Yazar Puanı
Puan - 80%
80%
Thelma çok katmanlı anlatı yapısı, alışılmışın dışında doğaüstü güç tanımlaması, filmin geneline serpiştirilmiş gerilim unsurları ve anlattığı queer açılma ve büyüme hikâyesiyle oldukça doyurucu ve etkileyici bir film olarak hafızalara kazınıyor.
Raw ile birlikte son yılların en farklı büyüme hikâyelerinden birisi olduğunu söyleyebileceğimiz Thelma; din, cinsel yönelim, muhafazakârlık, doğaüstü güçler ve aile içerisinde gizlenen sırlar üzerinden ana karakterinin büyüyüşünün kapsamlı bir analizini sunuyor. Joachim Trier’in filmlerini uzun süredir birlikte yazdığı Eskil Vogt imzasını Thelma’nın senaryosunda da görüyoruz. Reprise’dan Oslo, 31 August’a, Louder Than Bombs’tan Thelma’ya Trier’in vazgeçilmez senaryo partneri olan Eskil Vogt’un tüm bu filmlerdeki payı kesinlikle yadsınamaz. Thelma da, bütün dramaturjisinin yanında senaryosunun incelikleriyle de ön plana çıkabilen bir yapım olma özelliği taşıyor.
Filmin açılış sekansında babasıyla beraber donmuş bir gölün üzerinde yürüyen Thelma’nın küçüklüğüne tanık oluyoruz. Filmin bu dramatik açılışı önemli çünkü, Joachim Trier’in kamerası henüz ilk dakikalarında yüzeyi donmuş bir gölün altında yüzen balıklara odaklanıyor. Gölün yüzeyi tamamen kapanmış ve korunaklı görünse de her an çatırdayıp kırılabilecek yapısı ve içerisinde saklanan balıklarıyla Thelma’nın baskılanan ama keşfedilmesi gereken iç dünyasına adeta bir metafor üretiyor Trier. Ardından yönetmenin hikâyeyi anlatmaya koyulmak için tercih ettiği açı ise kuş bakışı. Bu tercih de filmin genelinde kuşların anlatıya hizmet ettiğini gördükçe ve anlamlandırdıkça farklı bir boyut kazanıyor.
Thelma: Alışılmışın Dışında Bir Süper Kahraman
Yer yer korku ögeleriyle harmanlanan queer bir açılma ve büyüme hikâyesi olan Thelma’nın karmaşık gibi görünen konusundan bahsetmek gerekirse, bir çeşit doğaüstü güçlere sahip olan karakterin oldukça muhafazakâr ve korunaklı bir biçimde yetiştirildiği ailesinin yanından ayrılarak üniversiteye başlamasıyla birlikte bu korunaklı yapının kabuklarının yavaş yavaş kırılma sürecisinin beyazperdeye etkileyici bir yansıması olduğunu söyleyebiliriz. Dini açıdan güçlü bir eğitim almış ve hayatını tamamen Hristiyanlığın gerektirdiği biçimde yaşıyor gibi görünen Thelma’nın okulda ilk kez etkilendiği bir kızın yanında aniden kriz geçirmesiyle birlikte ikilinin tanışmaları gerçekleşir. Bu tanışmanın ardından karakterimiz gitgide daha fazla sara krizine benzer bir kriz geçirmeye başlar. Bastırılan duyguların güçlü bir biçimde açığa çıkıyor oluşuyla açıklanabilecek bu nöbetlerin Anja ile ilişkili olduğu görülür. İlk içkisini, ilk sigarasını içmeye başlayan ve ilk kez bir kadınla öpüşen Thelma, ailesinden uzakta, ailesine ve içinde yetiştiği öğretilere ihanet ediyor olma hissiyle sürekli bir yüzleşme ve mücadele hâline girer. Çekim açılarından renklere, filmde yer alan hayvanlardan lens seçimlerine aşkın, şehvetin, tutkunun, utancın ve korkunun yansımalarını filme metaforik olarak yerleştiren Trier’in bu anlamlara açılan dehlizlerde en çok yılan, kuş ve su metaforlarına başvurduğunu görmek mümkün.
Doğaüstü güçlere sahip bir süper kahraman olarak tanımlayabileceğimiz Thelma, alışılmış süper kahraman algısını tersyüz ediyor. Bu süper kahramanlık gücün sınırları keşfedilmedikçe ve kontrol mekanizması geliştirilmedikçe yıkıcı, zarar verici bir yapıya sahip. Travmatik durumların içerisinden geçen Thelma’nın en sonunda bu dual yapıyı çözümlediğini ve yıkıcı gücünü yapıcı bir forma dönüştürdüğünü görmek mümkün. Yanı sıra, böylesi bir süper kahramanın queer bir kadın olması da filmi ayrıca ilgi çekici kılıyor. Elbette anlatı yapısında ön plana çıkan ya da Trier tarafından vurgulanmak istenen bir süper kahraman hikâyesi oluşu değil. Bu durum bir süper kahraman hikâyesi anlatmaktan ziyade, Thelma’yı bütünüyle bir karakter olarak tanımlarken sahip olduğu özelliklerden de bir nevi bahsetme biçimi olarak tanımlanabilir.
Olmadığı biri gibi yaşayan ancak ne yazık ki ne olmadığını dahi bilmeyen Thelma’nın kendini keşfetme sürecinde aile sırlarını da keşfetmesi, sürekli ihtiyaç duyduğu aile tarafından onaylanma dürtüsünün ne denli temelsiz olduğunu da açığa çıkarıyor. Aile kurumunun da sorgulandığı bu anlatı yapısında, aile bağları ve bireyler arası sevginin farklı koşullarda mümkünlüğü tartışmaya açılıyor. Elli Harboe’nin karakterini performe etme başarısı ise filmin en büyük artılarından biri. Abartıdan bu denli uzak bir oyunculukta karakteri bu denli büyütebilmek gerçek bir başarı gerektiriyor.
Toparlamak gerekirse, Thelma çok katmanlı anlatı yapısı, alışılmışın dışında doğaüstü güç tanımlaması, filmin geneline serpiştirilmiş gerilim unsurları ve anlattığı queer açılma ve büyüme hikâyesiyle oldukça doyurucu ve etkileyici bir film olarak hafızalara kazınıyor.