Yazar Puanı
Puan - 80%
80%
Guy Maddin’in Vertigo gibi özel bir başyapıtı, kendince ve başka sinema filmlerinden görüntüler kullanarak, The Forbidden Room gibi güçlü bir işe birlikte imza attığı iki ortağıyla birlikte, kendi hissettikleri üzerinden yeniden yorumlaması.
Dünyanın en saygın sinema dergilerinden Sight & Sound’un on yılda bir gerçekleştirdiği tüm zamanların en iyi filmleri anketinin 2012’de yapılan en güncel edisyonunda Yurttaş Kane’i uzunca süredir oturduğu birincilik koltuğundan indiren Vertigo, sinema tarihinin en özel filmlerinden biri şüphesiz. Bir sarmalın içinde kaybolma hissini, başka bir filmle bu düzeyde duyumsamak imkânsız dersek abartmış olmayız sanırım. Bu sinematik sarmalın kurulumunda filmin geçtiği San Francisco şehrini çok efektif kullanır Hitchcock. Şehir meşhur köprüsüyle, sanat galerileriyle, rıhtımıyla, kiliseleriyle filmin bir başrol oyuncusu gibidir.
Çağdaş sinemanın en özgün ustalarından Guy Maddin’in, son filmi The Forbidden Room’u birlikte çektikleri Evan ve Galen Johnson ile birlikte San Francisco Film Festivali’nin talebi üzerine bir projeye kalkışmasıyla başlıyor aslında Yeşil Sis’in yolculuğu. Bu projenin başlangıçta San Francisco’da çekilen film ve dizilerden oluşan bir kolaj çalışması olması planlanıyor, fakat yönetmenler uslu durmayıp, bu çalışmayı aynı zamanda sinemadaki en güçlü San Francisco temsilini sunan Vertigo’ya bir saygı duruşuna dönüştürmek için kolları sıvıyorlar.
Yeşil Sis: Deneysel Saygı Duruşu
Maddin ve arkadaşları, San Francisco’nun ikonik yapılarından Golden Gate Köprüsü’nün görüntüsü eşliğinde, şehre yeşil bir sis salıyorlar. Filmin daha başında kenti sardığını gördüğümüz bu sis, perdedekinin sıradan bir şehir görüntüleri kolajı olmadığına dair koca bir ipucu olarak beliriyor. Bu imgeyle Yeşil Sis, Guy Maddin’in bugüne kadar özenle inşa ettiği gerçeküstücü sinemasının alanına giriyor daha ilk dakikalarında. Filmin görsel materyali olan konvansiyonel sinema yapıtları da, renk olarak toksik ya da radyoaktif bir maddeyi andıran bu sisin etkisiyle bir tür mutasyona uğrayıp Maddin’in deneysel üslubu içindeki yeni yerlerine yerleşiyorlar.
Yeşil Sis’te ortaya koyulan, saygı duruşunda bulunulan bir filmin anlatısını, arşivden çıkartılan başka görüntülerle yeniden oluşturmanın çok ötesinde çaba. 98 sinema filmi ve 3 diziden görüntülerin montajlanmasıyla oluşan eser, benzersiz bir sinema aklının, dâhi bir yönetmenin hayranlık duyduğu bir başyapıtı üzerine düşünme ve hatırlama pratiğine dönüşüyor bir bakıma. Vertigo’dan aşina olduğumuz nesneler, imajlar, duygular bir potada eritilerek bambaşka bir formda sunuluyor bu kez. Fikir aşamasında heyecan verici olmasına rağmen, bu projenin takip edilemeyecek düzeyde bütünlükten uzak bir biçimde sonlanma riski taşıdığı gerçek. Fakat Guy Maddin ve arkadaşları, esinlendikleri filmin polisiye hikâyesini neredeyse tamamen dışarıda bırakarak seyirciye takip edilecek bir olay örgüsü vermiyorlar. Bunun yerine, kullandıkları görsel materyalleri Vertigo’nun, başta andığım bir sarmalın içine sıkışıp kalma, kaybolma hissiyatıyla sıkı sıkıya çevreliyorlar. Ekranda akıp giden merdivene tırmanan, çatılarda koşturan adamların, San Francisco’nun meşhur mimari yapılarının görüntüleri; yönetmenlerin geleneksel bir anlatıdan uzak, sadece bir his üzerine kurmak istedikleri yapımın içine iyiden iyice çekiliyor. Bu etki, sadece Vertigo’ya ve San Francisco şehrine değil, aynı zamanda kolajda kullanılan filmler arasında yapılan referanslarla daha da güçleniyor.
Guy Maddin’in Vertigo gibi özel bir başyapıtı, kendince ve başka sinema filmlerinden görüntüler kullanarak, The Forbidden Room gibi güçlü bir işe birlikte imza attığı iki ortağıyla birlikte, kendi hissettikleri üzerinden yeniden yorumlaması… Yeşil Sis, bu fikrin sinemaseverler üzerinde yaratacağı heyecan kadar tatminkâr bir deneysel sinema şöleni.