The Silence of the Lambs filminde Jodie Foster’ın hayat verdiği Clarice Starling karakterini mercek altına alan video, filmin karmaşık karakterler yaratmadaki başarısını gözler önüne seriyor.
Thomas Harris’in Hannibal Lecter karakterini edebiyat dünyasına kazandıran roman serisinin aynı adlı ikinci kitabından uyarlanan Kuzuların Sessizliği – The Silence of the Lambs, şüphesiz hem psikolojik gerilim türünün, hem de seri kati filmlerinin en iyi örnekleri arasında yer alıyor. Anthony Hopkins ve Jodie Foster‘ın başarılı performansları ile sinemaseverler için unutulmaz bir deneyime dönüşen film, iki farklı seri katili hikâyesinin önemli parçaları olarak ele alırken, her iki karakteri de izleyici için ilgi çekici kılmayı başarıyor. Her daim insanların ilgisini çeken seri katillerin ötesine geçip, genç FBI ajanı Clarice Starling‘i de en az onlar kadar unutulmaz bir karaktere dönüştürmesi ise The Silence of the Lambs’in karakter yaratımındaki başarısını gözler önüne seriyor.
Jodie Foster’ın hayat verdiği Clarice Starling, karşısına çıktığı anda Hannibal Lecter’ın ilgisinin odağı hâline geliyor. İlk başta Hannibal’ın -zamanla bir takıntıya dönüşen- bu ilgisini anlamak güç olsa da, film ilerledikçe Clarice’i özel kılan detaylar açığa çıkmaya başlıyor. The Discarded Image adlı YouTube kanalı tarafından hazırlanan video essay, Clarice Starling karakterini mercek altına alarak, Jonathan Demme imzalı The Silence of the Lambs filminin karmaşık karakterler yaratmadaki başarısını gözler önüne seriyor.
The Silence of the Lambs Filmindeki Clarice Starling Karakterini Özel Kılan Detaylar
FBI ajanlarının yetiştirildiği Quantico’daki az sayıda kadın ajandan biri olan Clarice’in önüne çıkan engelleri aşmak için yılmadan mücadele veren azimli yapısı onunla karşılaştığımız ilk anda kendisini gösteriyor. Daha Quantico’dan ayrılıp Hannibal’ın yanına gitmeden Clarice’in işine odaklanan, azimli ve zeki bir dedektif olduğunu anlıyoruz. Clarice’i hem Hannibal hem de izleyici için daha ilgi çekici kılan özellikleri, onu hedefine ulaştıran obsesif yapısı sonradan açığa çıkacak olsa da, Jodie Foster’ın performansının da etkisiyle daha bu ilk anlarda karakterin arka planda saklanan derinliğini görmek mümkün.
Clarice’nin zihninin karanlık köşelerine ışık tutması ise bir psikiyatrist olan Dr. Hannibal Lecter ile tanışmasıyla başlıyor. Jonathan Demme’nin karakteri kadrajın ortasına yerleştirip, adeta izleyicinin gözlerinin içine baktıran çekimi -ki bu çekime yönetmenin önceki filmlerinde de rastlamak mümkün- The Silence of the Lambs’te hiç olmadığı kadar işlevsel bir hâl alıyor.
Clarice’in karakterine dair rahatsız edici varsayımları üst üste sıralayan Lecter, onun tepkilerini izleyerek hangilerinin genç ajan üzerinde etki yarattığını ölçüyor, en ufak tepkileri bile not ederek adım adım Clarice’in profilini çıkarıyor. Sonunda aradığı zayıf noktayı buluyor: Clarice’in kaçmak istediği geçmişi. Demme, Clarice ile Lecter arasındaki ilk karşılaşmanın hemen ardına, adeta günümüzle iç içe geçmiş şekilde Clarice’in çocukluğundan bir sahne yerleştirerek, genç kadının hâlâ geçmişinin etkisinde olduğunu gösteriyor. Clarice her ne kadar geçmişinden kaçmaya çalışsa da, aslında babasının yolundan gidip kolluk kuvvetlerine katılarak bu geçmişi yanında taşımaya devam ediyor. Clarice’i acımasız bir seri katilin bodrumuna iten de, Hannibal ile sınırları zorlamasını sağlayan da bu kaçmaya çalıştığı şeylerin üzerine gitme dürtüsü oluyor aslında. Günün sonunda Clarice’in en büyük arzusu, en derin korkularıyla yüzleşip, onları alt etmek. Bir daha asla korkularının onu yönetmesine izin vermemek. Sonunda Buffalo Bill’i yakalamasını sağlayan da bu korkularının üzerine gitme isteği oluyor.