2015 yılında Body filmiyle gönüllerimizi fetheden bir yapıma imza atan ve En İyi Yönetmen dalında Gümüş Ayı kazanan Polonyalı yönetmen Małgorzata Szumowska’nın bu yıl düzenlenen 68. Berlin Film Festivali’nin Ana Yarışma bölümünde gösterilen ve Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan son filmi Yüz; disfonksiyonel toplum ve estetik algılar üzerinden inanç ve toplum eleştirisine soyunan son derece etkileyici bir yapım olarak dikkat çekiyor. Polonya-Almanya sınırındaki küçük bir kasabada geçen hikâye dünyanın en büyük İsa (Jesus) heykelinin inşaatında çalışan Jacek’in bir iş kazası geçirdikten sonra yaşadığı toplumsal dışlanma ve ötekileştirilme sürecini aktarırken aileden medyaya toplumun her bir kurumuna sızan ikiyüzlülükleri de yüzümüze çarpıyor. Filmin başlarında oldukça yakışıklı ve Hz. İsa’ya olan benzerliğiyle yaşadığı yerdeki insanların ilgi odağında biri olarak sunulan Jacek, yaşadığı korkunç iş kazasından sonra herkesin hayran olduğu o dış görünüş imajını kaybeder. Bu elim kazadan kıl payı kurtulmayı başaran Jacek, Polonya tarihinin ilk yüz nakli ameliyatını geçirir ama o artık ‘bildiğimiz’ Jacek değildir. Evlenmek üzere olduğu kız arkadaşından annesine, herkesin kendisine şüpheyle baktığı ve bir yabancı gibi karşıladığı bu genç adam yeniden hayata tutunmaya çabalarken, en başta, en yakınları tarafından görmezden gelinip dışlanacaktır. Nakil ameliyatı sonrası yeni yüzüyle yüzleşip, onu kabullenme konusunda kendiyle psikolojik bir mücadeleye girişen ve bunları takiben yaşadığı kimlik sorunlarıyla baş etmeye çalışan Jacek’in bu sil baştan kuracağı hayattaki en büyük destekçisi ise ablası olacaktır. Yüz: Tüketim Biçimlerimizi Belirleyen Estetik Algılarımız mı? Güzel ve çirkin gibi ikili karşıtlıklar üzerinden şekillenerek dış görünüşü yücelten beğeni ve estetik algılarımız ile tüketim biçimlerimizdeki ambalaj ya da marka tercihlerimiz arasında oldukça güçlü analojiler kuran Yüz; tek tek bireylerden topluma, kapitalist sistemin idealize ettiklerini hem zihinlerimizde hem de bedenlerimizde ne denli içselleştirdiğimizi ortaya koyarken seyircinin de kendi içinde gireceği yüzleşmelere kapı aralıyor. Tam da bu manaya gelecek şekilde; inançlarımıza, bilinçli ya da bilinçdışı süreçlerle içselleştirdiğimiz davranış biçimlerimize, bir grup içinde yer almak ve dışlanmamak için sergilediğimiz tutumlarımıza ve çoğunlukla güzellik algısı üzerinden şekillenen estetik tercihlerimize çok sağlam bir tokat savuran Szumowska; dışlama, ötekileştirme ya da gruba kabul etme kültürü ile birlikte toplumun batıl inanç kodlarını da kara mizah ve ironiden güç alan bir anlatımla dışavuruyor. Polonya’nın son dönemde yaşadığı siyasi ve kültürel çalkantılarla paralellik sergileyecek biçimde, Polonya toplumu özelinde, kapitalist tüketim toplumunun tamamına ve tırnak içinde sosyal devlet olgusu ile birlikte sosyal güvenlik kurumuna da eleştirel bir perspektifle yaklaşan yönetmen; biçimsel anlamda da kamerasını ele aldığı meseleye odaklamaya gayret ederek odağın dışında kalan bölgeleri flulaştırmayı tercih ediyor. Sırf anlatıyı güçlendirmek adına eklendiği belli olan ama hikâyeye artı bir anlam değeri katmayan senaryosal fazlalıklar dışında, eli yüzü düzgün bir toplum eleştirisine soyunan Szumowska’nın bu eleştirinin hakkını sonuna dek verdiğini söylemek gerekiyor. Szumowska aynı şekilde, yer yer didaktik bir anlatıma kayması muhtemel bir hikayeyi özellikle kara mizah ve ironi kullanımını devreye soktuğu bir keskin manevra becerisiyle püskürtmeyi de başarıyor. Sinematografik yaklaşımları ve yönetmenlik tercihleriyle en az hikayesi kadar ön plana çıkan Yüz’ü görmeden bu festivali kapatmayın derim!

Yazar Puanı

Puan - 80%

80%

Sinematografik yaklaşımları ve yönetmenlik tercihleriyle en az hikayesi kadar ön plana çıkan Yüz’ü görmeden bu festivali kapatmayın derim!

