Paweł Pawlikowski’nin Ida için yarattığı dünyada yalnızlığın izlerini sürebileceğimiz, filmin teknik tercihlerinin anlatının ruhunu nasıl desteklediğini gözler önüne seren bir video yayınlandı.

1960’ların Polonya’sında geçen filmde, hikâyenin ana karakteri Ida, rahibe olma yolundaki son adımı atmadan önce, hayatta kalan son akrabası olan teyzesiyle tanışır. Birbirine zıt dünyalara ait bu iki kadının tanışmasıyla beraber Ida, daha önce varlığından bihaber olduğu bir dünyanın kapılarını aralar. Yabancı Dilde En İyi Film Oscar ödülünün sahibi olan Ida’nın ardından Paweł Pawlikowski, Cold War adlı filmiyle beyazperdeye dönüş yaptı. Önümüzdeki haftalarda vizyona girecek olan Cold War’la yollarımız kesişmeden önce Ida’nın sadeliğini, yalnızlığını ve hüznünü hatırlamak istedik. 

Ida: Hayata Ucundan Dahil Olmak

Özellikle teknik olarak görselliğiyle ön plana çıkan Ida, karakterinin içinde bulunduğu durumu ajite etmeden ve olanca gerçekliğiyle, en minimal hâliyle izleyiciye aktarıyor. Kadrajın tuhaf yerlerinde duran ve devasa kafa boşlukları, yetersiz bakış boşluklarıyla yer yer tekinsiz ama çokça kendine özgü bir görsellik yaratıyor. Bu kadrajlarda Ida’nın genellikle tek başına olduğunu görmek mümkün. Kadraja bir karakter daha eklenecekse sıklıkla o karakterin çerçevenin dışından girdiği söylenebilir. Çünkü tasvir edilen ve içinde bulunduğumuz dünya tamamen Ida’ya ait. Geri kalan herkes o dünyaya dışarıdan giriş yapabiliyor ancak. Ama bu dünya öyle bir dünya ki, sanki Ida da her an o dünyadan kaçıp gidebilecekmiş, hayata ucundan tutunuyormuş gibi büyük bir var olma inadıyla kadrajın tamamını kaplamıyor neredeyse hiçbir zaman.

Tek başına olmanın estetiğinin Paweł Pawlikowski’nin Ida filminde nasıl kurulduğunu gözler önüne seren videoya aşağıdan ulaşabilirsiniz.


Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information