Yazar Puanı
Puan - 70%
70%
70
İlham aldığı filmlerin etkilerini fazlasıyla hissetiren Xavier Legrand’ın ilk uzun metraj filmi Velayet, başarılı bir yönetmen filmi olarak göze çarpıyor.
74. Venedik Film Festivali’nde Andrew Haigh, Abdellatif Kechiche ve Martin McDonagh gibi yönetmenlerin arasından sıyrılarak En İyi Yönetmen ödülünü kazanan ve ardından Toronto Film Festivali’nde boy gösteren Xavier Legrand, ilk uzun metraj filmiyle dikkatleri üstüne çekerek oldukça iyi bir başlangıç yaptı. Daha önce çektiği Just Before Losing Everything (2013) adlı kısa filminin uzun versiyonu olan Custody – Velayet, basit bir hikâyeye sahip olsa bile, aile içi şiddet konusunu oldukça sert bir biçimde işlemeyi başarıyor.
Aslında çok basit bir temaya sahip olan Velayet, bir dava sahnesiyle açılıyor. Çocuklarının velayetleri için hakim karşısına çıkan Miriam (Léa Drucker) ve Antoine (Denis Ménochet) ile filmin ilk sahnesinde karşı karşıya geliyoruz. Bu ilk sahne tarafların argümanları bağlamında izleyiciyi yönlendiren ve belki de taraf seçmeye zorlayan bir yapıya sahip. Tıpkı hakim gibi, izleyicinin de ilk defa karşı karşıya geldiği ebeveynler kendi haklılıklarını ortaya çıkarmak isterken kimin yalan söylediğini anlamak bir hayli güç oluyor. Yüksek tansiyonlu bu sahne ile açılan film, takip eden sahnelerde de temposunu belli ölçüde korumayı başarıyor. Paylaşımlı velayet hakkı alan ebeveynler arasındaki ilişkiyi ve bu durumun çocukların üstünde yarattığı etkiyi oldukça başarılı yansıtan yönetmen Xavier Legrand, akıllarda soru işaretleri bırakmayan vurucu bir finalle hikâyesini pekiştirmeyi başarıyor.
Velayet: Saplantılı Bir Ayrılığın Öyküsü
Duru ama bir o kadar da ilerisi için açık vermeyen bir senaryoya sahip olan Velayet, karakterleri tanımak için yeterli zamanı veriyor ve bu zaman boyunca da belli detaylarla alt metni beslemeyi başarıyor. Velayet davasının asıl konusu olan küçük kardeş Julien (Thomas Gioria) kilit öneme sahipken, ablası Joséphine (Mathilde Auneveux) ise senaryonun arka planını güçlendiren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Paylaşımlı velayet kararının verildiğini öğrendikten sonra, Julien ile babası arasındaki ilişki ön plana çıkmaya başlıyor ve Julien’in anksiyetesine şahit oluyoruz. Legrand’ın seçici alan derinliğini Julien üzerinde yoğunlaştırmasıyla birlikte henüz Antoine’i tanımadan önce Julien üzerinden çıkarımlar yapmak fazlasıyla mümkün oluyor. Öte yandan, Antoine’in saplantısını görmemiz ise fazla zaman almıyor.
Fransa’nın küçük bir yerleşim yerinde geçen hikâyede, çevre faktörüne de bir bölümde değinen Legrand, birçok bilinmeyeni bu noktada çözüme kavuşturmaya başlıyor. Antoine karakteri karşısında ailenin geri kalanının çaresizliğini ve savunmasızlığını gerçekçi bir şekilde hissetmek, filmin etki gücünü artırıyor. Başta bahsettiğim yüksek tansiyon, arka planda etkisini kaybetmeden kendini hissettirmeye devam ediyor. Savunmasızlığın en yoğun hissedildiği an ise, filmin en tezat sahnesiyle veriliyor. Baba figürünün otoritesiyle yaratılan korku, en mutlu günlerinden birini geçiren Josephine’in çaresiz ve donuk bakışlarıyla buluşuyor.
Röportajlarında Kramer vs. Kramer (1979) ve The Shining (1980) ilhamlarından bahseden Xavier Legrand’ın senaryosunda bu filmlerin etkileri fazlasıyla göze çarpıyor. Bu bağlamda yönetmenin, iki filmin en güçlü yanlarını alıp, kendi sinema anlayışıyla bir topta eritmeye çalıştığını söyleyebiliriz. İlk filmini çeken Avrupalı yönetmenlerin sıklıkla kullanmayı tercih ettikleri sinematografik teknikleri harmanlayan bir anlayışla; bazen odağını seçici alandan yana kullanırken bazen de kadrajını derinleştirmeyi tercih ediyor. Özellikle bu tercihlerin Julien ve Josephine’in duygularını anlatmak açısından seyirciye olumlu yansıdığını söyleyebiliriz. Genç oyuncu Thomas Gioria’ın başarılı performansıyla bu etki filme fazlasıyla sirayet ediyor.
İlham aldığı filmlerin etkilerini fazlasıyla hissettiren Xavier Legrand’ın ilk uzun metraj filmi Velayet, başarılı bir yönetmen filmi olarak göze çarpıyor. Özgünlüğü sinematografik tercihlerinde yatan filmin, aile içi şiddete yönelik sade ama vurucu anlatımı finalde kendini iyice göstermeyi başarıyor. Filmin dinamiklerini iyi oturtan Xavier Legrand, umut vadeden yeni bir yönetmen olarak dikkat çekiyor.