Kullanıcı Puanları: 3.55 ( 5 oy)
80

2015 yılında Body filmiyle gönüllerimizi fetheden bir yapıma imza atan ve En İyi Yönetmen dalında Gümüş Ayı kazanan Polonyalı yönetmen Małgorzata Szumowska’nın bu yıl düzenlenen 68. Berlin Film Festivali’nin Ana Yarışma bölümünde gösterilen ve Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan son filmi Yüz; disfonksiyonel toplum ve estetik algılar üzerinden inanç ve toplum eleştirisine soyunan son derece etkileyici bir yapım olarak dikkat çekiyor. Polonya-Almanya sınırındaki küçük bir kasabada geçen hikâye dünyanın en büyük İsa (Jesus) heykelinin inşaatında çalışan Jacek’in bir iş kazası geçirdikten sonra yaşadığı toplumsal dışlanma ve ötekileştirilme sürecini aktarırken aileden medyaya toplumun her bir kurumuna sızan ikiyüzlülükleri de yüzümüze çarpıyor.

Filmin başlarında oldukça yakışıklı ve Hz. İsa’ya olan benzerliğiyle yaşadığı yerdeki insanların ilgi odağında biri olarak sunulan Jacek, yaşadığı korkunç iş kazasından sonra herkesin hayran olduğu o dış görünüş imajını kaybeder. Bu elim kazadan kıl payı kurtulmayı başaran Jacek, Polonya tarihinin ilk yüz nakli ameliyatını geçirir ama o artık ‘bildiğimiz’ Jacek değildir. Evlenmek üzere olduğu kız arkadaşından annesine, herkesin kendisine şüpheyle baktığı ve bir yabancı gibi karşıladığı bu genç adam yeniden hayata tutunmaya çabalarken, en başta, en yakınları tarafından görmezden gelinip dışlanacaktır. Nakil ameliyatı sonrası yeni yüzüyle yüzleşip, onu kabullenme konusunda kendiyle psikolojik bir mücadeleye girişen ve bunları takiben yaşadığı kimlik sorunlarıyla baş etmeye çalışan Jacek’in bu sil baştan kuracağı hayattaki en büyük destekçisi ise ablası olacaktır.

Yüz: Tüketim Biçimlerimizi Belirleyen Estetik Algılarımız mı?

Güzel ve çirkin gibi ikili karşıtlıklar üzerinden şekillenerek dış görünüşü yücelten beğeni ve estetik algılarımız ile tüketim biçimlerimizdeki ambalaj ya da marka tercihlerimiz arasında oldukça güçlü analojiler kuran Yüz; tek tek bireylerden topluma, kapitalist sistemin idealize ettiklerini hem zihinlerimizde hem de bedenlerimizde ne denli içselleştirdiğimizi ortaya koyarken seyircinin de kendi içinde gireceği yüzleşmelere kapı aralıyor. Tam da bu manaya gelecek şekilde; inançlarımıza, bilinçli ya da bilinçdışı süreçlerle içselleştirdiğimiz davranış biçimlerimize, bir grup içinde yer almak ve dışlanmamak için sergilediğimiz tutumlarımıza ve çoğunlukla güzellik algısı üzerinden şekillenen estetik tercihlerimize çok sağlam bir tokat savuran Szumowska; dışlama, ötekileştirme ya da gruba kabul etme kültürü ile birlikte toplumun batıl inanç kodlarını da kara mizah ve ironiden güç alan bir anlatımla dışavuruyor.

Polonya’nın son dönemde yaşadığı siyasi ve kültürel çalkantılarla paralellik sergileyecek biçimde, Polonya toplumu özelinde, kapitalist tüketim toplumunun tamamına ve tırnak içinde sosyal devlet olgusu ile birlikte sosyal güvenlik kurumuna da eleştirel bir perspektifle yaklaşan yönetmen; biçimsel anlamda da kamerasını ele aldığı meseleye odaklamaya gayret ederek odağın dışında kalan bölgeleri flulaştırmayı tercih ediyor. Sırf anlatıyı güçlendirmek adına eklendiği belli olan ama hikâyeye artı bir anlam değeri katmayan senaryosal fazlalıklar dışında, eli yüzü düzgün bir toplum eleştirisine soyunan Szumowska’nın bu eleştirinin hakkını sonuna dek verdiğini söylemek gerekiyor. Szumowska aynı şekilde, yer yer didaktik bir anlatıma kayması muhtemel bir hikayeyi özellikle kara mizah ve ironi kullanımını devreye soktuğu bir keskin manevra becerisiyle püskürtmeyi de başarıyor. Sinematografik yaklaşımları ve yönetmenlik tercihleriyle en az hikayesi kadar ön plana çıkan Yüz’ü görmeden bu festivali kapatmayın derim!

Daha yazı yok.
Filmloverss.com size daha iyi hizmet sunmak için çerezleri kullanır. Sitede gezerek çerezlere izin vermiş sayılırsınız. Ayrıntılı bilgi close-cookie-information