasındaki ilişkiler -ki daha kötü bir hâl aldılar- siyah bir başkan olmasına doğrudan bir yanıt.

Soru: 1965’ten bu yana hiçbir şey iyi yönde temelden değişti mi?

Spike Lee: Bu zor bir soru. King George Floyd’u daha yeni gömdük.

Soru: Do the Right Thing’i çekerken ırkın bugün hâlâ Amerika’da bu kadar büyük bir sorun olacağını düşünmüş müydün?

Spike Lee: Evet ama bu kadar değil. Kameralı telefonlar bunu benim için daha da kötü yaptı. Önceden sadece bununla ilgili haberleri okurdunuz. Şimdi bu korkunç ölümleri izliyorsunuz. Bu dünyalar kadar fark ediyor. King George Floyd’un hayatının son sekiz buçuk dakikasında boğulmasının görüntüsü tüm dünyada yayıldı ve bu yüzden tüm dünyada yürüyüşler yapıldı. Dünyanın dört bir yanında insanlar polis diziyle kardeşimizin boynuna bastırırken, ölen annesini isteyen bir insan gördüler. Biliyor musun? Bence ölürken annesini gördü. Son nefesini verirken annesi yanına geldi.

Soru: Aldığı eleştirilerle ve ticari olarak gördüğü karşılıkla seni en çok hayal kırıklığına uğratan filmler hangileriydi?

Spike Lee: İnsalar Bamboozled’ı ıskaladı. 25th Hour. Miracle at St Anna. En büyüğü Chi-Raq. Bence o film 20 yıl sonra ne yapmaya çalıştığımı anlayan bir izleyici bulacak.

Soru: Geçmişten en çok hangi oyuncuyu yönetmek isterdin?

Spike Lee:  Paul Newman ile çalışmayı çok isterdim. Ve Marlon Brando ile. Sidney Poitier ile çalışma şansım olmadığı için üzgünüm. Harry Belafonte ile çalıştım. Doroth Dandridge ile çalışmayı çok isterdim.

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information