Festivalin ikinci gününden günlüklere iki film aktaracağım; George Clooney’nin Coencilik oynadığı Suburbicon ve hayatın gerçekleriyle yüzleştiğimiz The Florida Project.

Suburbicon

yonetmenligini-george-clooneynin-yaptigi-suburbicon-filminden-ilk-gorseller-yayinlandi-filmloverss

1950’lerin sonunda geçen Suburbicon adını, filmin geçtiği yerleşkeden alıyor. Amerikan burjuvazinin yeni adresi olan bu yerleşkeye siyahi bir ailenin gelmesiyle o güne kadar huzur içinde yaşanan Suburbicon, bir anda karmaşanın kol gezdiği bir yerleşkeye dönüşüyor. Enteresan şekilde-aynı zamanda zekice, ırkçılık üzerine yapılan bu eleştiriyle başlayan film ilerleyen bölümde rotasını Amerikan aile yapısına çeviriyor.

Gizem ve polisiye türlerini içerisinde barındıran bu kara komedinin senaryosunda Ethan&Joel Coen, George Clooney ile Grant Heslov imzası bulunuyor. Clooney’nin yıldız oyuncularla (Matt Damon, Julianne Moore, Oscar Isaac) donattığı filmi, senaryosunun dışında da Coen Kardeşlerden ciddi izler taşıyor. Yönetmenlik kariyerini, esinlenmeden öte Coen’leri örnek almak üzerine kuran Clooney’nin bu yeni kara komedisi, senaryosunun yardımı ve Oscar Isaac’in leziz performansıyla seyircisini filmin içerisinde tutmayı başarsa da,”ben bu filmi defalarca seyrettim” hissiyatından kurtaramıyor. İzlemesi keyifli olsa da, filmin sonunda damakta vasat bir Coen filmi tadı bırakıyor. Clooney, Amerika’nın kirli tarihini eleştirmek amacıyla yola çıksa da, mesajları havada kalıyor.

The Florida Project

the-florida-project-filmloverss

2015 yılında iPhone ile çektiği Tangerine ile büyük ses getiren, Sundance dahil tüm birçok festivalin en çok konuşulanı olan Sean Baker, The Florida Project ile kendi çıtasının üstüne çıkıyor, yakaladığı gerçekçi anlatım ile adını ustaların arasına yazdıracağının sinyallerini verirken artık bir üst lige oynuyor. Florida’nın birçok filmde gözümüze sokulan lüks yerleşkelerinin arkasında kalan, toplu konut/otel yerleşkeleri arasında belgeselvari biçimde gezen kamerasıyla gerçek hayatı yansıtan Baker, iç karartan hikayesini anlatırken filmini, olabilecek en renkli sinematografiyle süslüyor; zor olanı başarıyor, seyirciye bol bol kahkaha attırırken, göz yaşlarını sona saklıyor. Gerçekçi anlatım tanımını birçok film için kullanıyoruz, ancak Baker’ın anlatım tekniği seyirciyi bir bölümden sonra koltuklarından uzaklaştırarak filmde geçen ailelerin yaşadığı odaya yerleştiriyor. O dakikadan itibaren film, izlediğimiz bir deneyim olmaktan çıkarak yaşadığımız bir hayata evriliyor. Yılın en iyilerinden, en güzellerinden!

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information