En sevdiği filmler listesi insanın her zaman kafasında dolaşıyor zaten; esnek, sürekli bulunduğun hissiyata ve ortama göre değişen… Ama bunu siyah-beyaz bir listeye aktarmak ise bambaşka bir olay, her şey bir anda betonlaşıyor. Film günlüğümdeki (günde ortalama 1,36 film izliyorum) binlerce filmden hangilerine haksızlık yapacağım düşüncesi beni epey yordu, hatta rüyama bile girdi. Bir daha böyle bir işe girmeyeceğime dair söz verdim. Sonra aklıma gelen ilk on filmi yazdığım gibi, hiç dokunmadan sıraladım ve yazarken yeniden izlemiş gibi oldum.
Mehmet Akif Büyükatalay
Dilenci – Accatone (1961)
Yönetmen: Pier Paolo Pasolini
Sinemanın ruhunu en yoğun anladığım anlardan birisi. 50 yıl önce İtalya’da çekilen bir film, benim ifade edemediğim ruh hâlini bana göstermişti; beni bir nebze rahatlatmiştı. Sinemayı biraz da olsa anlamıştım. Sonra zaten Pier Paolo Pasolini (PPP) ne yazdıysa, ne çektiyse hepsini okudum, izledim. Benim için “anlatma ihtiyacını” en içten yansıtan yönetmenlerden biri.
Five Easy Pieces (1970)
Yönetmen: Bob Rafelson
Jack Nicholson’un oyunculuğu ve mizansen kompozisyonu ile kimliğinden soyutlanma ve kaçmayı anlatabilen bir şaheser.
Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları – Die bitteren Tränen der Petra von Kant (1972)
Yönetmen: Rainer Werner Fassbinder
Her insanın içinde var olan o derin yalnızlığı ve başka insanlara muhtaçlığı, tiyatro dilinin mükemmel bir şekilde sinemaya aktarılmasıyla anlatabilen bir Fassbinder filmi. Sanatsal anlatımdaki gerçekçiliği anladığım film. İlk izlediğimde neredeyse bayılmıştım.
Kiracı – The Tenat (1972)
Yönetmen: Roman Polanski
Polanski, yabancılığın ve marjinalliğin verdiği o eziklik hissini ve paranoyayı korku filmine dökerek anlatması, tür filminin ne olabileceğini bana göstermişti: Anlatılamayanı hissettirmek.
İyi İş – Beau travail (1999)
Yönetmen: Claire Denis
Erkek vücüdunun şiddetini ve güzelliğini, erkekler arasındaki rekabeti ve çekiciliği yoğun bir hissiyat ile anlatan, beni her defasında etkileyen sanat eseri.
Bataklık – La ciénaga (2001)
Yönetmen: Lucrecia Martel
Sınıf farkını, buharlı bir atmosfer yaratarak, metafor kullanmadan metafor gibi anlatan, çok etkileyici film.
Hayalet Dünya – Ghost World (2001)
Yönetmen: Terry Zwigoff
American Underground Comic ruhunu sinema diline taşıyabilen çok nadir, belki de tek trajikomik şaheser.
Uzak (2002)
Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan
Bireyin kendine ve çevresine yabancılaşmasını başka hiçbir film bu kadar mükemmel bir şekilde ifade edemez. Ezbere bildigim, en çok izlediğim film. PPP’den sonra NBC.
Sessiz Işık – Stellet Licht (2009)
Yönetmen: Carlos Reygadas
“Peace is stronger than love”. Basit bir hikâye ile inancın gerçekçiliğini ve metafiziği mükemmel resimlerle, dua gibi anlatan film.
Tepenin Ardı (2012)
Yönetmen: Emin Alper
The Othering’in (diğerleştirme) duygusallığını hissettirebilen evrensel bir film. İnsanlar ve toplumlar arasındaki ilişkileri ele alan kompleks felsefi soruları kısa sürede anlatabilen bir şaheser.