Yazar Puanı
Puan - 68%
68%
Kısıtlı sayıdaki mekânda geçen, karakterleri mekânlardan bağımsız ve özellikle kamerayla başbaşa kalıp hikâyeler anlattıkları anlarda tanımladığımız Şüphe, bu anlatı seanslarında karakterle izleyiciyi tamamen başbaşa bırakıyor.
Şüphe kelimesinin etimolojik kökenine baktığımızda Arapça şubha (belirsizlik, kuşku) kelimesinden yani “şbh” kökünden geldiğini görüyoruz. Ancak şüphe ile aynı kökten türeyen “şibh” kelimesi de “benzerlik, benzer olma” anlamları taşıyor. Aslında bu kısa etimolojik açıklama, Eliran Elya’nın ödüllü ilk uzun metraj filmi Şüphe’nin temel meselesini birebir açıklıyor.
Gerçekleştirdiği motosiklet kazası sebebiyle çarptırıldığı cezayı bir kamu hizmetiyle ödemeye başlayan senarist, şair Assi’nin ev hapsi cezasına çarptırılmış bir grup gence öğretmenlik yapma sürecini konu edinen film, Eliran Elya’nın hayatından otobiyografik izler taşıyor. Hayatını varoluşsal kaygılarla genel bir sorgulama hâlinde yaşayan yani “şüphe” duyan Assi’nin eğitmenlik yaparken adeta bir eğitime tabii tutulduğu sürecin sonunda, kendisinin de yabancı varsaydığı gençlerle ne denli “benzer” olduğunu görmesiyle birlikte yakaladığı açılım, filmin temel çatışmasını ve en nihayetinde çözümünü oluşturuyor.
Şüphe: Ötekiyle Benzeşmek
Film açılış sahnesini, ana akım sinemadan alıştığımız biçimde geniş bir planla ya da karakteri tanıtan bir kadrajla gerçekleştirmiyor. Karanlık ve nispeten rutubetli gibi görünen bir binada merdivenlerden aşağı inen Assi’yi arkası dönük bir biçimde görüyoruz ilk kez. Bu takip sahnesi, Assi’nin aşağı inmesiyle birlikte mekânın git gide izbeleşmesi aslında bir bakıma da karakterin kendi iç dünyasının derinliklerine bir yüzleşme yaşamak adına katman katman geçiş yapacağının bir habercisi gibi. Nitekim bu yürüyüşün sonucunda eğitim vereceği gençlerle ilk karşılaşması da sert bir çarpışma ile oluyor. Çatışmanın ve yüzleşmelerin habercisi bu açılış sahnesinin filmin genel yapısı ile ilgili birçok ipucu taşıdığını söyleyebiliriz. Filmin oyuncularının genel anlamda başarılı olduğunu söylemek mümkünken Ran Danker ve Adar Hazazi Gersch’e ayrıca bir parantez açmak gerekiyor. İkilinin final sahnesinde sergiledikleri performans, Eden’in her şeyin bir rüya olduğuna inanma isteği ve ikisinin de birbirini bulundukları durumdan çekip kurtarma isteği şüphe duyma ve benzeşme hissiyatlarını bir araya getiriyor.
Kısıtlı sayıdaki mekânda geçen, karakterleri mekânlardan bağımsız ve özellikle kamerayla başbaşa kalıp hikâyeler anlattıkları anlarda tanımladığımız Şüphe, bu anlatı seanslarında karakterle izleyiciyi tamamen başbaşa bırakıyor. Karakterlerin anlattığı gerçek mi yoksa kurgu mu olduğunu bilmediğimiz çarpıcı hikâyeleri tanımlarken takındıkları neredeyse donuk tavır, suçun ve suçlunun iç içe geçtiği günümüz koşullarında ne kimseye hınç duymamıza ne de kimseye acıma duygusu hissetmemize sebep oluyor. Aksine tüm bu hikâyeler, gerçeğin nerede bitip kurmacanın nerede başladığına yönelik bir sorgulama sürecine evriliyor. Gerçekliğin geri kalan tüm nosyonlardan bağımsız, salt bir biçimde var olduğu birbirinden çok farklı ancak bir o kadar da aynı olan yaşam pratiklerinin içine tümüyle bir yabancı olarak gelen Assi, hem yaş hem de pozisyon olarak farklılığı sebebiyle kendisini değil oradaki komüniteyi yabancı olarak görür. Bu tatlı-sert çatışmaların ardından Assi kendisine özdeşleşebileceği ve benzeşebileceği bir ulaşım noktası bulur: Eden. Annesiyle sevgi dolu ancak bir yandan da problemli bir ilişki pratiği geliştiren Eden, evlerine Assi’nin bir süre gelip gitmesiyle birlikte Assi’yi eksikliğini çektiği baba figürünün yerine koyar. Assi’nin böyle bir yaklaşımı olmasa da Eden tarafından kendisine güven duyulması, hissedilen yakınlığın aradaki sınırı kaldırmasına sebep olur. Bu sınırın kalkması, Assi’nin kişisel hayatında kendisini sıkışmış hissettiği düşüncelerin ve şüpheciliğin, birbirine benzeyebilmek, kendine ortak bulabilmek suretiyle azalması anlamına gelir.