Önceki Sayfa1 / 2Sonraki Sayfa

Yoruldum, patron…
İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım.
Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım.
Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor.
Anlıyor musun?

Stephen King’in aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan Frank Darabont imzalı The Green Mile, 1999 yılında vizyona girdiği andan itibaren sinema tarihinin en sevilen ve en dramatik filmleri arasına adını yazdırmıştı. O zamandan beri etkisini hiç azaltmayan; büyülü gerçekliğin beyazperdeye en güzel yansıması olan The Green Mile; gardiyanlık yapan Paul Edgecomb ile John Coffey adlı mahkumun arasındaki ilişkiyi konu alıyor. Oldukça iri yarı biri adam olan John Coffey, iki küçük kızı öldürmek suçundan idama mahkum olmuştur. Ürkütücü görünümünün aksine oldukça ince ve karmaşık bir iç dünyası olan Coffey, bazı doğa üstü güçlere sahiptir. Hapishanenin infaz odası baş gardiyanı Paul Edgecomb’un ona gerçekten suçlu olup olmadığını sorması ile birlikte aralarında bir diyalog başlar. Hasta olan Edgecomb’un Coffey’in güçleri sayesinde iyileşmesiyle olaylar gelişmeye başlar. Coffey, doğa üstü gücü sayesinde kendi içine çektiği hastalıkları ağzından serbest bırakarak hayatına devam edebilmektedir. Edgecomb’in, Coffey’in bu gücünün farkına varmasıyla Coffey’e olan düşünceleri tamamen değişmeye başlar. Coffey bu gücü sayesinde mucizeler yaratmaktadır ve Edgecomb ise bu mucizenin yaşamaya devam etmesi gerektiğini düşünmektedir.

Sevgiyi, dostluğu, masumiyeti… dünyada var olan tüm güzel duyguları, en çok ihtiyaç duyulan bir yerde ve zamanda büyülü bir gerçeklikle birlikte beyazperdeye yansıtan; içlerimizi ısıtıp, duygulanmamızı sağlayan; belki de insanlığa ve duygulara karşı olan inancımızı ve umudumuzu arttıran The Green Mile, bu nedenle ki birçok kişinin başucu filmi olmayı başarmıştır. Biz de bu sebeple karanlık korkusunu yenmek isteyen ya da o karanlıkta yanına sevdiğini alarak ışığı bulabilen, The Green Mile sevenlerin izlemesi gereken 10 filmi derledik.

The Green Mile Sevenlerin İzlemesi Gereken 10 Film

Stand by Me – 1986

stand-by-me-filmloverss

Stephen King’in The Body adlı kısa bir öyküsünden beyazperdeye uyarlanan Stand by Me, dört arkadaşın kayıp bir cesedin ardından atıldıkları bir macerayı anlatır. 1959’da geçen öykü, Küçük Gordie  öyküler anlatan sessiz bir çocuktur. Abisinin ölümünden sonra babası tarafından görmezden gelinmiştir. 3 yakın arkadaşının da problemleri vardır. En iyi arkadaşı Chris Chambers suçlu ve alkolik ailesinden dolayı hor görülen bir çocukken Teddy babası tarafından kulağı yakılmış bir çocuktur ve duygusal anlamda kendini kontrol edemez biridir. Vern ise grubun şişman ve korkağıdır. Rob Reiner imzalı film; bu dört yakın arkadaş ile birlikte bizleri macera dolu bir yolculuğa çıkarır.

Rain Man – 1988

rain-man-filmloverss

Los Angeles’ta yaşayan, bencil ve maddiyata düşkün şehirli bir genç olan Charlie’nin uzun yıllardır görüşmediği babasının öldüğünü ve kendisine miras bıraktığını öğrenmesiyle gelişen olayları konu alan Rain Man; hikayesiyle boğazda yumru bırakan bir dram sunuyor. Mirasın neredeyse tamamını varlığından bile haberdar olmadığı kardeşi Raymond’a bırakan babası Charlie’ye sadece 1949 model bir araba bırakmıştır. Mirastan vazgeçmeye niyeti olmayan Charlie ise bakıma muhtaç otistik ama bir dahi olan kardeşi Raymond’ı kaldığı klinikten kaçırarak bir seyahate çıkarır ve kardeşinin insanüstü yeteneklerini kendi lehine kullanmaya çalışır. Ancak zamanla gelişen olayların hepsi Charlie’nin planladığı gibi gitmez. Çıktıkları yol boyunca Charlie, hem Raymond’u hem geçmişinin bir parçasını hem de kendisini keşfetme fırsatı bulacaktır…

Scent of a Woman – 1992

scent-of-a-woman-filmloverss

Hayatın mucizeleri bazen o kadar da fantastik olmak zorunda değildir; bazen ise hayatın içinde bazı yoksunluklar mucizelere gebedir. Al Pacino’nu  muazzam performansıyla hafızalarımıza kazınan karakteri Frank olarak karşımıza çıktığı Scent of a Woman; tam da bahsettiğim bu mucizenin habercisidir. Bir öğrencinin Noel’de eve gitmek için gereken uçak parasını denkleştirmek amacıyla gözleri görmeyen Frank’e yardımcılık yapması için gelen teklifi kabul etmesi ve bunun ardından gelişen olayları anlatan film; yaşama sevinci ile dolu olan Frank’ın öğrettikleri, yaptıkları ve söyledikleriyle tam anlamıyla bir yaşam dersidir.

Shawshank Redemption – 1994

shawshank-redemption-filmloverss

Şaibeli bir şekilde karısını öldürmek suçundan Shawshank hapishanesine gönderilen Andy Dufresne, burada hiç alışık olmadığı bir hayat mücadelesi vermeye başlar. Hapishanede tanıştığı Ellis Redding ise onun en yakın dostu olur ve kendi deneyimleriyle Dufresne’e mücadele gücü vermeye başlamıştır. Stephen King’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Shawshank Redemption; yeni arkadaşlıklar, düşmanlıklar ve gaddar hapishane yönetimi üçgeninde umudunu korumanın ve azmin hikayesini anlatır. Andy Dufresne karısını öldürmek suçuyla yargılanan başarılı bir bankacıdır. Sorun şu ki, karısını öldürüp öldürmediğini kendisi dahi hatırlamamaktadır…

Dead Man Walking – 1995

dead-man-walking-filmloverss

Ölüm sırasını bekleyen bir idam mahkumu ile merhametli bir rahibe arasındaki ilişkiyi konu alan Dead Man Walking’in yönetmen koltuğunda Tim Robbins oturuyor. Robbins’in en iyi yönetmen dalında Oscar’a aday olduğu filmde; Susan Sarandon’un canlandırdığı rahibe, idam mahkumu olan Sean Penn’in hayat verdiği Matthew Poncelet’le ve onun kurbanlarıyla yakınlaşarak empati kurmaya başlar; biz de aslında film boyunca kendimize dahi sormaya çekindiğimiz sorularla karşılaşıp, cevaplar ararız. İnsan ilişkileri ve insanın kendisine dair derinlemesine bir analiz sunmayı başaran film Dead Man Walkning, oyuncularının performanslarıyla hafızalarda yer etmiştir.

Önceki Sayfa1 / 2Sonraki Sayfa
Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information